26 Mart 2012

Özerklik Turşusu


Çağdaş ve demokratik değerler açısından bizden genel anlamda ileri olduğu kabul edilen AB (Avrupa Birliği) ye dahil olabilmek için yıllardır boğuşup dururuz.
AB ye girmeli mi girmemeli mi konusunu ayrı ve daha kapsamlı bir tartışma konusu olarak, bir kenarda saklı tutmak koşuluyla ''Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'' konusuna değinelim.
Türkiye bu şartı 1988'de imzalamış ve 1992'de Bakanlar Kurulu tarafından onaylamış, daha sonrasında ise 1 Nisan 1993 tarihinde yasal olarak yürürlüğe sokmuş. Burada hemen belirtmek gerekir ki Türkiye o şartın bazı maddelerine imza atmamış ve bazı çekinceler olduğunu düşünerek ''Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'' na bir nevi şart da koymuş.
Bizim de on yıllardır üyesi olmak için çırpındığımız AB'deki tüm ülkelerde, halkın yönetime daha doğrudan katılmasını sağlayan ve halka en yakın birimler olan yerel yönetimler, geliştirilmesi ve daha özerk kılınması gereken kuruluşlar olarak görülür.
Bu yüzden AB nin ortaya çıkardığı ilkelerin, bu kuruluşları yönetimin temel taşı yapmayı amaçlayan ilkeler olduğu bilinir. ''Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'' da, temelde yerel yönetimleri daha ''özerk'' kılmayı amaçlayan ülkemizin de imzaladığı bir sözlesme olarak, bizim yerel yönetimlerimizi de elbette doğrudan ilgilendirmektedir.
İşlevsel açıdan en önemli birim olan belediyelerin gelişmesi için daha ''özerk'' yapılara kavuşturulmasının oldukça önemli olduğunu düşünüyorum.
BDP nin siyasi söylemlerinden biri de ''özerklik'' konusudur. Aslına bakarsanız BDP nin kendine yeni argüman olarak ''özerklik'' konusunu belirlemesi bence hiç de tesadüfi değildir.
BDP açıkça bu durumu kendi lehine bir söylem haline getirmekte ve AB ye şartlı imza ettiğimiz ve uygulamaya geçiremediğimiz ''Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'' nı bir anlamda kullanarak, hem kendine yeni bir siyasi söylem yaratmakta, hem de zaten sık sık gerilen AK Parti - AB ilişkilerine olumsuz katkıda bulunmaktadır. Siyaseten baktığımızda BDP nin bu stratejisi, muhalefetteki bir siyasi parti olması nedeniyle bile oldukça doğaldır.
Buradan hareketle, bugünlerde Kürt Sorunu ile ilgili yeni stratejilerden bahsediliyorken, ''Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'' konusunda Türkiye nin ilerleme kaydetmesinin oldukça önemli olduğuna dikkat çekmek istiyorum.
Peki bu konuda ilerleme kaydetmek zor mudur ? Hayır hiç de zor değildir, şartın onaylanmasının uygun bulunduğuna dair kanun maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, Bakanlar Kurulu kararıyla bütün çekincelerin kaldırılması mümkündür.
Sorunu herhangi bir siyasi partinin tekelinden ve ajite etmesinden kurtarmak ve ayrıca AB standartlarında bir ülke olmak ise hedef, bu hedefler için gerekeni eksiksiz yapmak gerekir. Yok eğer hedef bu değilse, o halde on yıllardır ne işimiz var AB kapılarında ?


