25 Ekim 2014

Türkiye’yi Ne Hale Getirdiniz ?



Hatırlasanıza...

Türkiye hem bölge hem de uluslararası meselelerde fikri alınan, görüşleri önemsenen ve hatta bir çok sorunun çözümü için yapılan uluslararası görüşmelere ev sahipliği yapabilen veya sorunlu taraflar arasında arabulucu bile olabilen bir ülkeydi.

Obama’nın göreve gelmesiyle birlikte Müslümanlara seslenmek için geldiği Türkiye’den dünyaya verdiği mesajlarda Obama Türkiye’den bir ortaklık modeli olarak bahsetmiş ve Türkiye’nin özellikle bölge ve Müslüman ülkeler arasındaki imajına değerli bir doping yapılmıştı.

Bu dopingle birlikte parlayan ülke imajı sonrası Türkiye, İslam İşbirliği Teşkilatı’ndan tutun, Birleşmiş Milletlere,  Körfez İşbirliği Konseyine, Arap Ligine ve diğer uluslararası mecralara kadar uzanan bir etki alanına sahip olmuş, sözü geçen ve önerileri dinlenilen ve dikkate alnan bir ülke olmuştu.

Ekim 2011'de Sabah'ta yayınlanan ‘’Darbeye Devşirilmiş Devrimler’’ başlıklı yazımda da aklımın erdiğince kışa dönebileceği ve aslında bir bahar olmadığı, devrim diye halklara pompalanan şeyin aslında birer örtülü darbeden ibaret olduğundan bahsetmiştim.

‘’Arap Baharı’’ ndan direkt etkilenen Kuzey Afrika ülkelerinde ‘’model ülke’’ olarak bile anılmaya başlanmış, Libya’da şova dönüştürülen Cuma namazları kılınmış, Mısır’a görkemli ve coşkulu ''çıkarma'' tadında seyahatler düzenlenmiş, belki de fazlaca gaza gelmiş olmaktan Esad’ın iki haftaya kadar gideceği bile defalarca deklare edilmişti.

Ancak Arap Baharı’nın o ılımlı rüzgarlarının beklenilenin aksine ve terse dönmesiyle birlikte başta ABD olmak üzere, global güç olarak tanımlanabilecek tüm ülkelerin Kuzey Afrika ve Ortadoğu politikalarında değişikliklere gitmesine rağmen, Türkiye bu yeni duruma paralel olarak politikalarında hızlı bir revizyona ne yazık ki gidemedi.

Türkiye’yi yönetenler, yani Ak Parti hükümeti, Stratejik Derinlik adını verdiği ve gerçeklikle uzak yakın ilgisi olmayan bir hayali derinliğin peşinde koşmaya ve hemen tüm dünya onları terk ederken, onlar Müslüman Kardeşler, Hamas gibi yapıların Siyasal İslamcı ideolojilerin adeta Türkiye şubesi gibi davranmaya ve bu ideolojilerin arkasından Türkiye’yi maceraperest bir zihniyetle sürüklemeye frene basmaksızın devam ettiler.

Evet, Arap Baharı ve Ilımlı İslam stratejisi ile Kuzey Afrika ve Ortadoğu’nun yeniden dizaynı fikri tutmamış ve sadece Türkiye değil bu stratejiyi kuran, oynatan, uygulayan o malum oyun kurucular da başarısız olmuşlardı.

Ancak oyunu kuranlar oynadıkları oyunun (projenin) başarısızlığını görünce yeni oyun kurmaya başlamışken, 

Türkiye’yi yöneten Ak Parti iktidarı ise derin stratejik hayalinde ısrarla devam etme yolunu seçince bugün içinde bulunduğumuz çıkmaz sokaklara gelmek kaçınılmazdı.

