Bildiğiniz üzere bir Habur hadisesi yaşandı ülkemizde...
Adı ‘’Kürt Açılımı’’ , ‘’Demokrasi Açılımı’’ , ‘’Barış ve Kardeşlik Projesi’’ vs vs bir çok farklı ad ile anılan bir takım girişimlerin somuta dönüşmesinin ilk adımlarıydı...
Bir çok farklı sebeplerin bileşkesi olarak dağa
çıkan, kendilerince çözümü örgüte katılarak silahlı mücadelede gören,
sonuç itibariyle bu ülkenin vatandaşları olan insanların,
insanlarımızın yeniden topluma entegre edilmesi ve silahlı mücadelenin
bıraktırılıp yeniden topluma kazandırılmasına yönelik bir açılımdı, bir
projeydi ya da adına ne dersek diyelim, en basitinden bir çözüm
arayışıydı...
İktidarın ve iktidar ile birlikte, iktidarın kurabildiği ya da değiştirebildiği kadar da ‘’yeni devlet’’
in, ülkenin üzerine kabus gibi çökmüş terör, savaş ve çatışma
ortamından kurtulması için yürütülen bazı çalışmaların fiiliyata dönüşme
adımlarıydı...
Ancak olmadı...
Ya iktidar henüz ‘’yeni devleti’’
tam anlamıyla kuramadığından, ya belki de kamuoyu ve iktidar henüz
bugünkü kadar barışa hazır ve istekli olmadığından, ya barışın iktidara
siyaseten o tarihlerde bugünkü kadar pozitif bir ‘’katkı’’ sağlamayacağından, ya da aklınıza gelebilecek bir çok başka nedenlerden dolayı..
Olamadı...
Habur da yaşanılanlar bir nevi ‘’yol kazası’’ olarak tanımlandı ve o etiket ile tarihteki yerini aldı...
Her şeye rağmen, yukarıda bahsettiğim o girişimler ‘’Habur’’
adlı bir yol kazasına uğramış olsa da, sorunların çözümüne dair arzu ve
isteğin bugünlere kadar devam ettrilmesi, belki de toplumun ‘’barış’’
yönündeki yoğun, kararlı, istek ve baskısının da bir sonucu olarak bu
girişimlerin kamuoyuna pek yansımasa da iktidar tarafından devam
ettirilmesi ülke adına sevindirici ve umut verici bir durum yarattı...
Bugün artık toplumun bazı kesimlerinin aşırı
hassasiyetleri de göz önünde bulundurularak, belki de bu sefer daha ince
eleyip sık dokunduğundan olsa gerek, görüşmelerin ‘’Öcalan ile Görüşmeler’’ ifadesi yerine ‘’İmralı Görüşmeleri’’ adı ile ifade edildiğini görmekteyiz...
Bunda bir mahsur görmüyorum, elbette bu toplumu
oluşturan çeşitli katmanlar bulunmaktadır, tüm bu katmanların
hassasiyetlerinin dikkate alınması elbette olumlu bir tavırdır ve
görüşmelerle ilgili olarak ortaya konulan iradenin ne derece ciddi
olduğunun da bir anlamda işaretidir...
Geçmişte yaşanan ve her iki tarafın da açıkça
söylemek gerekirse beceriksizlik ve acemilikle berbat ettiği o Habur
döneminden, bugünkü İmralı dönemine gelindi...
Elbette Habur’un başarısızlıkla sona ermesini
isteyen çevreler bugünkünden daha aktifti o zamanlarda, bunu da
unutmamak gerekir...
Bugün yine konunun hassasiyeti ve neredeyse yüz
yıla yakın devam eden çatışmaların ve can kayıplarının da getirdiği
psikolojik baskı nedeniyle çok kırılgan olduğunu görüyoruz..
Bununla birlikte iktidar tarafından görüşme
trafiğinin ve konunun bu sefer her zamankinden kontrollü ve daha detaylı
emin adımlarla yürütüldüğünü müşahade ediyoruz...
Şimdilerde toplumun ‘’barış’’ yönündeki istek ve baskısının her zamankinden daha fazla ve kararlı olduğu da ayrı bir gerçeklik olarak karşımızda duruyor...
İktidar ister önündeki ard arda gerçekleşecek
seçimlere yönelik bir kaygıyla, isterse de hiç bunları umursamadan
samimiyetle bu sorunların çözümüne kafa yoruyor emek veriyor olsun, hiç
fark etmez çünkü sonuçta ‘’barış’’ tesis edilebildiğinde toplum kazanacak...
Gelinen noktada, tarafların oldukça esnek ve sorumlu davrandıklarını, toplum tarafından talep edilen ‘’barış’’
arzusunun doğru algıladıklarını görüyoruz. Her iki taraf da gelinen
noktadan geri dönüşün ya da az ihtimal de olsa sonuç alınamamasının
bedelini en azından sandıkta ve en önemlisi toplum vicdanında geri
dönüşümsüz olarak affedilemeyeceğinin bilincide gözüküyorlar.
Hemen yarın çözüm sağlanır ve barış tesis edilir
beklentisinde olmak toplum ve taraflar açısından yorucu olabilir.
Önümüzde sabırla yürünmesi gereken ve belki de 2-3 yıl sürebilecek bir
yol olduğu kanaatindeyim.
Her halukarda ve tabi yaradandan bir mani olmaz
ise, Başbakan Erdoğan’ın aday olacağı ve kazanacağı muhtemel gözüken
yeni Cumurbaşkanlığı dönemine ki ben bunu Erdoğan’ın asıl ustalık dönemi
olarak görmekteyim, terör ve Kürt meselesi ile birlikte demokratikleşme
sorunlarını büyük oranda halletmiş olarak girmek yönünde bir niyet ve
kararlılık taşıdığını düşünüyorum.
