31 Aralık 2011

Dağlıkta Vurulduk Biz

Dağlıkta vurulduk biz
Sarp kayalardan yuvarlandık karakışta karanlıkta
Derin uçurumlara düştük zifir bir gecede
Ulu bir Derede açtık gözümüzü bir sabah
Kendi kendimizi vurduk ...

Biz Bizi vurduk...
Kirpikler ok idi ,
Lakin hançer oldu yüreklere
Kendi elimizle sapladık kendimize.....
Yara da bizdendi, sapladığımız hançer de

O dere sürüklüyor şimdi bizi
Ya mechul bir ovaya cehennem gibi
Ya da bir gül bahçesine belki cennet gibi
Dere serin, derin ve hoyrat akıyor şimdi

Varır elbet her hoyrat dere sakin denizlere
Elbet vurur bizi sessiz sakin bir kumsala
Ancak sürüklenmek zordur hoyrat derede

Kim bilir...

Belki bu dere ilaç olur derman olur yaraya
Bilinir ki serin sular tertemiz eder bedenleri zihinleri
Alır götürür tüm kirleri

Kim bilir..

İhtimaldedir belki tertemiz varmak o sessiz sakin denizlere
Ve koyun koyuna vurmak sahile
Yek vücüt yek yürek yek yarın yeminiyle.
Senle benle biz gibi Türkiye gibi

Kim bilir..

Bir başka yara daha alınır Ulu Dere yatağında
Ve belki varamadan o sessiz sakin kumsala ölürüz yine...
Ve öyle varırız denizlere ;
Yanyana, sırtüstü ya da yüzükoyun

Kimbilir..

Belki elele son nefeste,
Belki yine de biz
Ve ama sensiz ve bensiz ...
Ve fakat.... Cansız !

Yukarıdaki satırlar oldukça eski bir, şiirimsi yazıma aittir...Asker, vatandaş ve dün itibariyle henüz sebep ve koşulları tam netlik kazanmayan bir operasyon sebebiyle öldürülen Uludereli vatandaşlarımıza ithaf ediyorum.

31 Aralık 2011
Twitter : @cngzkync

25 Aralık 2011

Bir Darağacı Yetimi



Hiçbir koşulda düşmanlık duygusuyla hareket ettiğini görmedik onun. Siyasetinde hep barışçıl ve nefretten uzak bir dil ile seslendi ülkesine. Acılarla dolu hayatına asla küsmediğini gördük.
Babası Merhum Adnan Menderes'i ondan amansızca alan, akıl dışı siyasi sistematiğe ve bildik vesayete karşı her zaman büyük bir özveri ile olabildiğince dik durmaya çalışarak yaşadı.
Aydın Menderes'in şu sözlerini hatırlayalım ; ''Ya, bu güzel, ipekten yumuşak, veli mizaçlı insanın, hizmet dervişinin boynuna, kim nasıl yağlı ilmiği geçirebilir ? '' Evet bizler sizin bu sorunuzun cevabını artık çok iyi biliyoruz.
Siyaseten ortaya koyduğu çözüm önerilerinin belki bir kısmına içten bir evet diyemesemde, özellikle kibar uslubu ve beyefendi duruşuyla kendisini beğeni ve sempati ile izlemiş ve ülke siyaseti adına oldukça önemli bulmuşumdur.
12 Eylül 2010 daki Anayasa Referandumun da ortaya koyduğu, değişimden yana tavır oldukça net ve dikkat çekiciydi.
Aydın Menderes'in bir ağabeyi trafik kazasında vefat etmiş, diğer ağabeyi ise kendi canına kıymıştı.
Aydın Menderes, Başbakan olan babasının darağacında idam edildiğini daha gencecik yaşında, bir radyo haberiyle öğrenmişti.
Geçirdiği kaza sonrasında tekerlekli sandalye ile yaşamak durumunda kalmıştı. Hayat ona acılı tarafını sıklıkla göstermişti.
O bir darağacı yetimiydi .
''Mekanı cennet olsun''
25 Aralık 2011
Twitter : @cngzkync

24 Aralık 2011

Aynı Tas Aynı TRT


Daha birkaç gün önce 10 Aralık 2011 tarihli , ''TRT Nereye ?'' başlıklı makalemde, TRT den kamuoyuna yansıyan ve uzunca bir süredir devam eden, açıkçası kurum kimliği ile örtüşmediği oldukça aşikar, uslup ve dil konusuna dikkat çekmiştim.

