Zebari’nin Ziyareti
Çözüm
sürecine ve ortadoğudaki dengelere bakarak geçtiğimiz günlerde
gerçekleşen bu ziyareti değerlendirmeden önce, Türkiye’nin Bağdat’la
ilişkilerde bir takım sorunlar olduğunun ancak Erbil yani Irak Kürdistan
yönetimi ile arasının ise buna nazaran çok daha farklı ve daha iyi
olduğunu not edelim.
Zebari
her ne kadar ziyaretini Irak merkezi yönetiminin dış işleri bakanı
olarak yapmış olsa da, Zebari aslen Kürt olması nedeniyle Kürtlere yani
Irak Kürdistanına daha yakın biri, dolayısıyla Zebari’nin ziyaretinde
Kürtleri temsil kabiliyeti Irak Merkezi yönetimini (Bağdat) temsilinden
daha yüksek.
Zebari
ile yapılan görüşmelerde Türkiye ile Bağdat yani Irak Merkezi yönetimi
ile devam eden bazı sorunlarının aşılmasını beklemek bence gerçekçi
olmayabilir.
Zebari
ile yapılan görüşmelerde Irak Kürdistanı ile ilgili konuların
konuşulmuş olma ihtimalini ben diğer meselelerin konuşulma ihtimalinden
daha yüksek ve dolayısyla Zebari’nin Türkiye ziyaretinin Türkiye’nin
Bağdat ile ilgili sorunlarının yumuşatılması veya çözümlenmesi adına
gerçekleşmiş olması ihtimalini şu an için zayıf buluyorum.
Zebari’nin
ziyareti daha çok Erbil yönetimi ile Bağdat yönetimi arasındaki
sorunların ve bununla birlikte Erbil ve Bağdat’ın Suriye ve Rojava
konularındaki düşüncelerinin Türkiye ile istişare edilmesi anlamında
gerçekleşmiş olduğu ve ziyaretin bu açıdan önemli olabileceği
kanaatindeyim.
Zira
Türkiye’nin Bağdat yönetimi ile veya Bağdat yönetiminin Türkiye ile
ilişkilerini düzeltmek iyileştirmek gibi bir maksadı varsa, bunun
Zebari ile yapılacak görüşmelerle değil Maliki ile yapılacak direkt
görüşmelerle daha mümkün ve efektif olabileceği düşüncesini taşıyorum
Irak Kürdistan Yönetimi
Çözüm
Sürecinde Irak Kürdistan yönetimi çok önemli bir yer tutmakla birlikte,
Irak Kürdistan yönetimi son dönemde Suriye Kürtleri ile bir gerginlik
yaşıyor.
Çözüm
Sürecinde Irak Kürdistanı oldukça önemli çünkü Kandil orada ve geri
çekilme sonrası örgüt üyelerinin çok büyük bir bölümü Türkiye’den
öncelikle Irak Kürdistan bölgesine gidecekler ve daha sonra gerekli
koşulların sağlanmasına paralel yeniden Türkiye’ye silahsız olarak
dönecekler ve dolayısıyla Irak Kürdistanı bu aşamalara önemli bir ev
sahipliği yapacak olan bölge.
Irak
Kürdistan yönetimi her şey yolunda giderse silahların bırakılması
aşamasına büyük ihtimalle müşahade görevi de üstlenecek olan bir
yönetim. Bu konuların ışığında dahi Irak Kürdistan yönetiminin çözüm
sürecinde kritik bir rolünün bulunduğunu söylemek yersiz olmayacaktır.
Irak Kürdistanı ve İran
Irak
Kürdistanının İran ile iyi ve düzenli ilişkileri olduğunu
söyleyebiliriz. Her ne kadar iki yönetim arasında zaman zaman bazı
sorunlar yaşansa da, iki yönetim arasında ciddi boyutlu sorunların
olmadığı görülüyor.
ABD nin İran ile henüz çok fazla olgunlaşmasa da, telefon diplomasisi ile başlayan ve hatta ifadesi biraz ilginç gelecek ama sosyal medya (twitter) diplomasisi
ile de devam ettiği gözlemlenen daha iyi ilişkiler kurma yönündeki
gelişmeler ile birlikte, sertlikten yumuşamaya doğru giden bir yolda
olduğunu düşünürsek, bölge politika ve dengelerinde de bir takım
değişiklikler yaşanmakta olduğunu gözden kaçırmamak gerekiyor.