Erdoğan’ın ülkenin Kürt vatandaşları ile birlikte
diğer tüm vatandaşlarının da daha fazla özgürlük ve demokrasi sorununu
hal yoluna koyamaması durumunda, Ortadoğu nun Kürdistan sorunu ile
boğuşmak durumunda kalacağının farkında oldugunu düşünüyorum.
Erdoğan’ın siyasi kariyerinde asıl ustalık dönemi olarak gerçekleşeceğini düşündüğüm yeni posizyonu ‘’başkanlık’’
titri ile gerçekleşebilir mi bu henüz tam net değil ancak bu noktada
Erdoğan’ın Partili Cumhurbaşkanlığı konumuna çok daha razı olduğu
fikrini taşıyorum.
Tekrar İmralı da yapılan Öcalan görüşmelerine
dönecek olursak, bu görüşmelerin başarı ile sonuçlanmasından her hangi
bir menfaati olmadığını düşündüğüm İran ve Suriye gibi ülkelerin bu
görüşmeler boyunca maraz çıkarmaları zaman zaman söz konusu olacaktır.
Aynı marazi durumları özellikle Almanya ve Fransa
gibi bazı Avrupa ülkelerinin de çıkarması muhtemel görünüyor.
Görüşmeleri yürütenlerin de bu maraz çıkarması muhtemel yabancı
devletlere karşı gerekli önlemlerini aldıkları ve farkında olduklarını
sanıyorum.
Hazır yabancı ülkelere değinmişken bu noktada ABD
unsurunun önemine dikkat çekmek isterim. Şimdiye değin ABD nin
görüşmelere dair net bir takım yaklaşımlarını göremedik ve henüz destek
ya da köstek olup olmadığı noktasında net denilebilecek bir takım
bulgulara sahip değiliz. Ancak şunu söylemek gerekir ki ABD nin bu adına
İmralı Görüşmeleri denilen çabalara destek olması ‘’barış’’ adına her şeyi bir anda kolaylaştıracak bir katkı sağlayabilir.
Hoş yeniden evrilen dünya sistematiğinde ABD gibi
dost ve müttefik olarak adlandırılan bir ükenin Türkiye yi bölgede bir
istikrar unsuru olarak görmek istediği kanaatindeyim. ABD nin Ortadoğu
politikalarının da Türkiye nin rol model ve istikrarlı bir ülke olarak
bölgede var olmasını desteklediği kanaatindeyim. Dolayısıyla ABD nin bu
konuda Türkiye ye destek olma ihtimalini yüksek olasılık olarak
görüyorum.
Son ziyarete dair de bir kaç kelam etmek gerekirse, Öcalan ile görüşen BDP heyetinin Öcalan’dan aktardığı ; "Bu görüşme tarihi bir adımdır. Bu süreçte taraflar çok dikkatli olmalıdır."
Şeklindeki sözlerini oldukça önemsiyorum. Görüşmelere tarihi bir
adımdır tanımının yapılması, görüşmelerin her zamankinden farklı bir
ciddiyette ve tarihe gececek sonuçları olacağına işarettir.
Öcalan’ın örgüt elinde bulunan bazı tutsakların
serbest bırakılmasına yönelik umutvar tavsiye açıklamasının önümüzdeki
hafta içerisinde hayatiyet bulmasını muhtemel görüyorum. Bu serbest
bırakılma gerçekleşirse, tıpkı açlık grevlerine son verilmesi çağrısının
dikkate alınması ve gerçekleşmesi sonrası olduğu gibi, bu durumun da
örgüt üzerinde Öcalan’ın söz sahibi ve etkin olduğunun bir nevi yeni
delili ve tasdiği olacağı kanaatindeyim. Bu nedenle tutsaklara yönelik
açıklamasını oldukça önemli buluyorum.
Ziyaret dönüşü BDP heyetinin bir açıklama yapmaması
ve Kandil, Avrupa ve BDP ye iletilmek üzere üç mühürlü mektubun
varlığından bahsedilmesi ve Kandil ile Avrupa ya iletilecek mektupların
BDP heyetine verilmemesini ise yine görüşmelerin oldukça ciddi temkinli
dikkatlice ve profesyonelce yürütüldüğünün bir kanıtı olarak görüyorum.
Tabi bu arada bir yandan da daha önceki yazılarmda da belirttiğim
üzere, uzunca bir tartışmaya sebep gibi görünen isim tespiti konusunun
aslında hiç de önemli olmadığı ve isim tartışmasının suni bir gündem
olduğu da bir anlamda ortaya çıkmış oldu.
Şimdilik her şey yolunda görünüyor...
Bakalım Avrupa ve Kandil kendilerine iletilen mektuplara ne yanıt verecekler...
Bir kaç ufak halledilebilir detay dışında problem çıkacağını düşünmüyorum açıkçası...
Yazıma son verirken hatırlatmakta fayda görüyorum...
Hiç kimse ama hiç kimse, ne devlet, ne iktidar, ne örgüt, ne şu, ne bu artık bu ‘’barış’’ talebinin önünde duramaz...
Direnen çevreler olacaktır ancak artık tecrübeli
diyebileceğimiz toplumumuzun, ortak aklı ve kararlı talebi nedeniyle,
önünde sonunda kazanan bu toplum olacaktır...
Sabırlar ola ... Hayırlar ola...
Hoş kalın...
25 Şubat 2013
Twitter : @cngzkync