31 Aralık 2011

Dağlıkta Vurulduk Biz

Dağlıkta vurulduk biz
Sarp kayalardan yuvarlandık karakışta karanlıkta
Derin uçurumlara düştük zifir bir gecede
Ulu bir Derede açtık gözümüzü bir sabah
Kendi kendimizi vurduk ...

Biz Bizi vurduk...
Kirpikler ok idi ,
Lakin hançer oldu yüreklere
Kendi elimizle sapladık kendimize.....
Yara da bizdendi, sapladığımız hançer de

O dere sürüklüyor şimdi bizi
Ya mechul bir ovaya cehennem gibi
Ya da bir gül bahçesine belki cennet gibi
Dere serin, derin ve hoyrat akıyor şimdi

Varır elbet her hoyrat dere sakin denizlere
Elbet vurur bizi sessiz sakin bir kumsala
Ancak sürüklenmek zordur hoyrat derede

Kim bilir...

Belki bu dere ilaç olur derman olur yaraya
Bilinir ki serin sular tertemiz eder bedenleri zihinleri
Alır götürür tüm kirleri

Kim bilir..

İhtimaldedir belki tertemiz varmak o sessiz sakin denizlere
Ve koyun koyuna vurmak sahile
Yek vücüt yek yürek yek yarın yeminiyle.
Senle benle biz gibi Türkiye gibi

Kim bilir..

Bir başka yara daha alınır Ulu Dere yatağında
Ve belki varamadan o sessiz sakin kumsala ölürüz yine...
Ve öyle varırız denizlere ;
Yanyana, sırtüstü ya da yüzükoyun

Kimbilir..

Belki elele son nefeste,
Belki yine de biz
Ve ama sensiz ve bensiz ...
Ve fakat.... Cansız !

Yukarıdaki satırlar oldukça eski bir, şiirimsi yazıma aittir...Asker, vatandaş ve dün itibariyle henüz sebep ve koşulları tam netlik kazanmayan bir operasyon sebebiyle öldürülen Uludereli vatandaşlarımıza ithaf ediyorum.

31 Aralık 2011
Twitter : @cngzkync

25 Aralık 2011

Bir Darağacı Yetimi



Hiçbir koşulda düşmanlık duygusuyla hareket ettiğini görmedik onun. Siyasetinde hep barışçıl ve nefretten uzak bir dil ile seslendi ülkesine. Acılarla dolu hayatına asla küsmediğini gördük.
Babası Merhum Adnan Menderes'i ondan amansızca alan, akıl dışı siyasi sistematiğe ve bildik vesayete karşı her zaman büyük bir özveri ile olabildiğince dik durmaya çalışarak yaşadı.
Aydın Menderes'in şu sözlerini hatırlayalım ; ''Ya, bu güzel, ipekten yumuşak, veli mizaçlı insanın, hizmet dervişinin boynuna, kim nasıl yağlı ilmiği geçirebilir ? '' Evet bizler sizin bu sorunuzun cevabını artık çok iyi biliyoruz.
Siyaseten ortaya koyduğu çözüm önerilerinin belki bir kısmına içten bir evet diyemesemde, özellikle kibar uslubu ve beyefendi duruşuyla kendisini beğeni ve sempati ile izlemiş ve ülke siyaseti adına oldukça önemli bulmuşumdur.
12 Eylül 2010 daki Anayasa Referandumun da ortaya koyduğu, değişimden yana tavır oldukça net ve dikkat çekiciydi.
Aydın Menderes'in bir ağabeyi trafik kazasında vefat etmiş, diğer ağabeyi ise kendi canına kıymıştı.
Aydın Menderes, Başbakan olan babasının darağacında idam edildiğini daha gencecik yaşında, bir radyo haberiyle öğrenmişti.
Geçirdiği kaza sonrasında tekerlekli sandalye ile yaşamak durumunda kalmıştı. Hayat ona acılı tarafını sıklıkla göstermişti.
O bir darağacı yetimiydi .
''Mekanı cennet olsun''
25 Aralık 2011
Twitter : @cngzkync

24 Aralık 2011

Aynı Tas Aynı TRT


Daha birkaç gün önce 10 Aralık 2011 tarihli , ''TRT Nereye ?'' başlıklı makalemde, TRT den kamuoyuna yansıyan ve uzunca bir süredir devam eden, açıkçası kurum kimliği ile örtüşmediği oldukça aşikar, uslup ve dil konusuna dikkat çekmiştim.

TRT'nin artık hepimizin malumu ''Kamuoyu Açıklamaları'' na son olarak , Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı tarafından periyodik olarak düzenlenen Başkent Toplantıları'nın önceki akşam Ankara Swiss Hotel'deki son toplantısında, konuk olarak katılan TRT Genel Müdürü Sayın İbrahim Şahin'in, daha önce TRT Şeş'te de görev almış bir sanatçı hakkında asla kabul edilemez ve inanın buraya yazmaktan bile hicap duyduğum ''Rojin denen aşüfte'' sözleri eklendi.
Toplantıya katılan yazarların basına yansıyan açıklamalarıyla bilgi sahibi olduğumuz bu durum karşısında inanın ilk duyduğumda ben şahsen çok da şaşırmadım.
İbrahim Şahin'in, toplantıya katılanlar arasında yer alan Taraf Gazetesi yazarı Sayın Orhan Miroğlu'nun bu ifadelere itirazına ise, sarf ettiği sözlerinde bir hata görmeyip ''Benim üslubum Böyle'' diyerek cevap vermesi ise TRT'nin kamuoyu açıklamaları üslubundan rahatsızlığını dile getirmiş birisi olarak beni bile oldukça şaşırttı.
Sayın Genel Müdür'ün tercihi olan kişisel uslup, TRT nin uslubu asla olmamalıdır, çünkü bu uslup kurumsal bir uslup değildir.
Böylesi nadide bir kurumun, bu uslupla kurumsal varlık ve saygınlığını nereye kadar yürütebileceği noktasında derin endişeler yaşıyorum.
Bu haliyle TRT'deki mevcut müdüriyetin, bu nadide kurumun Genel Müdürlük makamı koltuğunu layıki ile temsil ettiği kanaatinde değilim.
TRT'nin hiç de hoş olmayan ve toplumun çeşitli katmanlarında oldukça ciddi olarak eleştirilmekte olan hal ve gidişi ile ilgili olarak, başta sorumluluk alanı dahilinde olduğu üzere Sayın Bülent Arınç ve diğer tüm ilgili makamların gerekli tedbirleri alacağı düşüncesindeyim.

Bu arada, Sosyal Medya'da Facebook ve Twitter mecrasından yükselen seste , Sayın Genel Müdürün istifası ciddi ve yogun bir şekilde #ibrahimsahinistifa konu başlığı ile talep edilip dile getirildiğini gördük. Peki ''İstifa'' bir çözüm müdür ? Neden olmasın ?