Zaten imza ettiğimiz bir anlaşmanın bile Kürt Sorunu nun çözümünde aleyhte bir psikoloji ve ortam yaratılması için ve aslından farklı bir mecraya çekilerek dillendirilmesine neden dur denilmiyor ?
Bu ne perhiz bu ne ''özerklik turşusu'' ?
26 Mart 2012
Twitter : @cngzkync
-------------------OOO--------------------
Türkiye'nin İmzalamadığı Maddeler:
Yerel makamları doğrudan ilgilendirilen planlama ve karar süreçlerinde kendilerine danışılması (Madde 4, Paragraf 6)
Yerel yönetimlerin iç örgütlenmelerin kendilerince belirlenmesi (Madde 6,Paragraf 1),
Yerel olarak seçilmis kisilerin görevleriyle bağdasmayacak islev ve faaliyetlerinin kanun ve temel hukuk ilkelerine göre belirlenmesi (Madde 7,Paragraf 3),
Vesayet denetimine ancak,vesayetle korunmak istenen yararlarla orantılı olması durumunda izin verilmesi (Madde 8, Paragraf 3)
Yerel yönetimlere kaynak sağlanmasında hizmet maliyetlerindeki artısların mümkün olduğunca hesaba katılması (Madde 9, Paragraf 4)
Yeniden dağıtılacak mali kaynakların yerel makamlara tahsisinin nasıl yapılacağı konusunda, yerel yönetimlere önceden danısılması (Madde 9,Paragraf 6)
Yapılacak mali yardımların, yerel yönetimlerin kendi politikalarını uygulama konusundaki temel özgürlüklerini mümkün olduğu ölçüde ortadan kaldırmaması (Madde 9, Paragraf 7)
Yerel yönetimlerin haklarını savunabilmeleri için uluslararası yerel yönetim birimleriyle isbirliği yapabilmeleri, uluslararası birliklere katılabilmeleri (Madde 10, Paragraf 2 ve 3),
Yerel yönetimlerin iç hukukta kendilerine tanınmıs olan yetkileri serbestçe savunabilmek için yargı yoluna basvurabilmeleri (madde 11),
Kaynak: Çağdas Yerel Yönetimler Dergisi, Cilt: 5, Sayı: 1, Ocak, s.3-13 (Enis Yeter, 1996:10-11)

19 Mart 2012

Ortak Akılsızlık


BDP'nin, önceden hafta sonu olduğu için Nevruz kutlamalarını 18 Mart'ta düzenleyeceğinin açıklanmasının ardından, Diyarbakır Valiliği yaptığı açıklama ile Nevruz kutlamalarının 21 Mart'ta yapılacağını açıklamış, BDP'de Nevruz kutlamalarında kendi belirledikleri tarihte alanda olacaklarını söylemişti.

Yıllardır halk arasında Nevruz bayramlarının gelenekselleştiği üzere aslında her yılın Mart ayının 3. Pazar günü kutlanmakta olduğu ve geçmişte 18 Mart tarihlerinde de bu bayramın birçok kez kutlanıldığı ise ayrı bir husus olarak karşımızda duruyor.

Ve nitekim de öyle oldu. Artık neredeyse alıştık diyebileceğimiz o bildik manzaralar da maalesef yine gerçekleşti. Polis Valilik kararı gereği Diyarbakır'da Nevruz kutlaması yapmak isteyen kalabalıkları engellemek, halk ise Nevruz'u kutlamak istedi ve gergin anlar ''doğal'' olarak yaşanmaya başladı. Molotoflar biber gazları ve taşlar maalesef yine havalarda uçuştu.

İstanbul'da da benzer görüntülere şahit olduk yine yeniden. Çeşitli semtlerde toplanan göstericiler Kazlıçeşme miting alanına gitmek istedi ancak yine yasaktı ve konulan yasak gereği polis,''doğal'' olarak yine müdahale etti. Havada yine uçuşan taşlar ve bibergazları molotoflar vardı. Hem göstericilerden, hem de polislerden yaralananlar oldu. Kamuya ait duraklar, toplu taşıma araçları ve işyerleri de maddi hasara uğradı.

Maalesef olaylar nedeniyle öldüğü iddia edilen (henüz netlik kazanmadı) elli yedi yaşında Hacı Zengin adında bir vatandaşı da kaybettik. Bu vesile ile sebebi veya siyasi kimliği her ne olursa olsun kendisine rahmet ailesine başsağlığı ve sabır diliyorum.

Doğal derken tırnak içine aldım o kelimeyi çünkü böyle olacağı önceden az çok belli ve dolayısıyla da gayet doğaldı. Zaten yıllardır hemen her Nevruz'da yaşadıklarımız gün gibi ortada. Olaylar hakkında daha detaylı bilgilere gazete ve haber sitelerinden zaten rahatlıkla ulaşabilirsiniz.

Neden ''doğal''... ?

Doğal çünkü olaylar öncesinden sonuna değin, birey, toplum ve idare olarak, Nevruz'un Ortak Akıl ile kutlanabilmesini sağlayacak huzur ve barış ortamını hiç birimiz gerektiği gibi oluşturamadık. Yine birbirimizi anlayamadık.