TRT'nin artık hepimizin malumu ''Kamuoyu Açıklamaları'' na son olarak , Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı tarafından periyodik olarak düzenlenen Başkent Toplantıları'nın önceki akşam Ankara Swiss Hotel'deki son toplantısında, konuk olarak katılan TRT Genel Müdürü Sayın İbrahim Şahin'in, daha önce TRT Şeş'te de görev almış bir sanatçı hakkında asla kabul edilemez ve inanın buraya yazmaktan bile hicap duyduğum ''Rojin denen aşüfte'' sözleri eklendi.
Toplantıya katılan yazarların basına yansıyan açıklamalarıyla bilgi sahibi olduğumuz bu durum karşısında inanın ilk duyduğumda ben şahsen çok da şaşırmadım.
İbrahim Şahin'in, toplantıya katılanlar arasında yer alan Taraf Gazetesi yazarı Sayın Orhan Miroğlu'nun bu ifadelere itirazına ise, sarf ettiği sözlerinde bir hata görmeyip ''Benim üslubum Böyle'' diyerek cevap vermesi ise TRT'nin kamuoyu açıklamaları üslubundan rahatsızlığını dile getirmiş birisi olarak beni bile oldukça şaşırttı.
Sayın Genel Müdür'ün tercihi olan kişisel uslup, TRT nin uslubu asla olmamalıdır, çünkü bu uslup kurumsal bir uslup değildir.
Böylesi nadide bir kurumun, bu uslupla kurumsal varlık ve saygınlığını nereye kadar yürütebileceği noktasında derin endişeler yaşıyorum.
Bu haliyle TRT'deki mevcut müdüriyetin, bu nadide kurumun Genel Müdürlük makamı koltuğunu layıki ile temsil ettiği kanaatinde değilim.
TRT'nin hiç de hoş olmayan ve toplumun çeşitli katmanlarında oldukça ciddi olarak eleştirilmekte olan hal ve gidişi ile ilgili olarak, başta sorumluluk alanı dahilinde olduğu üzere Sayın Bülent Arınç ve diğer tüm ilgili makamların gerekli tedbirleri alacağı düşüncesindeyim.

Bu arada, Sosyal Medya'da Facebook ve Twitter mecrasından yükselen seste , Sayın Genel Müdürün istifası ciddi ve yogun bir şekilde #ibrahimsahinistifa konu başlığı ile talep edilip dile getirildiğini gördük. Peki ''İstifa'' bir çözüm müdür ? Neden olmasın ?


Yeni bir TRT vakası ile karşılaşmamak ümidi ile ve üzerinde şimdilik çok da konuşup tekrara düşmemek için, bir önceki makalemdeki temennimi TRT için yinelemek istiyorum. Durum tüm açıklığıyla ortadadır ve daha fazla söze de pek gereklilik yoktur.
Bu gidiş, hiç de iyi bir gidiş değil ama biz yine şunu söyleyerek sözlerimize son verelim....
Varışlar Hayrola !
24 Aralık 2011
Twitter : @cngzkync