Yeni bir TRT vakası ile karşılaşmamak ümidi ile ve üzerinde şimdilik çok da konuşup tekrara düşmemek için, bir önceki makalemdeki temennimi TRT için yinelemek istiyorum. Durum tüm açıklığıyla ortadadır ve daha fazla söze de pek gereklilik yoktur.
Bu gidiş, hiç de iyi bir gidiş değil ama biz yine şunu söyleyerek sözlerimize son verelim....
Varışlar Hayrola !
24 Aralık 2011
Twitter : @cngzkync

15 Aralık 2011

Boyun Borcu

Vay ben hükümetten yana değilim, vay efendim ben muhalifim ve hele de ‘’yandaş’’ değilim gibi sözlerle laf salatasına gerek yok. Ortada buz gibi ve hemen hemen sekiz senedir önüne gelen tüm sandıkların şampiyonu olmuş bir Ak Parti gerçeği var.
Şöyle bir geriye doğru bakalım. Genellikle sol görüşlü partilerin ve tabiki CHP’ nin temel politika ve toplumsal vaadlerinde yer almış olan ‘’ özgürlükler, sivilleşme, demokratikleşme ’’ ve dolayısıyla ‘’normalleşme’’ adına vaad edebileceği konuları birlikte hatırlayalım.
Ak Parti nin, bırakalım bunları, inanın on yıllarca dile dahi getiremediğimiz bir çok meselede, sol siyasetin önünde giderek, tam yada kısmen de olsa, bu konularda yasa ve diğer düzenlemeler yaparak meseleleri halletme yönünde topluma ve ülke demokrasisine kazandırdıklarını inkar edemeyiz elbette. Eksikleri ve hataları yok mudur ? Elbette vardır.
Peki ya tamam mı? Yeterli mi ?
Elbette her şey tamam değil. En tamam olmayan ve hayati önem taşıyan konu olan Yeni Sivil Anayasa ise halen beklemede. Evet birtakım girişimler var tabi, hiçbir şey yapılmıyor ve yok da değil. Yeni bir anayasa elbette bir ekmek misali gidip mahalle bakkalından alınabilecek kadar kolay bir mesele de değil.
Ancak, yakın tarihimizin demokrasi ayıpları olan gerçekleşmiş darbeler ve ‘’ Ergenekon ’’ başlığı altında toplanabilecek dava sonucu henüz netlik kazanmamış bazı darbe girişimleri sonrasında, Türkiye toplumu kendine sığınacak güvenli bir liman misali, sivil anayasasını aramaktadır.
Cumhurbaşkanlığı seçimi....
Şimdilerde siyasi gündemi oldukça meşgul eden bir başka mesele de Cumhurbaşkanlığı görev süresi ile ilgili belirsizlikler. CHP ve MHP Genel Başkanlarının görev süresinin 5 yıl olduğu yönünde beyanatlar vermelerinin ardından, TBMM Başkanı Sayın Cemil Çiçek ten ise ‘’Cumhurbaşkanının görev süresine Meclis karar verir ve YSK uygular’’ yönünde net bir açıklama geldi.
Görünen o ki ; YSK 2012 de oldukça önemli bir takım kararlarla birlikte yine sıkça anacağımız kurumların başında gelecek.
Türkiye Siyasetindeki Fay Hattı.....
Kimileri Ak Parti de çatlak var veya yok tartışmasını sürdüredursun, bana kalırsa Türkiye Siyasetinde, çatlaktan da öte bir ‘’Fay Hattı’’ nın varlığı giderek belirginleşiyor. Fay Hattı nı oluşturan sarsıntılara sebep olması muhtemel plakalar da hemen hemen belli.
Başka bir deyişle 2012 de olası gördüğüm siyasi sarsıntılara dair, siyasi saflar giderek belirginleşmektedir. Bu safların, sıkılaştığını birkaç gün öncesine kadar gündemimizi oldukça meşgul eden Şike Yasası ile birlikte bu yasa teklifinin Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından vetosu ve sonrasında da siyasilerce yapılan beyanatlarda açıkça gözlemlemek mümkündü.
Şike Yasası nı aynen kabul eden siyasiler, toplum nezdinde hanelerine eksi puan alırken, veto ederek dikkatleri üzerine çeken Sayın Cumhurbaşkanımız ise halk nezdinde koskoca bir artıyı hanesine eklemiş oldu.
Normalleşemedik....
Türkiye siyasi gündeminde ileriye dönük belirsizlikler halen devam ediyor ve dolayısıyla da henüz normalleşemedik. Önümüzdeki dönemin ve özellikle 2012 nin, siyasi tarihimiz açısından oldukça önemli olacağı kanaatindeyim.
Bu dönemi, sivil iradeyi tüm kurumlarda hakim kılarak, şikeci, çeteci ve cuntacılardan arınarak, gürültüsüz patırtısız, birbirimizin kimyasını bozmadan, geçirebilirsek ve elbette bir Yeni ve Sivil Anayasa üretmeyi başarabilirsek, şu ana kadar gözlemlediğimiz bir takım öncü sarsıntıların merkez üssü olan Türkiye Siyaseti Fay Hattı nda meydana gelecek herhangi bir şiddetli sarsıntıya rağmen, ülkemiz siyaseti büyük bir yıkımla karşı karşıya kalmayacak ve normalleşmeye devam edecektir.
Ak Parti nin Boyun borcu...
Ak Parti gerçeği, kendisine gösterilen teveccühün hakkını vermek adına yeni dönemde,  en önemli ülke meselelerinden biri olarak gördüğüm ve diğer bir çok meseleyi kökünden kalıcı olarak çözebilecek yeni ve sivil anayasayı, tüm kesimlerin ortak paydası olacak şekilde muhakkak oluşturmalıdır.
Ak Parti , ‘’ Çıraklık ve Kalfalık ’’ dönemi eserlerine ilaveten, ’’Ustalık Dönemi’’ adını verdiği yeni dönemde ‘’ Yeni ve Sivil Anayasa ’’ ile en kalıcı eseri yapmak ve ülke toplumuna sunmakla yükümlüdür.
Yeni Sivil Anayasa ; Ak Parti nin kendisine gösterilen teveccühün boyun borcudur.

15 Aralık 2011
Twitter : @cngzkync

12 Aralık 2011

TRT NEREYE ?



28.11.2011 tarihli Taraf Gazetesi'nde "Kürtçe masal bile yasak" başlıklı haberde, Sayın Dengir Mir Mehmet Fırat ın Neşe Düzel ile yaptığı roportaja yer verilmişti.


Roportaj basında ve kamuoyunda TRT ile ilgili kısmından ziyade, aslında ''yakın siyasi tarih'' ve ''demokratik açılım'' ile birlikte Sayın Başbakan'ın son ''Dersim açıklaması ve özrü'' ile ilgili oldukça ilginç ve önemli tespitler içermesi ile ilgi çekmişti.



Sayın Dengir Mir Mehmet Fırat'ın, roportajında "TRT Şeş açıldı diye övünülüyor. Peki, Kürtçe diliyle ilgili program yapmanın yasak olduğunu biliyor muydunuz? TRT Şeş'te çocuklara yönelik program yapılmasının yasak olduğunu biliyor musunuz?" şeklindeki cümleleri sonrası, TRT Genel Müdürlüğü'nden 29 Kasım 2011 de gelen açıklama dikkat çekici.


TRT adına yapılan bu açıklama da , hemen hemen son iki yıldır TRT den gelen ''sert'' ve kurum açıklamasından ziyade ''bireysel'' açıklamalar kapsamında değerlendirilebilecek ''çok saygılı bulmadığım'' uslupta kaleme alınmış.


Örnek vermek gerekirse bu son açıklama da yer alan ''.... başlıklı haberde Dengir Mir Mehmet Fırat isimli eski siyasetçi, ..... '' şeklindeki ifade dikkat çekici.


Sayın Fırat'a ''...isimli eski siyasetçi'' ifadesi yerine, örneğin ''Eski Ak Parti Genel Bşk. Yardımcısı'' ifadesi kullanılması daha saygın ve nezih bir ifade biçimi olmaz mıydı ? Sizin eski siyasetçi dediğiniz kişinin siyaseten taşıdığı titrin pek de sıradan olmadığını tüm Türkiye biliyor da TRT adına açıklama yapanlar bilmiyor mu ?


Üstelik hele de böylesine önemli kurumların, özellikle de ülke siyasetinde önemli görevlerde bulunmuş siyasetçiler hakkında , görevlerinden ayrılmalarını müteakiben, siyaset kurumunu rencide edici ifadeler kullanılması ülkeye ne kadar yararlıdır ? Siyasetin siyesetçinin dünü, bugünü, yarını olabilir ama eski, yeni, taze vs diye tanımlanabilir mi ?


Örneğin, yarın bir gün Sayın Fırat yeniden siyaset sahnesinde bir şekilde görülecek olsa, bu sefer de kendisinden bahsederken ''yeni siyasetçi'' mi diyeceksiniz ?