Her ne kadar iktidar emrindeki Kullanışlı Geridönüşümlü Plastik Demokrat (KGPD) bazı köşe yazarları ve hükümet mensupları ‘’biz tanımıyoruz’’ deseler de, Freedom House’ın Türkiye’deki basın özgürlüğü raporlarından, OECD’nin 36 üye ülkesi arasında yaşanılabilirlikte 36. ve bir çok başka önemli kriterde sondan ikinci veya en fazla üçüncü ülke olduğumuz raporlardan veya daha çok taze  olan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeliğine yeniden seçilemememizden de anlaşılacağı üzere, Türkiye çok ciddi bir prestij ve itibar kaybına uğramıştır.

Ekonominin ihracat, işsizlik vs gibi önemli unsurlarındaki kötü tabloları veya yine KGPD lerin kendilerince yok saydığı ancak devletin bir yandan da üyesi veya abonesi olup aidat benzeri ödemeler yaptığı o kredi derecelendirme kuruluşlarının uyarı ve negatif değerlendirmelerinden burada bahsedip lafı çok fazla uzatmaya da gerek duymuyorum.

Nereye mi gelindi ?

Madem bu soruyu sorduk, o halde hemen Ak Parti hükümetinin en taze ve en ciddi yanlış politikalarından biri olan Suriye ve Irak bağlamında IŞİD politikasından bahsedelim biraz.

Ak Parti hükümetinin Irak ve Suriye karmaşası ortasında yürüttüğü son derece hatalı  IŞİD politikaları sonucu, Türkiye’nin uluslararası alanda IŞİD’i koruyan, kollayan, palazlandıran ve bugünkü gücüne erişmesinde önemli katkısı olan bir ülke olarak görüldüğünü, bölgeye dair uluslarası medyada yer alan haberleri ve analizleri takip eden herkes sanırım farkındadır.

Elbette bu haber ve analizlerin durduk yere KGPD lerin ve hükümetin hemen her aksi sedada verdiği o klasik tepkiden bilindiği üzere, salt Ak Parti veya Erdoğan karşıtlığı, nefreti, alerjisi gibi safsatalar nedeniyle ortaya çıkmadığı aşikar.

Ak Parti ve ideologları, halen onurlu direnişi devam eden Kobani konusunda IŞİD’e verdikleri artık tüm dünya tarafından bilinen dolaylı veya dolaysız desteklerle acaba Suriye’nin kuzeyinin Kürtlerden arındırılıp Araplaştırılmasını ve böylelikle ileride Suriye’nin kuzeyinden geçebilecek petrol boru hatlarının Türkiye 


üzerinden gitmesini sağlamayı ve Kürt petrollerinin Akdeniz’e direkt açılmasını engellemeyi mi kendilerince o meşhur stratejik derinliklerinde düşünüp projelendirdiler.

Yoksa (veya hem de) Kobani’deki direnişe Kobani zorda kaldıkça mecburen ve fiilen destek olacağını düşündükleri (ancak PKK nın stratejik olarak oraya güç kaydırmayı doğru bulmayıp silahlı güç sevk etmediği) Kandil savaşçılarının da oradaki savunmaya katılmasıyla, PKK örgütünün ve Kobani’de yerleşik ama PKK ile organik bağı olmasa da PKK ile iyi ilişkileri olan ve aynı siyasi fikriyata sahip PYD’nin askeri gücü olan YPG’nin savaşan güçlerinin, bir taşla iki kuş vurma niyetiyle IŞİD eliyle imha edilmesini mi planlamışlardı elbette bilemiyoruz.

Ama son gelinen noktada açıkça görülen odur ki, Ak Parti hükümetinin Suriye ve Irak üzerinden yürüttüğü IŞİD politikaları, özellikle Kürt Meselesi bağlamında Türkiye’yi yeniden o sonuç vermeyeceği açık, geleneksel devletçi reflekslere geri döndürmüştür.