15 Aralık 2011

Boyun Borcu

Vay ben hükümetten yana değilim, vay efendim ben muhalifim ve hele de ‘’yandaş’’ değilim gibi sözlerle laf salatasına gerek yok. Ortada buz gibi ve hemen hemen sekiz senedir önüne gelen tüm sandıkların şampiyonu olmuş bir Ak Parti gerçeği var.
Şöyle bir geriye doğru bakalım. Genellikle sol görüşlü partilerin ve tabiki CHP’ nin temel politika ve toplumsal vaadlerinde yer almış olan ‘’ özgürlükler, sivilleşme, demokratikleşme ’’ ve dolayısıyla ‘’normalleşme’’ adına vaad edebileceği konuları birlikte hatırlayalım.
Ak Parti nin, bırakalım bunları, inanın on yıllarca dile dahi getiremediğimiz bir çok meselede, sol siyasetin önünde giderek, tam yada kısmen de olsa, bu konularda yasa ve diğer düzenlemeler yaparak meseleleri halletme yönünde topluma ve ülke demokrasisine kazandırdıklarını inkar edemeyiz elbette. Eksikleri ve hataları yok mudur ? Elbette vardır.
Peki ya tamam mı? Yeterli mi ?
Elbette her şey tamam değil. En tamam olmayan ve hayati önem taşıyan konu olan Yeni Sivil Anayasa ise halen beklemede. Evet birtakım girişimler var tabi, hiçbir şey yapılmıyor ve yok da değil. Yeni bir anayasa elbette bir ekmek misali gidip mahalle bakkalından alınabilecek kadar kolay bir mesele de değil.
Ancak, yakın tarihimizin demokrasi ayıpları olan gerçekleşmiş darbeler ve ‘’ Ergenekon ’’ başlığı altında toplanabilecek dava sonucu henüz netlik kazanmamış bazı darbe girişimleri sonrasında, Türkiye toplumu kendine sığınacak güvenli bir liman misali, sivil anayasasını aramaktadır.
Cumhurbaşkanlığı seçimi....
Şimdilerde siyasi gündemi oldukça meşgul eden bir başka mesele de Cumhurbaşkanlığı görev süresi ile ilgili belirsizlikler. CHP ve MHP Genel Başkanlarının görev süresinin 5 yıl olduğu yönünde beyanatlar vermelerinin ardından, TBMM Başkanı Sayın Cemil Çiçek ten ise ‘’Cumhurbaşkanının görev süresine Meclis karar verir ve YSK uygular’’ yönünde net bir açıklama geldi.
Görünen o ki ; YSK 2012 de oldukça önemli bir takım kararlarla birlikte yine sıkça anacağımız kurumların başında gelecek.
Türkiye Siyasetindeki Fay Hattı.....
Kimileri Ak Parti de çatlak var veya yok tartışmasını sürdüredursun, bana kalırsa Türkiye Siyasetinde, çatlaktan da öte bir ‘’Fay Hattı’’ nın varlığı giderek belirginleşiyor. Fay Hattı nı oluşturan sarsıntılara sebep olması muhtemel plakalar da hemen hemen belli.
Başka bir deyişle 2012 de olası gördüğüm siyasi sarsıntılara dair, siyasi saflar giderek belirginleşmektedir. Bu safların, sıkılaştığını birkaç gün öncesine kadar gündemimizi oldukça meşgul eden Şike Yasası ile birlikte bu yasa teklifinin Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından vetosu ve sonrasında da siyasilerce yapılan beyanatlarda açıkça gözlemlemek mümkündü.
Şike Yasası nı aynen kabul eden siyasiler, toplum nezdinde hanelerine eksi puan alırken, veto ederek dikkatleri üzerine çeken Sayın Cumhurbaşkanımız ise halk nezdinde koskoca bir artıyı hanesine eklemiş oldu.
Normalleşemedik....
Türkiye siyasi gündeminde ileriye dönük belirsizlikler halen devam ediyor ve dolayısıyla da henüz normalleşemedik. Önümüzdeki dönemin ve özellikle 2012 nin, siyasi tarihimiz açısından oldukça önemli olacağı kanaatindeyim.
Bu dönemi, sivil iradeyi tüm kurumlarda hakim kılarak, şikeci, çeteci ve cuntacılardan arınarak, gürültüsüz patırtısız, birbirimizin kimyasını bozmadan, geçirebilirsek ve elbette bir Yeni ve Sivil Anayasa üretmeyi başarabilirsek, şu ana kadar gözlemlediğimiz bir takım öncü sarsıntıların merkez üssü olan Türkiye Siyaseti Fay Hattı nda meydana gelecek herhangi bir şiddetli sarsıntıya rağmen, ülkemiz siyaseti büyük bir yıkımla karşı karşıya kalmayacak ve normalleşmeye devam edecektir.
Ak Parti nin Boyun borcu...
Ak Parti gerçeği, kendisine gösterilen teveccühün hakkını vermek adına yeni dönemde,  en önemli ülke meselelerinden biri olarak gördüğüm ve diğer bir çok meseleyi kökünden kalıcı olarak çözebilecek yeni ve sivil anayasayı, tüm kesimlerin ortak paydası olacak şekilde muhakkak oluşturmalıdır.
Ak Parti , ‘’ Çıraklık ve Kalfalık ’’ dönemi eserlerine ilaveten, ’’Ustalık Dönemi’’ adını verdiği yeni dönemde ‘’ Yeni ve Sivil Anayasa ’’ ile en kalıcı eseri yapmak ve ülke toplumuna sunmakla yükümlüdür.
Yeni Sivil Anayasa ; Ak Parti nin kendisine gösterilen teveccühün boyun borcudur.