Bir diğer örnek de; '' ..... isimli çocuk programımızı izlerse orada bol bol Kürtçe masal anlatıldığını görecektir! ... ''


Peki yukarıdaki benzeri alaycı ve kişisel tavsiye içeren bir açıklama şekli, ne zamandan beri bir ''Kurum Açıklaması'' nda kullanılır oldu ? Bu ifadeler içeren bir Kamuoyu Açıklaması na kurum açıklaması demeye inanın zorlanıyorum.



Hazır söz TRT nin Kamuoyu Açıklamalarından edilmişken aklıma 27 Temmuz 2010'dan, 31 Mayıs 2011 tarihine dek TRT Haber'de yayınlanmış olan Kozmik Oda programı geldi, TRT yönetimi tarafından yayından kaldırılan bu program hakkında da bir Kamuoyu Açıklaması yapılacak mı çok merak ediyorum.





Asıl merak ettiğim de bu yönetsel tarzı ile TRT nin nereye gittiği ve varmak niyetinde olduğu elbette ..


Hülasa-i Kelam Varışlar hayrola..


@cngzkync

12 Aralık 2011
 

9 Aralık 2011

Veni Vidi Van -5-


Artçı sarsıntı şokunu atlattıktan hemen sonra, zifiri karanlık sokaklarda gezinmeye devam ettim. Bazı sokaklarda enkaz başlarında, arama kurtarma ekiplerinin gelmesini soğuğa dayanmak için ateş yakarak beklemekte olan yüzlerindeki acı ilk bakışta okunabilen vatandaşlarımız vardı. Bir dokun bin ah işit durumunu göze alarak, zaman zaman acılarına dilim döndüğünce ortak olmak içini kendileriyle sohbet ettim. Kelimeler bazen kifayetsiz kalır ya hani, işte öyle durumlar yaşadım. Kâh kucaklaşıp ağlayarak sessizce, kâh bir sigara dumanını bir süre onlarla paylaşarak. O sokaklara tam tabiriyle ölüm sessizliği hakimdi.
Acıkmıştım haliyle, hoş cebimde bir paket kraker de vardı ancak çıkarıp yemeye inanın insanın içi elvermiyor. Neyse ki bir süre sonra bir Yemek Çadırına rastladım. Diyarbakır Belediyesi'ne ait olan yemek çadırında yeni yeni kuyruk oluşmaya başlamış, duyan çadıra gelmekteydi. Bir süre, acaba benim oradan yemek yemem hakkım mıdır diye tereddüt etmeme rağmen, kuyruğa girdim ve sıramı bekleyip kuru fasulye pilav ve Diyarbakır pidesinden nasibimi aldım. Buradan Diyarbakır Belediyesi'nin depremzedeye bu hizmeti nedeni ile teşekkürü hak ettiğini belirtmek isterim. Gerçekten insani ve önemli bir hizmet sunuyorlardı Erciş halkına.
İki saat kadar ara sokaklarda dolaşıp Kaymakamlık binasının olduğu meydana geri döndüğümde ise İHH nın meydana kurduğu bir başka yemek çadırını görmek beni mutlu etti. İHH ekipleri de bu hizmetlerinden dolayı büyük bir teşekkürü hak ediyor.
Erciş Kriz Masası...
Kaymakamlık binasının önündeki kalabalığa doğru yöneldim, Erciş te elektrikleri olan tek bina Kaymakamlık binası idi, cep telefonumu şarj etmem gerekiyordu ve kapıdaki polislerden rica derek içeri girebilmek için izin aldım. İçerideki manzara bir kaosun mikro ölçeği idi. Van ve Erciş te ağırlıklı olarak ilk bir hafta yaşanan ''kaosu'' Kaymakamlık binasının içerisine girdiğinizde hani derler ya ''lönk'' diye anlamanız gayet mümkündü.
Kaymakamlık binasının hemen girişine 3 masa yanyana kurulmuş ve arama kurtarma ekiplerine liderlik eden birisi de önünde ilk bakışta bir işe yaradığını düşündüğünüz bir laptop ile bölgeye yeni intikal eden arama kurtarma ekiplerini koordine etmeye çalışmaktaydı. Gelen ekiplerin araç gereçlerini ve kaç kişi olduklarını bilgisayara yazmakta daha sonra da, çeşitli kanallardan gelen asıllı, asılsız, mükerrer yada ilksel ihbarlara elinde mevcut kayıt yaptırmış ekipleri yönlendirmekteydi.
Biz de geldik ama boş geldik...
İnanın ismini burada belirtmek istemediğim ama sırf biz de Van depreminde bilmem ne belediyesi olarak da sözüm ona ''oradaydık'' demek için çıkıp gelmiş yetersiz birçok arama kurtarma ekibinin enkazlarda çalışmak üzere kayıt yaptırdığına şahit oldum. Bir kaçının da masada görevli kişi tarafından ''Yahu kardeşim bir tane demir kesme makası ve 6 kişi ile ne diye gelirsiniz ki taa oralardan'' benzeri haklı olarak sinirli serzenişlerine de şahit oldum.
Böyle mi olmalıydı...
Arama Kurtarma ekiplerinin kooordine edildiği masadaki bilgisayarda ne bir harita yüklü idi ne doğru dürüst bir internet bağlantısı var idi ne de bir GPS benzeri donanıma sahip idi. Hangi ekibi gelen ihbardaki adrese, nasıl intikal ettireceklerdi ki ? Böyle mi olmalıydı ?

Arama Kurtarma Ekip Koordinasyon Masası Foto Album
Erciş Koordinasyon Masası....
Hemen ilerisinde ise bir masa ve üç sabit telefondan ibaret Erciş Kriz Koordinasyon Masası bulunmaktaydı. Bu masada adını anımsayamadığım bir sivil polis memuru ve Samsun UMKE ekibinden Dr.Yağmur Yeşilırmak adında inanın son derece cefakar ve insanoğlu insan biri bulunmaktaydı. O gece Koordinasyon Masasına hasbel kader izin alıp içeri girebilmiş ve derdini anlatabilmiş onlarca kişinin, battaniye ve çadır yönündeki acıklı taleplerine, tek tek ilgilenerek ve gönüllerini alarak son derece özverili ve insanca bir yaklaşımla usulca YOK demekteydi. İnanın vatandaşa böyle zamanlarda YOK demenin gerçekten bir usulü var ise, bu usul en iyi şekilde Dr.Yağmur kardeşimiz tarafından icra edilmekteydi.
Teknoloji Marketinin Duyarlılığı....
Erciş Kriz Koordinasyon Masasının bu teknik donanım yetersizliğinden haberdar ettiğim ünlü bir teknoloji marketinin Kriz Masasına Laptop, Yazıcı, Fax Cihazı ve Yedek Kartuşlardan oluşan teknik yardım desteğinde bulunması ise ayrıca teşekkür gerektiriyor. Gerçekten de duyar duymaz eksiklerin tamamlanması yönünde gerekeni eksiksiz ve hızla yerine getirdiler. Sağolsunlar !
 
@cngzkync

2 Aralık 2011

Veni Vidi Van -4-


Van Merkezden ayrılıp, konaklayacağımız yere döndüğümüzde saat iyice geceyi yarılamıştı, ertesi sabah yorucu olacağı belli bir gün bizi beklediğinden, üç dört saat de uyumak iyi gelecekti. Uyuduktan sonra, (ki nerdeyse 10 dakikada bir meydana gelen artçı sarsıntılar oluyordu ama Allah tan yorgunluktan hissetmemiştim uyuyabildim bir miktar) sabah ilk işimiz o en kötü şekilde etkilendiği söylenen Erciş'e yola çıkmaktı, geceden anlaştığımız taksici abimiz geldi ve 25 Ekim 2011 sabahı yola koyulduk.