Türkiye
bu noktada, Irak Kürdistanının ABD-İran ilişkilerinin gelişme ve
yakınlaşma eğiliminde olduğu bir dönemde Irak Kürdistanının alacağı
pozisyonu iyi takip etmesi gerekecektir. Zebari’nin son ziyareti de bu
anlamda bölgedeki yeni gelişmelerin ve yeni denge oluşumlarının, Türkiye
için Bağdat yönetimi eksenli değil ancak Erbil yönetimi eksenli olarak
karşılıklı değerlendirilmesine fırsat vermiş olabilir.
Suriye ve Rojava Sorunu
Çözüm
Sürecinin başka çok ciddi bir ayağını da Suriye meselesi ve buna
paralel Rojava yani Batı Kürdistan meselesi oluşturuyor. Hatırlarsak
Türkiye’de Öcalan’ı özellikle ve hızla merkeze koyan İmralı
görüşmelerinin başlangıcı Suriye meselesi ile birlikte Rojava da PYD
nin ‘’Rojava Devrimi’’ ifadesi ile yaptığı önemli çıkıştan hemen sonraydı.
Irak
Kürdistanının PYD ile son dönemde yaşadığı gerginlikler de düşünülürse
Türkiye deki lokal Kürt sorununun çözüm süreci ile birlikte Suriye nin
Rojava bögesindeki Kürt sorunu da, konuşulması ve mutlaka çözülmesi
gereken bir bölgesel sorun olarak önümüzde duruyor.
Kürt Ulusal Konferansı
Çözüm Süreci ile etkileşim halinde olduğunu düşündüğüm ve önemli bulduğum Kürt Ulusal Konferansı bir süredir ‘’teknik’’
gerekçelerle erteleniyor. Erbil yani Irak Kürdistan yönetimi lideri
Barzani tarafından sürekli ertelenen bu konferans bir türlü yapılamıyor.
Son olarak Kasım ayına ertelendiği duyuruldu ancak konuyla ilgili
kişilerin açıklamalarından Kasım ayında yapılmasına da umutla
bakılmadığı anlaşılıyor.
Bu
konferanın yapılamamasının öneminden çok bölgeyi ilgilendiren asıl konu
konferansın yapılmasının doğuracağı sonuçlar olacaktır diye
düşünüyorum. PKK lideri Öcalan bu konferansın yapılmasına daha istekli
ve bir an önce yapılmasını istiyor.
Bu
konferansın yapılması ile birlikte Öcalan’ın Türkiye eksenli bir Kürt
liderliği konumundan daha bölgesel bir Kürt lideri konumuna, etkiye ve
söz sahipliğine geçiş yapması söz konusu olabilir. Ancak Irak Kürdistan
yönetimi lideri Barzani’nin Öcalan’ın lokal liderlikten daha geniş
yelpazede bir liderliğe geçişine olumlu bakmadığını gözlemliyorum.
Her
ne kadar Barzani hemen hemen bir yarı bağımsız devlet olma noktasında
ve daha yerleşik ve düzenli bir yapıda olsa da, her iki liderin etki
alanları bölgesel olarak Türkiye ve Irak Kürtleri olmak üzere ayrı ayrı
olsa da, sonuçta her ikisi de birbirinden bağımsız olarak Kürt halkı
üzerinde etkili ve kendilerince güçlü liderler.
Konferansın
yapılması ile birlikte bu iki liderin bölgesel Kürt siyasetinde bir güç
paylaşımı yapmak durumunda kalmaları söz konusu olabilir. İran Kürtleri
ve Suriye Kürtlerinin, Barzani ve Öcalan gibi kendi bölgelerinde
etkili, güçlü ve organize bir takım oluşumları ve liderleri
bulunmadığından, konferans gerçekleşirse bunun Türkiye ve Irak Kürtleri
eksenli şekilleneceğini ve bunlar arasında bir yönetsel güç paylaşımı
şeklinde olacağını söyleyebilirim.
Dolayısıyla
Türkiye ve bölgedeki Kürt sorununun çözümünde bu konferansın yapılıp
yapılmaması durumu da, konferans sonrası alınması muhtemel bir takım
bağlayıcı kararlar nedeniyle bölge genelinde ve Türkiye'deki çözüm
sürecinde önemli bir yeni durum yaratabilir.