15 Aralık 2011
Twitter : @cngzkync

12 Aralık 2011

TRT NEREYE ?



28.11.2011 tarihli Taraf Gazetesi'nde "Kürtçe masal bile yasak" başlıklı haberde, Sayın Dengir Mir Mehmet Fırat ın Neşe Düzel ile yaptığı roportaja yer verilmişti.


Roportaj basında ve kamuoyunda TRT ile ilgili kısmından ziyade, aslında ''yakın siyasi tarih'' ve ''demokratik açılım'' ile birlikte Sayın Başbakan'ın son ''Dersim açıklaması ve özrü'' ile ilgili oldukça ilginç ve önemli tespitler içermesi ile ilgi çekmişti.



Sayın Dengir Mir Mehmet Fırat'ın, roportajında "TRT Şeş açıldı diye övünülüyor. Peki, Kürtçe diliyle ilgili program yapmanın yasak olduğunu biliyor muydunuz? TRT Şeş'te çocuklara yönelik program yapılmasının yasak olduğunu biliyor musunuz?" şeklindeki cümleleri sonrası, TRT Genel Müdürlüğü'nden 29 Kasım 2011 de gelen açıklama dikkat çekici.


TRT adına yapılan bu açıklama da , hemen hemen son iki yıldır TRT den gelen ''sert'' ve kurum açıklamasından ziyade ''bireysel'' açıklamalar kapsamında değerlendirilebilecek ''çok saygılı bulmadığım'' uslupta kaleme alınmış.


Örnek vermek gerekirse bu son açıklama da yer alan ''.... başlıklı haberde Dengir Mir Mehmet Fırat isimli eski siyasetçi, ..... '' şeklindeki ifade dikkat çekici.


Sayın Fırat'a ''...isimli eski siyasetçi'' ifadesi yerine, örneğin ''Eski Ak Parti Genel Bşk. Yardımcısı'' ifadesi kullanılması daha saygın ve nezih bir ifade biçimi olmaz mıydı ? Sizin eski siyasetçi dediğiniz kişinin siyaseten taşıdığı titrin pek de sıradan olmadığını tüm Türkiye biliyor da TRT adına açıklama yapanlar bilmiyor mu ?


Üstelik hele de böylesine önemli kurumların, özellikle de ülke siyasetinde önemli görevlerde bulunmuş siyasetçiler hakkında , görevlerinden ayrılmalarını müteakiben, siyaset kurumunu rencide edici ifadeler kullanılması ülkeye ne kadar yararlıdır ? Siyasetin siyesetçinin dünü, bugünü, yarını olabilir ama eski, yeni, taze vs diye tanımlanabilir mi ?


Örneğin, yarın bir gün Sayın Fırat yeniden siyaset sahnesinde bir şekilde görülecek olsa, bu sefer de kendisinden bahsederken ''yeni siyasetçi'' mi diyeceksiniz ?


Bir diğer örnek de; '' ..... isimli çocuk programımızı izlerse orada bol bol Kürtçe masal anlatıldığını görecektir! ... ''


Peki yukarıdaki benzeri alaycı ve kişisel tavsiye içeren bir açıklama şekli, ne zamandan beri bir ''Kurum Açıklaması'' nda kullanılır oldu ? Bu ifadeler içeren bir Kamuoyu Açıklaması na kurum açıklaması demeye inanın zorlanıyorum.