Van Erciş arası yaklaşık 100 km lik bir duble yol, niyetim Erciş'e gidene kadar arada yer alan köylere de uğrayıp durumlarını öğrenip hiç değilse bir geçmiş olsun demekti. Hoş beraberimizde bir miktar yardım malzemesi de vardı ancak, elbette beraberimizde taşıyabileceğimiz kadar bagaja sığacak malzemeler, son derece yetersizdi.
Erciş'e doğru giderken, eski ve asıl adı Canik olan ama malum saçma ve manasız düzenlemelerle adı alaksız bir isimle değiştirilmiş bir köy olan Gedikbulak'tan geçerken yolun hemen kenarında bir kalabalık görünce durduk. Bu bir taziye hazırlığının kalabalığı idi. Vatandaşın o koşullar altında ve yokluğa rağmen taziyeyi ihmal etmemesi etkileyici idi.
Canik neredeyse yerle yeksan olmuştu, Sayın Ayşe Gül Ayanoğlu'nun objektifinden Canik görüntülerini bu linkten inceleyebilirsiniz.
Canikli depremzedelerle hasbihal ve başsağlığı dileme sonrası durumları ile ilgili bilgileri de not alıp, Erciş'e doğru yola koyulduk. Erciş e girdiğimiz anda insanı ilk bakışta ürküten ve ah çektiren bina enkazları bizi karşıladı. Manzara hakikaten korkunç ve iç acıtan cinstendi. Bu esnada Erciş İlçe Jandarma Komutanlığının önündeki oldukça uzun bir kuyrukta dondurucu soğukta bekleşen vatandaşları görünce aracı durdurup, ne olup bittiğini sorduğumda ise vatandaşa çadır dağıtılmakta olduğunu öğrendim.
Ancak ne yazık ki az miktarda ve kuyrukta bir umut bekleyen vatandaşın ihtiyacını asla karşılamayacak sayıda olduğunu da vatandaşın kendi ifadelerinden öğrendim. Oysa TVlerde yapılan ilk acıklamalarda Kızılay Başkanı ve hatta Sayın Bakan Atalay 8.000 adet çadırın halka ulaştırıldıgını söylemişlerdi. Ancak üzülerek belirtmek isterim ki ben bu belirtilen sayıda çadıra, ne Van'da ne de Erciş'te, ne kurulu vaziyette ne de vatandaşa verilmiş olarak tespit edemedim. Bakanımız ve Kızılay gibi bir kurumun başkanı dahi halkın gözünün içine TVlerde baka baka böyle hassas bir konuda yanlış bilgi verecek değillerdi ya. Elbette vardır da biz görmedik demek ki.
Anayol'dan yani Erciş İlçe Jandarma Komutanlığının bulunduğu yerden ayrılıp, Ercişin ana caddelerine doğru ilerlemeye başladık. Vay anam vay ! Erciş'te adım başı enkaz ve bazı sokaklar enkaz nedeniyle tamamen kapalı idi. Erciş sokaklarını benim cep telefonum ile kaydettiğim aşağıdaki videodan izleyebilirsiniz.
Erciş sokaklarında yaya olarak gezinirken yerlerde duran çıplak elektrik kabloları tehlike arz ediyordu. Enkazların çoğuna henüz hiç uğranılamamıştı. Zaten depremin üçüncü günü itibariyle birçok yardım aracı ve arama kurtarma ekipleri Erciş e henüz varmaktaydılar. An itibariyle birkaç enkaz üzerinde çalışma yaparken gördüğüm ilk gözüme çarpan arama kurtarma ekipleri AKUT, Azeri Arama Kurtarma Ekibi, Askeri Arama Kurtarma Ekibi ve hangi ilden oldugunu hatırlamadığım bir UMKE ekibiydi.
Akşam olmuş hava yeni kararmıştı ki, zifiri karanlık altındaki Erciş te 5,4 lük artçı sarsıntı meydana geldi. Kaymakamlık meydanında ben yolda yürürken meydana gelen bu artçı ben dahil o meydanda Kaymakamlık binası kapısında çadır ve benzeri yardım alabilmek umuduyla bekleyen binlerce insanı buyuk bir paniğe sevk etti.
Artçı sarsıntı anında halkın adeta doğal bir refleks gibi neredeyse tamamının tekbirler getirdiği o an yine ömrüm boyunca aklımdan çıkmayacak anlardan olacaktır.
Alel acele cep telefonumun video kaydını çalıştırdım ve o andaki paniğe dair şu görüntüleri kaydedebildim. Görüntüler yağmakta olan yağmur ve zifiri karanlık nedeniyle çok iyi değil, ancak bir kolumla oradaki bir çokları gibi korkudan yol ortasındaki ağacın birine sarılmışken telaşla ancak bu kadar olabildi.
..... Devam Edecek
@cngzkync
28 Kasım 2011

23 Kasım 2011

Veni Vidi Van -3-


Çadır bekleyen vatandaşın önceki yazımda izlediğiniz feryadını ve de o kuyrukta bulunan diğer vatandaşların farklı konularda, dert anlatacak birilerini bulmuş olmanın sevinci ile o gerçekten iç yakan anlatımlarını dinledikten sonra, Van şehir merkezine yöneldik.
Kolon Kesme Aymazlığı...
Taksici abinin verdiği bilgiler ışığında, şu hepinizin bildiği kolonları kesilmiş binaya vardık. Sayın Ayanoğlu nun çektiği fotoğraflardan da anlaşılacağı üzere oldukça geniş bir alanı kapsayan bir bina ve enkaz ile karşılaştık. Binanın kolonlarının oto galeri/servis amaçlı kullanıma daha uygun olması için kesilmesi hadisesi bana 1999 depreminde İstanbul Avcılar da, yine aynı sebeple kolonları kesilen ve netice itibari ile de depremde yıkılan binayı hatırlattı. Besbelli ki hala akıllanmamışız.
Üstelik enkaz civarında yakınlarını bir umut bekleyenlerin bana aktardığı bilgiye göre, bu binaya kolonları kestiği için 7 ay işletme ruhsatı vermemiş Van Belediyesi, ancak daha sonra nasıl olduysa, ruhsatlı / ruhsatsız bilemiyorum, bina bu haliyle oto galeri/servis olarak kullanılmaya başlanmış.
Sözünü ettiğim bina enkazına vardığımızda, birkaç kepçe molozları kaldırmaya çalışırken, aynı anda binanın farklı noktalarında birkaç farklı ekip de, halk arasında HİLTİ denilen delici kırıcı aletlerle beton kırma ve enkaz altında kalanlara ulaşma çabası içindeydi. Bu enkazda gerçekten canhıraş denilecek türden bir çalışma vardı.
Herkes gibi enkaz kaldırma çalışmalarını izleyip tespitlerde bulunduğum esnada, Twitter üzerinden orada oldugumu önceden bilen gazeteci-yazar Sayın Emre Uslu dan, enkaz altında 5 kişinin canlı olarak bulunduguna dair bir ihbar aldım. Ona gelen bilgiye göre kolonları kesildiği söylenen bina enkazı altında olduklarını SMS ile bildiren 5 kişinin kepçelerin sesleri yuzunden seslerini duyuramadıkları ve sağ oldukları söyleniyordu. Bu haberi alır almaz enkaz üzerindeki tüm ekiplere durumu aktardım, inanmalarını sağlamam biraz güç oldu ama ciddiye almalarını sağlayabildim. Hemen kepçe çalışmaları durdurulup , arama kurtarma köpekleri ile canlı tespitine yeniden başlandı. İki noktada canlı olabileceği yönünde emarelere rastlanınca kepçe yerine lokal çalışmaya ağırlık verildi ekiplerce. Diğer enkazları da görmek istediğimizden buradaki çalışma sonucunu beklemeden oradan ayrıldığımız için, o enkazdan sag kurtulan olup olmadıgı noktasında maalesef bir bilgi edinemedim.
Kahramanlar...
Arama Kurtarma ekipleri gercekten canla başla çalışıyorlardı ve hakikaten bu özverili insanlar bence takdire layık birer kahramanlar. Ah bir de koordineli ve tam donanımlı, organize bir şekilde yapabilselerdi çalışmalarını. Eminim çok daha başarılı olurlardı. Organizasyon ve koordinasyon anlamındaki hususlara ayrıca sonraki yazılarımda değinmeye çalışacağım. Yine de hepsinden binlerce kez Allah Razı Olsun.
Vekiller...
Bizler enkaz etrafında kah bir taşın kaldırılmasına yardım ederek, kah yapılan çalışmaları merakla ve umutla izlerken , Ak Parti Van Mv. Sayın Gülşen Orhan ve Ak Parti Gen. Bşk.Yrd. Manisa Mv Hüseyin Tanrıverdi nin de enkaz başına gelip çalışmalar hakkında detaylı bilgi aldıklarını ve olan bitenle ilgilendiklerini yeri gelmişken belirteyim. Her ikisi de gerçekten ilgili samimi ve çok üzgündüler.
Paris Otel Enkazı ...
Bir sonra gittiğimiz enkaz Paris Otel binasının enkazı idi. Gittiğimde herhangi bir kepçe benzeri araç çalışma yapmıyordu çünkü yoktu kullanabilecekleri bir araç. Arama kurtarma ekiplerinin bir kısmı ateş yakmış ısınmaya çalışıyorlarken, diğer ekip arkadaşları ise enkaz üzerinde şunu tekrarlayıp duruyorlar ve sessizliğin hakim olduğu enkazdan bir ses duymaya çalışıyorlardı. Tahmin etmişsinizdir tekrarladıklarının ne oldugunu ama ben yine de yazayım... buydu tekrar edilen sözler yükses sesle... '' Sesimi Duyan Var Mı ? ''
Tevekkül...
Enkaz başında yakınlarının çıkarılmasını bekleyenlerin halleri ise kelimelerle tarif edilemez bir acıyı ifade ediyordu. Sesiz, sakin dik duruşlu ve Tevekkül ettiği her halinden belli adını dahi soramadığım o Van lı vatandaşımın, acılı kardeşimin yanaklarından sessizce süzülen gözyaşlarını ve benim onu farkettiğimi anlayıncada, onun yüzünü diğer yana çevirip saklama çabasını ben ömrüm boyunca unutamayacağım sanırım.
Çaresizlik içinde olmak o kadar berbat bir duygu ki, ben o kardeşimin yüzüne bakamadan tek kelime dahi edemeden, sadece elimle elini tutup kuvvetlice sıkabildim ve yanından ayrıldım.
O Gece yani depremin ertesi günü gecesi Ercişe gidemeyecektik ve saatte oldukça ilerlemişti, hiç değilse birkaç saat dinlenmek ve sabah Erciş için araç bulup gitmek üzere, Van merkezden ayrıldık.
 