Bakın, bugünlerde insanlarımız yine sokaklarda o 90'ların bilinen suikast yöntemlerinden olan ''enseden infaz'' yöntemiyle katlediliyorlar. Yazımı yayına hazırladığım saatlerde 3 askerimizin Yüksekova'da aynı infaz yöntemiyle maskeli ve kimliği meçhul kişilerce katledildiği haberleri ne yazık ki sosyal medyada dolanıyordu. Bu hiç de sıradan olmayan infaz yönteminin sokaklara geri dönüşü oldukça ürkütücü, düşündürücü ve üzerinde dikkatle durulması gereken önemli bir durumdur.

Hangi yanlış politikasından bahsedelim ki, örneğin bir yandan çok önemli olan 2015 Genel Seçimlerine gidilirken ‘’Çözüm Süreci’’ni daha önce de yaptığı gibi bir seçim kazanma aygıtı olarak kullanma eğilimi gösteren Ak Parti’nin, o bir türlü vazgeçemediği ve bilinen ‘’oyalamacı’’ tavırları, diğer yandan Kobani’nin haklı direnişine karşı gösterilen ‘’ha düştü ha düşüyor’’ ve ‘’Kobani’nin Türkiye ile n'alakası var’’ gibi kibirli ve üsttenci ama akıldan yoksun tavırların, hem Türkiyeli Kürtler ve hem de Türkiye dışındaki Kürtler üzerinde yarattığı kırıklıkların daha önce yaşanmış Roboski benzeri hadiselerdeki kırıklıklarla birleşerek, derin bir fay hattı yarattığı dikkatlice görülmelidir.

Sadece Kobani’de ve sadece Suriyeli Kürtler nezdinde mi yaşandı bu son kırılmalar ? Tabi ki hayır, hatırlayın Türkiye Irak’taki IŞİD’in Kürtlere karşı olan savaşında da Peşmergelere destek olmamış ve Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi ve halkının nezdinde bu durum, en yetkili ağızlardan hayal kırıklığı olarak nitelendirilmişti.

Uluslarası alanda müttefikliğinden şüphe edilen bir ülke haline gelmiş bir Türkiye için, kendi Kürtlerinin gözünde Kobani ve IŞİD politikalaryla yerle yeksan olmuş ‘’imajı’’, sanırım Türkiye’yi yönetenler için en ağır ve en dramatik durumdur.

Bu durum yönetenlerin çok da umrunda olmazsa ne mi olur ?

Oluşan bu kırıkların, fay hatlarına ve bu fay hatlarının da halen birikmekte olan enerjiyle adeta bir deprem gibi belki de son kez şiddetle sarsılmasıyla ortaya çıkacak şey, gönül her ne kadar arzulamasa da bir duygusal kopuştan başka bir şey olmayacaktır.

Türkiyeli ve bölgedeki diğer ülkelerdeki Kürtlerde, yani her fırsatta dillerine pelesenk ettikleri ‘’Kürt kardeşlerinde’’ giderek sıklaşan hayal kırıklıklarını yaratanların unutmaması gereken şeylerden biri de Kürtlerin de ‘’zorla güzellik olmaz’’ özdeyişinden haberdar oldukları.

Ne hale getirdiniz ülkeyi ? diye sormuştuk ya...

Eyy Ak Parti ! Hükümetiniz ve yürüttüğünüz politikalarınız ile, bu da yetmezmiş gibi maksimum seviyede fanatik ve tam anlamıyla partizanlaşmış, toplumun yürüyeceği yolu aydınlatabilen değil sizin tuttuğunuz fenerin (belki de ampulün demek lazım) ışığında yürüyebilen sözde ‘’aydın’’ ekibiniz ve KGPD lerle doldurduğunuz o havuz olarak adlandırılan medyanızla Türkiye’yi ne yazık ki bu hale siz getirdiniz, açın gözünüzü ve kulağınızı, Türkiye’de birşeyler giderek dayanılmaz ve çekilmez bir hal alıyor.

Türkiye'yi uzunca bir süredir iyi yönetemiyorsunuz...

Ne demiş atalar....

Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az...


Hoş Kalın
25 Ekim 2014
@cngzkync