Hazır söz TRT nin Kamuoyu Açıklamalarından edilmişken aklıma 27 Temmuz 2010'dan, 31 Mayıs 2011 tarihine dek TRT Haber'de yayınlanmış olan Kozmik Oda programı geldi, TRT yönetimi tarafından yayından kaldırılan bu program hakkında da bir Kamuoyu Açıklaması yapılacak mı çok merak ediyorum.





Asıl merak ettiğim de bu yönetsel tarzı ile TRT nin nereye gittiği ve varmak niyetinde olduğu elbette ..


Hülasa-i Kelam Varışlar hayrola..


@cngzkync

12 Aralık 2011
 

9 Aralık 2011

Veni Vidi Van -5-


Artçı sarsıntı şokunu atlattıktan hemen sonra, zifiri karanlık sokaklarda gezinmeye devam ettim. Bazı sokaklarda enkaz başlarında, arama kurtarma ekiplerinin gelmesini soğuğa dayanmak için ateş yakarak beklemekte olan yüzlerindeki acı ilk bakışta okunabilen vatandaşlarımız vardı. Bir dokun bin ah işit durumunu göze alarak, zaman zaman acılarına dilim döndüğünce ortak olmak içini kendileriyle sohbet ettim. Kelimeler bazen kifayetsiz kalır ya hani, işte öyle durumlar yaşadım. Kâh kucaklaşıp ağlayarak sessizce, kâh bir sigara dumanını bir süre onlarla paylaşarak. O sokaklara tam tabiriyle ölüm sessizliği hakimdi.
Acıkmıştım haliyle, hoş cebimde bir paket kraker de vardı ancak çıkarıp yemeye inanın insanın içi elvermiyor. Neyse ki bir süre sonra bir Yemek Çadırına rastladım. Diyarbakır Belediyesi'ne ait olan yemek çadırında yeni yeni kuyruk oluşmaya başlamış, duyan çadıra gelmekteydi. Bir süre, acaba benim oradan yemek yemem hakkım mıdır diye tereddüt etmeme rağmen, kuyruğa girdim ve sıramı bekleyip kuru fasulye pilav ve Diyarbakır pidesinden nasibimi aldım. Buradan Diyarbakır Belediyesi'nin depremzedeye bu hizmeti nedeni ile teşekkürü hak ettiğini belirtmek isterim. Gerçekten insani ve önemli bir hizmet sunuyorlardı Erciş halkına.
İki saat kadar ara sokaklarda dolaşıp Kaymakamlık binasının olduğu meydana geri döndüğümde ise İHH nın meydana kurduğu bir başka yemek çadırını görmek beni mutlu etti. İHH ekipleri de bu hizmetlerinden dolayı büyük bir teşekkürü hak ediyor.
Erciş Kriz Masası...
Kaymakamlık binasının önündeki kalabalığa doğru yöneldim, Erciş te elektrikleri olan tek bina Kaymakamlık binası idi, cep telefonumu şarj etmem gerekiyordu ve kapıdaki polislerden rica derek içeri girebilmek için izin aldım. İçerideki manzara bir kaosun mikro ölçeği idi. Van ve Erciş te ağırlıklı olarak ilk bir hafta yaşanan ''kaosu'' Kaymakamlık binasının içerisine girdiğinizde hani derler ya ''lönk'' diye anlamanız gayet mümkündü.
Kaymakamlık binasının hemen girişine 3 masa yanyana kurulmuş ve arama kurtarma ekiplerine liderlik eden birisi de önünde ilk bakışta bir işe yaradığını düşündüğünüz bir laptop ile bölgeye yeni intikal eden arama kurtarma ekiplerini koordine etmeye çalışmaktaydı. Gelen ekiplerin araç gereçlerini ve kaç kişi olduklarını bilgisayara yazmakta daha sonra da, çeşitli kanallardan gelen asıllı, asılsız, mükerrer yada ilksel ihbarlara elinde mevcut kayıt yaptırmış ekipleri yönlendirmekteydi.
Biz de geldik ama boş geldik...
İnanın ismini burada belirtmek istemediğim ama sırf biz de Van depreminde bilmem ne belediyesi olarak da sözüm ona ''oradaydık'' demek için çıkıp gelmiş yetersiz birçok arama kurtarma ekibinin enkazlarda çalışmak üzere kayıt yaptırdığına şahit oldum. Bir kaçının da masada görevli kişi tarafından ''Yahu kardeşim bir tane demir kesme makası ve 6 kişi ile ne diye gelirsiniz ki taa oralardan'' benzeri haklı olarak sinirli serzenişlerine de şahit oldum.
Böyle mi olmalıydı...
Arama Kurtarma ekiplerinin kooordine edildiği masadaki bilgisayarda ne bir harita yüklü idi ne doğru dürüst bir internet bağlantısı var idi ne de bir GPS benzeri donanıma sahip idi. Hangi ekibi gelen ihbardaki adrese, nasıl intikal ettireceklerdi ki ? Böyle mi olmalıydı ?