..... Devam Edecek
@cngzkync
23 Kasım 2011

4 Kasım 2011

Veni Vidi Van -2-


Yardım malzemeleri dışındaki eşyalarımızı, gerekli oldugunda kalacağımız yere bıraktıktan hemen sonra, Van kent merkezine yeniden ulaşmak ve o an itibari ile bize bildirilen , kentte mevcut yaklaşık 15 civarı enkazı gidip yerinde görerek tespitlerde bulunmak üzere bir araç aramaya başladık.
Bu amaçla gerekli oldugunda kalacağımız yerin yetkililerinden bize bir araç bulmalarını rica ettik. Aslında niyetimiz, bulabilir isek bir aracı kiralamak ve Van kent merkezindeki tespitlerimizi de yaptıktan sonra, gece geç saatte de olsa, yıkımın çok daha ciddi boyutta oldugu söylenen ve yardım bekleyen Erciş e intikal etmekti.
Ancak kent halkının kiralık arabaların hemen hemen tamamını geceyi içlerinde gecirmek üzere kiraladıkları gerçeğiyle karşı karşıya kaldık. Dolayısıyla Erciş e varış planımızı ertesi sabaha erteleyip, saatlerce bir taksi bulmak için bekledik, araç bulmak oldukça zordu, neyse biraz geç de olsa bir ticari taksi bulduk ve hemen Van kent merkezine gitmek üzere yola çıktık.
Çadır Meselesi...
Van da kararan hava ile birlikte soğuk kendini iyice hissettirmeye başlamıştı. Van-Edremit yolu üzerinde Edremit yönünden şehir merkezine dogru yol alırken, yol kenarlarında yer yer ateş yakmış ısınmaya çalışan vatandaşların ve yine aynı amaçla araçlarının içinde toplanmış ısınmaya çalışan vatandaşlarımızın olduğunu gözlemledim. Ben şahsen o yol boyunca bir tane dahi Kızılay çadırına 24 Ekim gecesi itibari ile rastlamadım, var idiyse de ben şahsen görmedim.
Taksici Aziz abinin anlattıgına göre 50-100 kadar çadır gündüz vakti buyuk bir kargaşa ve düzensizlik ile birilerine DSİ tesisleri önünde dagıtılmıştı. Ancak artçı sarsıntıların halen devam ettiği ve binaların, henuz oturulabilir yada oturulamaz durumda olup olmadıgının yetkililerce tespit edilemediği bir noktada, son derece yetersiz sayıda oldugu aşikar bu söz konusu çadırların da kimler tarafından alınıp nerelerde kuruldugu Taksici Aziz Abi dahil tüm vatandaşlar arasında ciddi bir merak konusuydu.
Yol üzerinde bulunan DSİ tesisleri önünden gecerken yaklaşık 1 km uzunlugundaki kalabalık kuyruğu ve o sogukta bekleşen vatandaşları görünce taksiyi durdurdum ve kalabalığa yöneldim. Sanırım giyimlerimiz ve fotograf makinelerimizden ''gazeteci'' oldugumuzu düşünen vatandaşlar hemen etrafımızı adeta kuşatarak, durumlarını ve sıkıntılarını saygılı bir şekilde anlatmaya başladılar.
Depremzede Vanlı vatandaşlarımızın, hakikaten son derece onurlu bir duruşla dile getirdiği, tek ve en ortak ifade olan ''Biz ekmek istemiyoruz su istemiyoruz başımızı sokacak sadece bir cadır istiyoruz yeterli'' sözü karşısında duyduğum çaresizliği burada kelimelerle anlatamam sanırım, bu gerçekten mümkün değil. Yüce Yaradan hiç kimseyi, hiç bir zaman vatandaşlarımızın düştüğü bu duruma düşürmesin sevgili dostlar. Emin olun, buralardan masa başlarından, hele de üst perdeden ''ahkam keserek'' oradaki vatandaşlarımızın yaşadığı sıkıntıları anlamak gerçekten çok zor.
İtiraf etmeliyim ki depremzede vatandaşlarımızın anlattıklarını dinlerken bir yandan da ağlamamak için kendimi zor tutuyor metanetli olmaya çalışıyordum. Kimi vatandaşım kaybettiği yakınlarını nasıl bulacağını soruyor, kimi sokakta kalmak zorunda oldugu bebeği için bir battaniyeyi nereden nasıl bulacağını danışıyor, kimi ise aiağıdaki videoda da izleyeceğiniz gibi , bilmem kaç adet geldiği yetkililer tarafından medya aracılığı ile söylenen çadırların akibetini merak ediyordu.
Elimden geldiğince her konuşmak isteyen vatandaşı canla başla dinleyip dilim döndüğünce de sabırlı olmaya davet ederken, anlattıkları ile ilgili bir yandan da cep telefonuma notlarımı alıyordum. Not almakla vatandaşın anlattıklarına yetişemeyeceğimi anlayınca bir video kaydı yapmanın en doğrusu olacağını düşünerek aşağıdaki video kaydını gerçekleştirdim. İzleyeceğiniz videodaki depremzede vatandaşımız, DSİ önündeki kuyrukta gecenin ilerlemiş saatlerinde ve soğukta, yaklaşık 1 km lik kuyrukta bir umut çadır dağıtılmasını bekleyen mağdur depremzede vatandaşlarımızdan sadece biri.
Video kaydının başında bir süre sadece ses duyacaksınız, telaştan ışığı açmayı unutmuşum, lütfen hoş görünüz. Depremin İkinci gecesinde, Çadır Meselesini gelin bir de oradaki kuyrukta bir umut çadır bekleyen vatandaştan dinleyelim.
 