Çözüm Sürecinde Son Durum
Ne
yazık ki, bir çokları gibi çözüm sürecinin iyi gittiğini ve herhangi
bir tıkanma vesaire olmadığını söylemeyi, mevcut gelişmeler ışığında
açıkçası bir nevi polyannacılık olarak görüyorum. Her şeyden önce bu
kadar kıymetli ve hayati bir sürecin gerçekçi ve samimi tavır, tutum,
yorum ve değerlendirmelerle başarıya ulaşacağı kanaatindeyim.
Taraflar
arasında tuhaf bir gerginlik pompalama tavrı var ve taraflar karşılıklı
olarak seslerini tehdit, had bildirme ve meydan okumalara varacak
şekilde sürekli ve sert biçimde yükseltiyorlar.
BDP
ve Kandil kaynakları açıklamaların da iktidar kanadından gelen
açıklamaların da seçim sürecinin de etkisiyle daha da sertleştiğini
söylemek elbette mümkün olabilir, ancak ben çözüm sürecinin mümkün
olabildiğince seçim yarışından ayrı ve üstünde tutulması gerektiği
kanaatindeyim ve tarafların da çözüm sürecini, içinde bulunduğumuz seçim
sürecine kurban etmemelerini diliyorum.
İktidar kanadının Öcalan ve Örgütü birbirinden ayrıştıran ve ciddi stratejik bir hata olarak gördüğüm, ‘’Kandil Öcalan’ı dinlemiyor’’
şeklinde açıkçası mantıksız ve gerçekten uzak ifadelerde ısrarlı
olduğunu ve iktidarın Öcalan’a Kandil’i tuhaf bir şekilde adeta ‘’şikayet’’ ederek ve tabire caizse ‘’ayar vermesini’’ beklediğini gözlemliyorum.
Oysa
Öcalan’ın son dönemlerde yaptığı tüm açıklamalarında örgüt
yöneticilerine ayar vermeyi bırakın tam tersine yapılan açıklamalara
sahip çıkan ifadeler kullandığını görüyoruz.
Zaten
Öcalan’ın örgütün kendi inisiyatifi dışında açıklamalarda bulunduğunu
düşünsek bile kendi örgütünü karşısına almasını beklemek ne kadar akılcı
bir yaklaşım olabilir ki ? Veya önderlikle yönetilen bir yapıda,
örgütün yaptığı bir takım açıklamaların Öcalan’ın verdiği inisiyatif
dışında olduğunu düşünmek ne derece akılcıdır ? Ortada kendisinin bizzat
merkeze konulduğu bir süreç varken Öcalan’ın da örgütü kendisinden
ayrıştıracak bir tutum içine girmesini beklemek ne kadar mantıklıdır ?
Peki ya Öcalan’ın örgüt olmadan, örgütün halktaki tabanı olmadan, hatta örgütün yarattığı ‘’tehdit’’
olmadan var olamayacağını ve iktidarının sınırlanacağını
kestiremeyeceğini, örgütün gücünün kendisinin gücü olduğunu bilmeyecek
birisi olduğunu düşünebilir miyiz ?
Welhasılıkelam
Yaşanan sıkıntıların ve ‘’tıkanmanın’’
giderilmesi adına neler yapılmalı noktasında aklıma gelen iki önemli
konudan birinin, Öcalan’ın kamuoyu ile iletişiminin bir an önce
geliştirilmesi ve iyileştirilmesi olduğunu, diğer önemli konunun da
seçim süreçlerinden bağımsız ve zamana yaymaksızın altıncı demokrasi
paketinin TMK, Koruculuk, KCK tutuklulukları ve geri dönüşlere yönelik
yasal düzenlemeleri kapsayacak şekilde hayata geçirilmesi olduğunu ifade
etmek isterim.
Çözüm
sürecinin şu an itibariyle, genelde kamuoyunda sanıldığının aksine pek
de iyi gitmediği ve sürecin ne yazık ki kritik seviyede ve kırılgan
olduğu kanaatini taşımakla birlikte ;
Tüm
bu son dönemdeki olumsuzluklara rağmen çözüm sürecinin devam
edeceğinden ve Türkiye halklarının destek ve ısrarı ile tüm tarafların
üzerlerine düşeni gecikmelere rağmen yapacaklarından ve sonunda çözüm
sürecinin başarıya ulaşılacağından yana ise şu an için herhangi bir
endişe taşımıyorum.
Hoş Kalın
30 Ekim 2013
@cngzkync