Arama Kurtarma Ekip Koordinasyon Masası Foto Album
Erciş Koordinasyon Masası....
Hemen ilerisinde ise bir masa ve üç sabit telefondan ibaret Erciş Kriz Koordinasyon Masası bulunmaktaydı. Bu masada adını anımsayamadığım bir sivil polis memuru ve Samsun UMKE ekibinden Dr.Yağmur Yeşilırmak adında inanın son derece cefakar ve insanoğlu insan biri bulunmaktaydı. O gece Koordinasyon Masasına hasbel kader izin alıp içeri girebilmiş ve derdini anlatabilmiş onlarca kişinin, battaniye ve çadır yönündeki acıklı taleplerine, tek tek ilgilenerek ve gönüllerini alarak son derece özverili ve insanca bir yaklaşımla usulca YOK demekteydi. İnanın vatandaşa böyle zamanlarda YOK demenin gerçekten bir usulü var ise, bu usul en iyi şekilde Dr.Yağmur kardeşimiz tarafından icra edilmekteydi.
Teknoloji Marketinin Duyarlılığı....
Erciş Kriz Koordinasyon Masasının bu teknik donanım yetersizliğinden haberdar ettiğim ünlü bir teknoloji marketinin Kriz Masasına Laptop, Yazıcı, Fax Cihazı ve Yedek Kartuşlardan oluşan teknik yardım desteğinde bulunması ise ayrıca teşekkür gerektiriyor. Gerçekten de duyar duymaz eksiklerin tamamlanması yönünde gerekeni eksiksiz ve hızla yerine getirdiler. Sağolsunlar !
 
@cngzkync

2 Aralık 2011

Veni Vidi Van -4-


Van Merkezden ayrılıp, konaklayacağımız yere döndüğümüzde saat iyice geceyi yarılamıştı, ertesi sabah yorucu olacağı belli bir gün bizi beklediğinden, üç dört saat de uyumak iyi gelecekti. Uyuduktan sonra, (ki nerdeyse 10 dakikada bir meydana gelen artçı sarsıntılar oluyordu ama Allah tan yorgunluktan hissetmemiştim uyuyabildim bir miktar) sabah ilk işimiz o en kötü şekilde etkilendiği söylenen Erciş'e yola çıkmaktı, geceden anlaştığımız taksici abimiz geldi ve 25 Ekim 2011 sabahı yola koyulduk.