 
..... Devam Edecek

 
@cngzkync
03 Kasım 2011

2 Kasım 2011

Veni Vidi Van -1-


23 Ekim Pazar günü öğlen saatlerinde Van da meydan gelen 7,2 lik deprem sonrası gelişmeleri TV dan izleyerek haberdar oldum. O gün bir arkadaş toplantısında bulunmak üzere, İstanbul dışında bir yere doğru bir kulağım haberlerde giderken, içimde oluşan telaş, endişe ve orada olma isteğimi bir yandanda bastırmaya çalışıyordum.
Ancak ilerleyen saatlerde gelen haberlerin de etkisi ile orada olma isteğim bastırılamaz boyuta erişince, derhal orada olabilmek ve belki bir depremzedeye bir şekilde yardımcı olabilmek için anlık bir karar alarak Van a ulaşmak için THY yi arayıp bilet sorguladım.
Tahmin edersiniz ki sabah ilk uçuş olan 07:15 uçuşu günler öncesinden doluydu ve yer yoktu, ancak yedek listeye bir umutla isimlerimizi yazdırarak beklemeye koyulduk. THY den ek sefer olabilir bilgisi dışında bir ümit yok iken aynı anda sosyal medya ( Twitter ) yolu ile de THY ye ek sefer için açıkça ifade etmek gerekirse, baskıcı bir talepte bulunmaya başladık, ve nihayet bu talebimizle ilgili iyi haber geldi.
24 Ekim Pazartesi günü Saat 12:00 uçağı ile, fotoğrafçılık konusunda oldukça becerikli ve bilgili olduğunu bildiğim Sayın Ayşe Gül Ayanoğlu ile birlikte, depremin hemen ertesi günü Van a gittik. Van ın o hepimizce bilinen soğunda, saatlerce geceyi gündüze katarak uyumaksızın ve gerçekten ciddi bir özveri ile oradaki durumu anlatan fotoğrafları basına ve halka ulaştırdı. Depreme dair son durumun iyi anlaşılması açısından, basında yer alan ilk fotografların bir çoğunda Sayın Ayanoğlu nun emeği olduğunu belirtmek isterim.
Van uçağında Kimse Yok Mu derneğinin Arama Kurtarma ekipleri de vardı ve sağolsunlar onların Van Havalimanında hazır bekleyen transfer aracı ile birlikte havalanından 15:00 sularında merkeze ulaştık. Alana indiğimizde ilk dikkatimi çeken Van gibi bir şehire kesinlikle yakışmadığını düşündüğüm terminal tesisleri oldu. Umarım kısa zamanda Ulaştırma Bakanlığı yetkililerimiz, Van şehrine yakışır nitelikte bir terminal binasını hizmete alırlar.
Van merkezine geldiğimizde ilk olarak, Valilik binasına yöneldik ve orada birilerini bulup hem yanımızda getirdiğimiz yardım malzemelerini yetkililere ulaştırmayı hem de genel durum hakkında net bilgiler alabileceğimizi düşündük ancak oraya vardığımızda bir Kamu hizmet binası olan Valilik binasının dahi hasar nedeniyle kullanılamaz durumda oldugunu öğrendik ve gördük.
Ne kadar acıdır ki bu gibi afet durumlarında belkide en çok ihtiyaç duyulan bir bina bile kullanılamaz durumdaydı. Bu durum bende, depremin şiddetinden çok böylesine bir kamu binasının dahi hem de birinci dereceden deprem bölgesinde nasıl olurda depreme dayanıklı inşaa edilmemiş sorusunu haliyle sormama neden oldu. Umarım bu soruyu yetkililer de soracaktır. Bu gerçekle karşılaşınca bir vatandaş olarak öfke ile karışık bir utanma duygusuna kapıldım. Hiç değilse kamu binaları özellikle bu bölgede, depremlere dayanıklı olmalıydı .
İlk Enkaz ve İzlenimler
Hemen Valilik binasının yanındaki sokakta, zemin katında bir kahvehane oldugu bilinen ve tamamen çökmüş bir enkaz vardı. Bölgedeki binaların bir çoğunun zemin kaltlarında kahvehanelerin oldugunu da belirtmek isterim. Enkaz başında toplanmış depremzede yakınları çaresizce bekleşmekteydiler. Enkaz üzerinde Sivil Savunma ekiplerinden bir grup bulunmaktaydı ancak herhangi bir kepçe dozer vinç benzeri araç henuz enkaza intikal etmediğinden etkili bir çalışma yapılamamaktaydı. Yakınlarının akibetini merak eden acılı vatandaşlarda gergin bir bekleyiş hakimdi. Polisimiz vatandaşları guvenlik bandı çekerek bandın arkasında beklemeye yöneltirken, enkazı bir an evvel kaldırmak için bir şeyler yapmak isteyen vatandaş ile polis arasında oluşan gerginliği sakinleştirmeye çalışan, daha önceden hiç tanımadığım ancak, BDP Bitlis Mv oldugunu kendisinden sorarak öğrendiğim Hüsamettin Zenderlioğlu’nun gayretleri kim ne derse desin,  inanın takdire layıktı.
Üzülerek belirtmek istediğim bir diger hususta, belinde kocaman süslü ve dikkat çekici nitelikte bir silahla ve maalesef bir ‘’kovboy’’ edasıyla, halkın arasına girip acılı depremzede vatandaşı göze hoş gelmeyen tarzda ötelemeye çalışan, çok genç yaşta bir polis memurumuzun davranışları. Bu genç polis kardeşimizin davranış şekli maalesef polis camiasına yakışmayacak nitelikte ve üzücüydü. Keşke olmasaydı. Aslına bakarsanız kendileride o an itibari ile birer depremzede olan polis memurlarımızdaki psikolojik yorgunluk hemen fark edilebiliyordu. Zaten bölgede devam eden sürekli bir gerginliğin varlığı, maalesef polisimiz dahil bölgede yaşayan halkın deprem olmasına ragmen tabiri caizse istim üzerinde olmalarını engelleyememişti. Belki de deprem sonrası hızla yapılabilecek bir takviye yada acil bir rotasyon bu tatsız durumların engellenmesini saglayabilirdi. Neyse ki orada herhangi bir tatsızlık yaşanmadı ve biz o enkazdan eşyalarımızı kalacagımız yere götürüp bırakmak ve hemen yeniden Van sokaklarını dönüp inclemek üzere ayrıldık.

..... Devam Edecek

@cngzkync
02 Kasım 2011

21 Ekim 2011

Dejavu


Televizyon ve gazete haberlerindeki başlıklar ve sunumlar bire bir aynı olmasada içerik olarak aynen daha öncekiler gibi. Sebep belli , her şey bu anlamda aynı çünkü hadise aynı.
Önceki gün Bitlis, daha önce diğerleri ve dün Yine Çukurca ! Yine şehitlerimiz var, yine analarımız babalarımız ağlıyor, yine içimiz acıyla yanıyor. Akıl ve vicdan muhasebesinde asla yer bulamayacak eylemlerine bir yenisini daha ekledi bildik taşeron.
Kimi hadiseye lanet ifadelerini belirtiyor, kimi kan ve öfke kusup yine ateşe körükle giderken, kimileri de itidal çağrıları ile vatandaşları sakinleştirme çabasında.
Kimi askeri ve istihbari ihmallerin vurgusunu yapıyor, kimi siyasi suçlu bulma çabasıyla o veya bu partiye çatıyor.
Yine saldırı sonrasında jetler havalanıyor ve yine aynı geniş çaplı operasyonlar duyuruluyor. Yine kara harekatı tartışmaları , yine silahla mı siyasetle mi çözmeliyiz kaosu.
Kimimiz olan bitene dair yorumları ''an itibari ile'' ben dahil oturduğumuz yerden yapıyoruz, kimimiz ise olanı biteni bizzat yaşarken. Ancak birileri var ki onlar tam da ateşin düştüğü yerden, ana baba ocağından , yangınını feryat figan haykırıyor.
Korkarım bu feryat ve figanlar, sadece şehit cenazelerimizin kaldırıldığı gün duyulup birkaç gün sonra ise sağır olmuşcasına yine unutulmuş olacaktır ve bizler bu terör sarmalı ile bir süre daha içiçe yaşayacağız.
Ancak bir o kadar da ümitliyim ki önümüzde Türkiyemizi daha özgür ve daha demokratik bir ülke haline getirmesi kuvvetle muhtemel olan yepyeni bir ''Sivil Anayasa''yapma ihtimalimiz hala var.
Evet hatta güncellenmiş değil bembeyaz bir sayfaya ''Yeniden Yazılmış Bir Sivil Anayasa'' nın on yıllardır yaşadığımız bu ''dejavu'' halini kalıcı olarak çözebileceğine değiştirebileceğine inanıyorum.
21 Ekim 2011
@cngzkync

