Gündemin
en önemli konuları malumunuz üzere çözüm süreci. Elebtte bir anlamda
bununla iç içe olan yeni demokratikleşme paketi de. Neredeyse bu
konulara dair yüzlerce yazı, yorum, analiz var.
Yetişebildiklerimizi
okuyoruz,dinliyoruz, izliyoruz...
Pakette
yer alıp almayacağı netlik kazanmayan, yer alsa dahi ne şekilde yer
alacağı merakla beklenen ve benim de bir önceki ve daha önceki
yazılarımda da değindiğim ‘’anadilde eğitim’’ hakkının iadesi konusu paketin açıklanması öncesi iyice muamma halini aldı.
Başka bir kaç konu daha var elbette. Geri çekilmenin durdurulması da önemli bir hamle..
Son günlerdeki bu ve bazı gelişmelere dair zihnimde kalan notları sizlerle paylaşmak isterim...
Anadilde Eğitim
Anadilde eğitim hakkının iadesi konusunda ‘’anadilde eğitim ülkeyi böler’’ şeklinde açıklamalara şahit olduk.
Anadilde
eğitim için henüz teknik alt yapının yetersiz olduğunu söylemek ve
öncelikle bu hakkı gerekli anayasal düzenlemelerle halklara iade ederek,
Türkçe dışındaki anadillerde ve MEB dışında kalan eğitim kurumlarında,
dilerlerse ve halktan buna bir talep var ise, okul açılabilme imkanı
yasal olarak sağlanarak kamuoyu tatmin edilebilecekken, bu türden yanlış
ve sert açıklamalar yapan iktidar kanadının ciddi ve stratejik bir hata
içerisinde olduğunu gözlemliyorum.
Ne
Kürt halkının ne de diğer Türkiyeli halkların devletten kendi
dillerinde okul talep ettikleri söz konusu olmadığı gibi, iktidarın
sadece kendisinden önceki yönetimlerin gasp ettiği bu hakkı iade
etmesinin Türkiye’nin huzur ve kalıcı barışına çok biyük bir katkı
sağlayacağını düşünüyorum.
Eğer
bir ülkeyi bir şeyler bölecekse, bunun asla anadilde eğitim hakkının
iadesi değil, o hakkın gaspının devamı ve iade edilmemesinin olacağı
kanaatindeyim...
Böyle
önemli bir hakkın gaspı, anlaşıldığı üzere bölünme korkusu yaşayanların
olduğu bir ülkede en ciddi ve asli bölünme riski olabilir...
Anadilde eğitim ülkeyi böler şeklindeki sözleri ifade eden her kim olursa olsun hatalıdır...
Türkiye Kürtlerinin bu derece önemsediği bir hakkın ''Anadilde Eğitim Ülkeyi Böler'' denilerek üzerinin örtülmesi ve geçiştirilmesi stratejik ve tarihi bir hata olacaktır...
Eli
varıp, gücü ve yüreği yetene düşen, hiç bir komplekse ve ön yargıya
yenilmeden, halklara gasp edilmiş haklarını iade etmektir...
Çekilmenin Durması
Önce PKK nın atanmış komutanlarından Bayık’ın çekilmeyi durduruyoruz açıklaması geldi...
Arkasından BDP’den Demirtaş’ın buna ihtimal vermediği mana ve paralelindeki, KCK den gelen ‘’durdurduk’’ açıklaması sonrası siyaseten ‘’boşa’’ düşmesine neden olan açıklama geldi.
Devamında iktidar kanadından gelen açıklamaları izledik...
Bu
noktada Ak Parti ve çevresindeki cenahın, çözüm sürecinde gelinen geri
çekilmenin durdurulması konusunu henüz sağlıklı ve doğru anlayıp iyi
analiz edemediğini düşünüyorum.
İktidar
kanadının, özellikle Öcalan ve örgütü birbirinden ayrıştıran
söylemlerle, bir anlamda savunma psikolojisinde analizler yaptığı
kanaatindeyim.
Öcalan ve örgütü biribirinden ayrıştıran ifadelerle iktidar tarafından yapılan analizleri stratejik hata olarak görüyorum.
Böyle
bir ayrışmayı yanlış analizlerle varsayarak tedavüle sokmanın çözüm
sürecinde Öcalan’ı boşa çıkarmaya çalışanlara en azından katkı vereceği
aşikardır.
PKK gibi ‘’önderlik’’
ile yönetilen yapılarda, önderliğin inisiyatifi veya yetkilendirmesi
olmaksızın hiç kimsenin, hele de böylesine önemli bir tek karar dahi
alıp uygulayamayacağının bilinmesi ve unutulmaması gereklidir.
Dolayısıyla iktidar kanadının, ''örgüt önderini dinlemiyor''
anlamında deklare ettiği tüm analizler fevri ve çözüm süreci ve kalıcı
barışa gidilmek üzere çıkılan yolda önemli stratejik hatadır.