Van Erciş arası yaklaşık 100 km lik bir duble yol, niyetim Erciş'e gidene kadar arada yer alan köylere de uğrayıp durumlarını öğrenip hiç değilse bir geçmiş olsun demekti. Hoş beraberimizde bir miktar yardım malzemesi de vardı ancak, elbette beraberimizde taşıyabileceğimiz kadar bagaja sığacak malzemeler, son derece yetersizdi.
Erciş'e doğru giderken, eski ve asıl adı Canik olan ama malum saçma ve manasız düzenlemelerle adı alaksız bir isimle değiştirilmiş bir köy olan Gedikbulak'tan geçerken yolun hemen kenarında bir kalabalık görünce durduk. Bu bir taziye hazırlığının kalabalığı idi. Vatandaşın o koşullar altında ve yokluğa rağmen taziyeyi ihmal etmemesi etkileyici idi.
Canik neredeyse yerle yeksan olmuştu, Sayın Ayşe Gül Ayanoğlu'nun objektifinden Canik görüntülerini bu linkten inceleyebilirsiniz.
Canikli depremzedelerle hasbihal ve başsağlığı dileme sonrası durumları ile ilgili bilgileri de not alıp, Erciş'e doğru yola koyulduk. Erciş e girdiğimiz anda insanı ilk bakışta ürküten ve ah çektiren bina enkazları bizi karşıladı. Manzara hakikaten korkunç ve iç acıtan cinstendi. Bu esnada Erciş İlçe Jandarma Komutanlığının önündeki oldukça uzun bir kuyrukta dondurucu soğukta bekleşen vatandaşları görünce aracı durdurup, ne olup bittiğini sorduğumda ise vatandaşa çadır dağıtılmakta olduğunu öğrendim.
Ancak ne yazık ki az miktarda ve kuyrukta bir umut bekleyen vatandaşın ihtiyacını asla karşılamayacak sayıda olduğunu da vatandaşın kendi ifadelerinden öğrendim. Oysa TVlerde yapılan ilk acıklamalarda Kızılay Başkanı ve hatta Sayın Bakan Atalay 8.000 adet çadırın halka ulaştırıldıgını söylemişlerdi. Ancak üzülerek belirtmek isterim ki ben bu belirtilen sayıda çadıra, ne Van'da ne de Erciş'te, ne kurulu vaziyette ne de vatandaşa verilmiş olarak tespit edemedim. Bakanımız ve Kızılay gibi bir kurumun başkanı dahi halkın gözünün içine TVlerde baka baka böyle hassas bir konuda yanlış bilgi verecek değillerdi ya. Elbette vardır da biz görmedik demek ki.
Anayol'dan yani Erciş İlçe Jandarma Komutanlığının bulunduğu yerden ayrılıp, Ercişin ana caddelerine doğru ilerlemeye başladık. Vay anam vay ! Erciş'te adım başı enkaz ve bazı sokaklar enkaz nedeniyle tamamen kapalı idi. Erciş sokaklarını benim cep telefonum ile kaydettiğim aşağıdaki videodan izleyebilirsiniz.
Erciş sokaklarında yaya olarak gezinirken yerlerde duran çıplak elektrik kabloları tehlike arz ediyordu. Enkazların çoğuna henüz hiç uğranılamamıştı. Zaten depremin üçüncü günü itibariyle birçok yardım aracı ve arama kurtarma ekipleri Erciş e henüz varmaktaydılar. An itibariyle birkaç enkaz üzerinde çalışma yaparken gördüğüm ilk gözüme çarpan arama kurtarma ekipleri AKUT, Azeri Arama Kurtarma Ekibi, Askeri Arama Kurtarma Ekibi ve hangi ilden oldugunu hatırlamadığım bir UMKE ekibiydi.
Akşam olmuş hava yeni kararmıştı ki, zifiri karanlık altındaki Erciş te 5,4 lük artçı sarsıntı meydana geldi. Kaymakamlık meydanında ben yolda yürürken meydana gelen bu artçı ben dahil o meydanda Kaymakamlık binası kapısında çadır ve benzeri yardım alabilmek umuduyla bekleyen binlerce insanı buyuk bir paniğe sevk etti.
Artçı sarsıntı anında halkın adeta doğal bir refleks gibi neredeyse tamamının tekbirler getirdiği o an yine ömrüm boyunca aklımdan çıkmayacak anlardan olacaktır.
Alel acele cep telefonumun video kaydını çalıştırdım ve o andaki paniğe dair şu görüntüleri kaydedebildim. Görüntüler yağmakta olan yağmur ve zifiri karanlık nedeniyle çok iyi değil, ancak bir kolumla oradaki bir çokları gibi korkudan yol ortasındaki ağacın birine sarılmışken telaşla ancak bu kadar olabildi.
..... Devam Edecek
@cngzkync
28 Kasım 2011