6 Ekim 2011

Darbeye Devşirilmiş Devrimler


Günlerce Tahrir meydanında süren, ''Firavun'' un zulmündeki halkın, ilk talebi bir süre önce gerçekleşti. Hüsnü(niyetsiz) Mübarek sonunda tamamen istifa ettiğini açıkladı. Zulümden kurtulmak için bir umut bekleyen tüm gölge ve dünya halkları için bir umuttu Mısır halkının başarıyı göğüslemesi adeta. Peki Mısır'da bugün itibari ile ne oldu? İstenen oldu mu? Halkın başarıyı göğüslediği ve egemenliğini ilan ettiği söylenebilir mi?
Cevaben kısmen evet diyebiliriz belki, eh en azından Hüsnü(niyetsiz) Mübarek'in istifası yeni bir başlangıç olarak Mısır'daki halkın ve tüm dünyada diktatör zulmünden muzdarip olan halkların miladı da olabilir.
Olabilir demek olmuştur demek midir?
Beklenen ve umud edilen istifanın gelmesi ile Tahrir Meydanından gelen sevinç çığlıklarına baktığınızda bir tuhaflık olduğunu siz de hissetmedinizmi ?. ''Firavun'' istifa etti de, peki amaç bu muydu ? Yani Mısır'daki halkın kurtuluşu sadece onun gitmesi ile mi tastamam ?
Önemli olan diktatörün gitmesi değil halkı ezen ve zulmeden rejimin değişmesi ve yerine demokrasi ve özgürlüklerin hakim olduğu bir sistemin oturtulması değilmidir başarı diye tanımlanacak olan. Halkın devrimi eğer bunu sağlamış ise ona bir ''devrim '' denilmezmi ?.
Mısır'da ''Firavun'' gitti, ve yerine ''Ordu'' yönetimi devralmadı mı ?. Peki ordular hangi demokratik sistemde ülke yönetebilir ve bu demokratik bir kazanım olarak tanımlanabilir ? Bu ''devir teslime'' bugünün Mısır koşullarında bir nevi ''Askeri Darbe'' demek yerinde olmazmı ? .
Elbette Mısır Halkı az emek vermedi günlerce, adeta okyanusu aştılar yaklaşık 30 yıllık diktatörlüğe karşı direnerek, elbette bunu küçümsemek değil ifade ettiklerim. Ancak Mısır Halkı son derece uyanık olmak zorunda, okyanusu aşmışken derede boğulmamalı ve demokrasi talepleri kursaklarında kalmamalıdır.
ABD, Israil ve ''Firavun'' tarafından ağzına çalınan bir parmak ''demokrasi balı''na kanmamalı ve bununla yetinmemelidir. Şu anda Mısır'da ''uluslararası egemen güçler'' in tam da istediği olmamışmıdır ?.
TV karşısında Tahrir Meydanındaki halkın sevinç çığlıklarını duyarken aklıma birden bizim de şuursuzca attığımız 12 Eylül 1980 darbesi sonrasındaki mutluluk ve sevinç çığlıkları gelmişti. Bizlerde askerin gelmesini ve yönetime el koymasını o günlerde ne hikmetse benzer bir sevinçle karşılamamışmıydık ?
Peki ya sonra bu darbenin bize getirdikleri? Bugün hala bunun ızıdırabı içinde değil mi Türkiye ? Bu anlamda bir ordu müdahalesine vaktiyle maalesef sevinçle karşılık veren ve sonrasında onyıllarca devam eden demokrasi acıları çekmiş halklar olarak, Mısır'ın 11 Şubat 2011 tarihi ile bizim 12 Eylül 1980 tarihleri arasında ''kısmen'' ve ''dramatik'' bir benzerlik görüyorum.
Mısır Halkı'nın, zafer çığlıklarının getirdiği serhoşlukla, sonradan demokrasi ve özgürlükler adına adeta ''avucunu yaladığını'' öncelikle bir dünya vatandaşı olarak inanınız görmek istemiyorum. Bu durumun yaşanması, tüm diktatör zulmü altında olan bölge ve dünya halkları için sizce de çok büyük hayal kırıklığı olmazmı ?.
Mısır Halkı adeta Rahmetli Aşık Veysel'in dizelerindeki gibi ''Uzun İnce Bir Yolda'' oldugunu unutmamalıdır. Mısır Halkı, yeryüzünde kendi işlevi ve işleyiş mantığı nedeniyle, hiçbir ordunun halkına arzulanan demokrasi ve özgürlükleri, istese dahi getiremeyeceğini bir gerçeklik olarak bilmeli ve mücadelesine yılmadan devam etmelidir.
Evet uzun ve ince bir yoldadır Mısır'da demokrasi ve özgürlükler. Tıpkı bizim 1980 darbesinden bu yana kendimizi toparlamaya, demokrasi ve özgürlükleri oturtmaya gayret ettiğimize benzer bir süreci Mısır yaşamak durumunda artık.
Mısır'da adeta planlı bir şekilde, halkın demokrasi ve özgürlük talepleri için kalkıştığı/kalkıştırıldığı direniş, özenle bir Askeri Müdahaleye dönüştürülmüştür. Hatırlayınız, bir umut diye kalkışan halkın arasına enjekte edilen Baradey bile Mısır Ordusu'nu göreve davet etmiştir. Müslüman Kardeşler'de aynı daveti yapmıştır orduya ne yazıkki. Ne kadar da manidar davetlerdir bunlar !?
Kalkışma süresince halkın nabzını yoklamak için yapılan, ''Mübarek Kaçtı'' vs gibi dezenformasyonlara dikkatinizi çekmek isterim. Tüm bunlar halka ''devrim tatmini'' yaşatmaya yönelik bir mühendisliğin adımları değil midir?
Mısır'da halkın devrimi usta bir mühendislikle ''Darbeye Devşirilmiştir'', henüz çolaktır ve yarım kalmıştır. Mısır Halkı kendi egemenliğini kazanma mücadelesini hiç bir koşulda bırakmamalıdır. Mısır için ''Firavun'' 'un gönderilmesi, bir nevi ''yetmez ama evet'' durumudur. Mısır Halkı, Hüsnü(yetsiz) Mübarek'in istifa etmesi ve şu anda yargılanıyor olması ile asla yetinmemelidir.
Türkiye ise bölgede ve dünya devletleri arasında artık ''yönetim modeli'' ihraç eden ülke konumunda olmakla yada böyle tanımlanmakla birlikte, bölgesinin yükselen ve yıldızı parlayan değeri olarak, demokrasi ve özgürlük yoluna kesintisiz devam etmek mecburiyetinde ancak eş zamanlı olarak da, özellikle Taşeron Terör Örgütü gibi önemli bir meseleden süratle Yeni Sivil Anayasa sını hayata geçirerek kurtulmalıdır.
Mısır Halkı sadece Firavununu göndermiş olmakla, kendisini asla özgür sanmamalıdır. Böyle bir yanlış algılama, Mısır'da halk için diktatörlükle yönetilmekten daha da kötü sonuçlara gebe bir ortam yaratabilir. Mısır Halkı netice itibari ile, ''Çolak Devrimini'' tamamlamalı ve egemen güçler tarafından ''darbeye devşirilmiş devrimini '' yarım bırakmamalıdır. Darbeye devşirilmiş devrimler hakiki bir devrim olamayacağı gibi, halk kurtulduğunu sandığı diktatörlüğü bile, gün gelir arar hale gelebilir.
Mısır Halkı kalkıştığı veyahutta kalkıştırıldığı bu harekette, egemen güçlerin kendilerine siz devrim yaptınız ve başardınız hipnozundan kendini çabucak kurtarmalıdır. Eğer ''devrim'' denilen şey bugün Mısır'da olan biten ise, sanırım bu kelimenin tüm sözlüklerde ve siyaset teorisi tanımlarında sil baştan tanımlanması gerekecektir. Mısır'da ve diğer dikta ile yönetilen Arap ülkelerinde sistem mi değişmiştir de buna ''devrim oldu'' yada ''Arap Baharı'' diyerek çoşanlarımız var?
Mısır'da olan bitene ''devrim'' demek gibi bir yükümlülüğümüzün de olmaması gerektiği kanaatindeyim. Devrim, dönüşüm yada reform, adı her ne olacaksa olsun, sonuçta özgürlük, refah ve demokrasiye kavuşulması oradaki halk için asıl hedef olmalıdır. Mısır Halkı dayatılan liderler yerine kendi içinden ''taptaze'' ve '' yepyeni'' kendi halk liderini çıkarıp bulmak zorundadır.
Mısır da halkın elde edeceği , halk yararına tüm iyi sonuçların her biri , Arap Baharı nın ''cemre'' leridir.
06 Ekim 2011
@cngzkync