Çekilmenin
durdurulması ile yaşanan hadise, örgütün, eli kulağında açıklanması
beklenen yeni demokratikleşme paketi öncesi siyasi bir pozisyon alması
ve bunu kendi adına başarı ile yönetmiş olmasından ibarettir.
Ak Parti bu siyasi hamleyi öngörememiştir...
Geri
çekilmedeki sayısal oranın beklenenden az olduğunun Ak Parti tarafından
ifade edilmesinden sonra yeni paketin açıklanmasının gecikmesinin ve
yanlış bulduğum ‘’anadilde eğitim ülkeyi böler’’ gibi söylemlerin elbette tesadüfi olmadığını düşünüyorum.
Oysa
Ak Parti’nin, geri çekilme ile ilgili yaşanan yavaşlama veya durmanın
bir süre önce patlak veren ve aynı etkide olmasa da halen devam eden,
hatta BDP nin o dönemde eylemlere doğru bir duruşla da katılmadığı
malum ‘’Gezi Eylemleri’’ neticesinde aslında
siyaseten doğal olarak gerçekleştiğini, geri çekilmekte olan bir
örgütün, Ak Partililerin bile tereddüt ederek acaba iktidar düşecek mi
endişesine kapıldığı bir ortamda doğal olarak duraksayacağını ve onların
da ne olacağını beklemek durumunda kalacağını görmesi ve bunu göz
önünde bulundurarak hareket etmesi gerekirdi.
Bir
diğer yandan Rojava da yaşanan gerginlikler karşısında nereye
varılacağı ve PYD ile ilişkilerin ne olacağı, nasıl gelişeceği
konusundaki belirsizliklerin sürmesinin, doğal olarak geri çekilmeyi
yavaşlatacağını görmesi gerekirdi.
Tüm
bunları göz ardı ederek agresif söylemlerle çözüm sürecinde gerilmeye
yol açacak durumlara karşı öncelikle Ak Parti’nin iktidarı ve gücü,
başka bir anlamda devleti elinde tutan yapı olarak mani olmaya çalışması
gerekirdi.
Ak
Parti mani olmak yerine, örneğin geri çekilmedeki oransal azlık
üzerinden örgüte yüklenmeyi tercih etmesi sonrası süreçte gerilme
kaçınılmaz oldu. Bunları ifade ederken elbette örgüt kanadının süreçte
yapması gerekenleri, deklare edilenlere uygun olarak hatasız
gerçekleştirdiğini söylemiyorum.
Ancak
ortada genel anlamda, yerel ve bölgesel belirsizliklerin pik yaptığı
bir sırada gerçekleşen duraksamanın veya yavaşlamanın, Ak Parti
tarafından ‘’olgunlukla’’ karşılanması gerekirdi kanaatindeyim.
Süreci
yönetmede, Ak Parti’nin gerginlik doğuracak tavırları kontrol etme
eğilimiyle hareket etmesinin, sürecin sıhhati ve başarısı açısından daha
yerinde ve daha doğru stratejik tavır olacağını düşünüyorum.
Ak
Parti’nin olası bir gerginliği iple çeken süreç karşıtı çevrelere
referans olmama konusunda hassas ve stratejik davranamamasının da bir
sonucu olarak, hele de seçimlere gidilen bir ortamda, BDP ve örgüt
kanadında oluşan siyaseten karşılık verme dürtüsü, örgütü yeni
demokratikleşme paketinin açıklanmasına yakın yeni bir siyasi pozisyon
almaya sevk ettiğini düşünüyorum.
Örgütün paket öncesi alabileceği siyasi pozisyonu iktidar hesap edememiş, örgüt ve lideri kendi hanesine siyaseten ''kazanç'' sağlamıştır.
Her
şey bir yana, silaha geri dönülemez şekilde veda etmiş olan bir
örgütün, siyasete giderek daha da iyi angaje olduğu görülmektedir. Bu
durum kötü değil, tam tersine ülkenin çatışmasız barış dolu geleceği
yakalaması açısından İYİDİR.
Geri
çekilmenin durdurulmasının, Öcalan tarafından olası iptalinin,
Öcalan'ın önderliğini ve örgüt üzerindeki etkisini pekiştireceği
açıktır. Bu durum da çözüm sürecinin sıhhati ve başarısı açısından kötü
değil, bilhassa İYİDİR.
Çözüm
sürecü açısından telaşa şu an için mahal yoktur, karşılıklı tehditkar
açıklamalara ve hatta sıkça duymaya başladığımız, felaket tellallığı
türünden analizlere aldırmayın derim...
Bu seferki yazım biraz uzun oldu...Değerli vaktinizi aldım bağışlayınız...
Bu arada Ak Parti’ye fazla yüklendiğimi düşünenleriniz de olacaktır...
Bakın Şeyh Edebali ne demiş...
"Ey oğul! Artık Beysin...
Bundan sonra öfke bize, uysallık sana...
Güceniklik bize, gönül almak sana...
Acizlik bize, yanılgı bize, hoş görme sana...
Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize, adalet sana...
Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize, bağışlamak sana...’’
Hoş Kalın
15 Eylül 2013
@cngzkync