Orta Asya'dan Mezopotamya'ya kadar olan coğrafyada Nevruz'un aslında Türklerin ve Kürtlerin asırlardır kutlayageldikleri geleneksel ve''ortak''bayramı olduğunu yine idrak edemedik. Olaylarda şu yada bu daha çok suçlu, gibi detaylara girmenin de sonuçlar açısından pek bir anlamı yok diye düşünüyorum.
Nevruz kutlamalarının birtakım yasakçı metodlarla halk nezdinde de çoğunlukla böyle algılandığı üzere ''engellenmesini'' anlamsız buluyorum. 

Böyle yapılacağına ve karşılıklı inatlaşmalarla toplum her sene gerileceğine, her 21 Mart tarihi yada her yılın Mart ayının 3. Pazar günü, resmi bayram veya resmi tatil ilan edilse çok daha iyi olmaz mı  ?

Gelin artık ''ortak akılsızlık'' yapmayalım !

Nevruz Kutlu Olsun / Newroz Piroz Be


Twitter : @cngzkync

12 Mart 2012

Sokak Çözdü



TBMM de eğitimde 4+4+4 sistemine geçişle ilgili bir komisyonda olan bitenlere ve sonrasında muhalefet partilerinden gelen açıklamalara bakınca, insanın içi acıyor.
Ülkenin en önemli ve yıllanmış meselelerinden biri olan ''eğitim sistemi'' hakkında vekillerin yani ''eğitimli'' kişilerin kavga dövüş, sille tokat bir takım kararlar alıyor olması ne kadar garip ve ama bir o kadarda acı gerçek.

O parti bu parti diye ayırmaksızın TBMM de bizleri temsilen yer alan vekillerin, tüm ülkeye ve maalesef görsel yayınlar aracılığı ile tüm dünyaya yayılan, bu itiş kakışlarla dolu ve son derece çirkin ve ilkel görüntülerden elbette TBMM deki tüm vekiller belirli oranlarda sorumludurlar.
Umarım eğitim sistemi ile ilgili bir takım kararları alırlarken, bu kabul edilemez görüntüleri bizlere yaşatan vekillerimiz, AK Parti'nin bu ülkeye boyun borcu hükmünde olduğunu düşündüğüm Yeni Anayasa ile ilgili çalışmalarda da bizlere buna benzer görüntüler yaşatmazlar. Umarım Cemil Çiçek' in dediği gibi Yeni Anayasamız bayram havası içinde yapılabilir.
Meclis'te CHP'nin kürsü işgali ile de yaşadığımız ve TBMM' nin işleyişinin aksatılmasına yönelik olduğu bariz bir şekilde anlaşılmakta olan bu davranış şeklini benimseyen bazı vekillerin, yaptıkları son açıklamalar ise hiç şaşırtıcı değil belki ama o derece de hayret verici.
Bakınız CHP'li vekil Muharrem İnce eğitim sistemi ile ilgili komisyondaki çirkin görüntülerden sonra şunu dedi ; ''Bu iş artık sokakta çözülür''...
Ya Hu ! Sorarlar insana, madem bu tip konuların sokakta çözüldüğüne inanıyorsun, ne diye milletvekilliğine ve siyasi irade ile sorunların çözümüne inananların adresi olan TBBM çatısı altında bulunmaya aday oldun ve sana ''sokakta'' değilde ''siyaset'' ile çözüm bul diye oy verenlere vekil oldun.?
Şurası doğrudur ki sokaktakiler elbette çözer, ama bazı vekillerimizin anlamadığı kısım sanırım sokaktakilerin, yani bu ülke halklarının, çözümlerini demokratik seçimlerle sandıkta belirttikleri durumu.
Sözünü ettiğiniz ''sokak'' sandıkta seçimini yapmış, ülke yönetimine ve hizmetine aday olanlara, mevcut yasa ve sistem dahilinde uygun gördüğü görevleri vermiştir. Hal böyle iken, verilen görevi gereği gibi yapmayarak sokağa işaret etmek görevden kaçmak değil de nedir ?
''Sokak çözer'' demek, halktan aldığın yetki ve görevi yapamadığının, bir başka deyişle siyaset yoluyla çözüm üretmeyi beceremediğinin itirafı değil midir ?
Yok eğer ''sokak çözer'' derken sokakta bir kaos ise amaçlanan, kusura bakmayın ama ''Geçti Bor'un pazarı, sürün eşşeğinizi Niğde'ye...''
Yazımı sevgili dostum Ahmet Cihat'ın hatırlatması ile, Safvet Senih'in ''Söyle'' isimli şiirinden şu dize ile sonlandırıyorum.
 
''Sözü süzde söyle, inci gibi dizde söyle......''
 
12 Mart 2012
Twitter : @cngzkync