15 Eylül 2011

Varsın Sızsın


Yine bir ses kaydı düştü internet ortamına ve gündeme tabiri caiz ise ''lönk'' diye oturdu. Bu seferki ses kaydı alışageldiklerimizden oldukça farklı ve oldukça hassas bir konuda malumunuz üzere . Ses kaydı hakkında bir kaç başlıkta olumsuzluklar sıralanabilir. Bu başlıklar arttırıladabilir elbette ama önemli birkaçını şöyle sıralayabiliriz.
1-)İstihbari Zaafiyet;
Ses kaydı konusu üzerine ''istihbari zaafiyet'' olarak gidip, bu noktadan hareketle çeşitli yorumlar yapmak elbette mümkün. Bu nokta muhalefetin dilediği gibi köpürtebileceği bir konu olarak ortada duruyor olabilir. Varsın öylece dursun. Bu noktadan Ak Parti'ye eleştiriler savurmak da pek zor olmayacaktır dileyen için ama varsın birileri bunu ele alıp ''sözde muhalefet'' yapsın.
2-)Kim Kaydetti ? Kim Sızdırdı ?;
Bir başka açıdan bakarak ses kaydı konusu üzerine ''kim yaptı'' sorusu ile de gidilebilir ve bu noktada bir çok fail öngörülerek tezler ortaya konulabilir. Sadece bu soru değil, kaydedenden başka, ''kim sızdırdı'' da önemli bir soru olabilir. Kimi PKK sızdırdı diyebilir, kimi yabancı bir istihbarat birimi sızdırdı diyebilir. Kimileri de MİT'in kendi içinde var ise MİT Müsteşarı Hakan Fidan karşıtı birileri tarafından sızdırılmıştır diyebilir. Tabii İsrail devletinin de göreve geldiğinden beri MİT Müsteşarı Hakan Fidan aleyhinde çeşitli aleyhte kampanyalar yürüttüğünü de unutmamak gerekir.
3-)Neden ''Sayın'' dedi ? ;
Ayrıca MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın , Öcalan'dan bahsederken kullanmış olduğu ''Sayın'' ifadesine tepki gösterenler de oldukça fazla sayıda. Bu noktadaki diyalogları zaman kaybı olarak görüyorum. Kapalı devre bir toplantıda bir istihbarat görevlisinin bir anlamda düşmanı dahi olsa muhatabına ''Sayın'' diye hitap edebileceğinin ''normal'' ve hatta o ortam açısından yerinde ve stratejik olarak doğru olduğu kanaatindeyim. ''Sayın Öcalan'' ifadesi özellikle bu tip ikili görüşmelerde kişisel bir politik saygı ifadesi de olabileceğini ve altnda buzağı aranacak bir hadise olmadığını düşünüyorum.
---------------------
Bazı değerli okurlarım vay efendim bir devlet yetkilisi teröriste nasıl ''Sayın'' der ve siz de buna ''normal ''dersiniz diyebilir. Bunu diyecek okurlarıma, lütfen sakin olmalarını ve ortamı koşulları konuşulan konuyu bir araraya getirip hadiseyi yeniden tahlil etmelerini öneririm.
Bir başka nokta, beni tüm bu klasik eleştirel yaklaşımlardan daha çok ilgilendirdi bu ses kaydı ile ilgili olarak. O da içerik... anlatılanları konuşulanları özellikle çok önemli buluyorum. Nasıl kim tarafından sız(dırıl)ması ndan ziyade, konuşmaların kapsam ve içerikleri ''istihbari zaafiyet'' ve usul ve buna benzer tartışmalardan, içinde bulunduğumuz konjonktürel durum nedeniyle çok daha önemli . Bu hususları şöyle sıralayabiliriz.
1-)MİT-PKK ses kaydının sız(dırıl)ması , Devlet ve İktidar'ın kamuoyu önünde, kendilerinin sorunun çözümüne dair gayet iyi niyetili olarak, gerekli çaba ve çalışmaları yürttüğünü açıkça ortaya koymuş, çözüm arayışlarindaki samimiyetlerini toplumun gözleri önüne sermiş ve adeta, Devlet ve İktidar çözüm konusunda çaba göstermiyor ve istekli değil diyenlere karşı , iyi bir kanıt teşkil etmiştir.
2-)MİT-PKK ses kaydının sız(dırıl)ması bir anlamda ses kaydını servis edenlerin isteyerek yada istemeyerek Devlet ve İktidar'ın bir anlamda PKK ve KCK 'yı adeta kamuoyuna ''şikayetine ve bilgilendirmesine'' yardımcı olmuştur. PKK içindeki çok başliliğin ve çekişmenin de bir nevi açık kanıtı olmuştur..
3-)MİT-PKK Ses kaydının sız(dırıl)ması sonrasında bugün itibari ile, BDP yada herhangi bir başka parti yada kişi çıkıp da Ak Parti çözüm ve barış arayışı niyetinde değildir ve hiçbir çaba sarf etmemektedir diyebilirmi ? Diyemeceği de bu ses kaydı sayesinde öyle yada böyle netleştirilmiştir.
---------------------
Başbakan R.Tayyip Erdoğan ve ekibinin ses kaydı ile ilgili olarak söz konusu edilebilecek olumsuzluklardan asla zerre kadar etkilenmeden, ancak gerekli tedbirleri alarak, kendi parti sloganlarında da dedileri üzere ''durmadan yoluna devam'' etmesi doğru olandır. Ak Parti barış ve çözüm adına görüşmelerine kaldığı yerden aynen ve kararlılıkla devam etmelidir.
Sonuç olarak gelinen noktada ve kamuoyu vicdanında, MİT-PKK ses kaydının öyle yada böyle sız(dırıl)masının ,yerine göre haklı birtakım sorgulama ve değerlendirmelere rağmen, özellikle çözüm bekleyen ülkemiz halkları adına hasbel kader hayırlı olduğu kanaatindeyim..
Bu Defalık Bukadarıyla... Tekrarı Olmaması İçin Tedbirli Olunması Dileğimle....
Varsın Sızsın....
 
15 Eylül 2011
@cngzkync