26 Mayıs 2015

Sen Kimsin Yaa


Yazımın başlığında yer alan ifade,T.C. Cumhurbaşkanının sıkça kullandığı bir ifade.


Bana ait değil...

Kimseye hitaben de değil.

Bu ‘’sen kimsin ya’’ ve türevi ifadeler kendisi tarafından defalarca kullandığı için artık ister istemez ‘’önemli’’ ve ‘’karakteristik’’ bir hale bürünmüş durumda...

Buna benzer sıkça kullandığı bir başka ifade de ‘’yok hükmünde’’ cümlesi...

Aslına bakarsanız birçoğumuzun çocukluk çağlarından veya gençlik yıllarından kalma.

Mahalle aralarındaki lüzümsuz sokak kavgalarımızdan,

Okul yıllarında örneğin kantin sırasında yer kapma didişmelerimizden,

Mahalle maçlarındaki tartışma ve boğuşmalarımızdan,

Taa o günlerden, yani kendimizi aradığımız henüz bulamadığımız yıllardan kalma...

Hele de Cumhurbaşkanı gibi Kasımpaşa’da doğup büyümüş,

Ya da benim gibi Kasımpaşa’nın ezeli rakibi Karagümrük’de doğmuş ve semtinin sokak aralarında büyümüşseniz,

Bu kelime size hiç de yabancı gelmeyecektir.

İllaki, zaman zaman ya siz kullanmışsınızdır ya da birileri size karşı kullanmıştır..

Sıkça kullandığını söyledim yukarıda, bakalım kime ne zaman kullanmış...

Öyle ya, kafadan atmış olmayalım ‘’defalarca kullandı’’ diyerek

26 TEM 2012
- Erdoğan’dan Kılıçdaroğlu’na    : ‘’Sen Kimsin Ki’’
11 AĞU 2012 - Erdoğan'dan Pamukoğlu'na     : ‘’Kimsin Sen’’
12 OCA 2014 – Erdoğan’dan Eminağaoğlu’na  : ‘’Sen Kimsin’’
26 NİS  2014 - Erdoğan'dan Gülen'e               : ‘’Sen Kimsin Ya’’
13 MAY 2014 - Erdoğan’dan Kılıçdaroğlu’na    : ‘’Sen Kimsin Ya’’
31 OCA 2015 - Eski TÜSİAD Başkanı Dinçer'e  : ‘’Sen Kimsin Ya’’
17 ŞUB 2015 - Erdoğan’dan Kılıçdaroğlu'na     : ‘’Sen Kimsin’’
14 MAY 2015 - Erdoğan'dan HDP'ye               : ‘’Sen Kimsin Ya’’
25 MAY 2015 - Erdoğan, New York Times’a     : ‘’Sen Kimsin Ya’’

Benim internette basit bir taramayla elde ettiklerim bunlar, belki daha fazlasını bulmak da mümkündür...

Bu kadar örneğin, çokça kullandığını ifade etmek için yeterli olacağını düşünüyorum...

Örneklere bakılırsa bu ‘’had bildirme’’ ve ‘’meydan okuma’’ lardan nasibini almayan pek kalmamış...

Tabi insan ister istemez düşünüyor,

Nedir bunun sebebi ?

Tüm bunlar AKP’nin seçimlere doğru başaşağı gidişi ve iyiden iyiye çöküş sinyalleri vermesi desek, cevabı hayır çünkü ifadeleri geniş bir tarih yelpazesine dağılmış...

Şöyle ki ; sadece benim tespit ettiklerim 2012-2015 aralığından bazı örnekler...

Cumhurbaşkanınında daha temelden gelen bir takım sorunların ve sıkıntıların olması daha muhtemel görünüyor...

Temel derken Cumhurbaşkanının çocukluğuna dair geçenlerde okuduğum şu yazı belki bir nebze sorumuza cevap olabilir...

Ahmet İnsel’in 24’ünde ‘’Tayyip Erdoğan Çocukluğunda Şiddete Maruz Kalmasaydı?’’ başlıklı yazısındaki Erdoğan’ın çocukluğuna dair şu kısımlar dikkat çekici, makalesinin ilk üç paragrafında şunlar yazıyor Erdoğan’ın çocukluğuna dair.

Tayyip Erdoğan’ın babasının çok asabi olduğunu, çocuklarını dövdüğünü kendi anlattıklarından biliyoruz. Babasından korktuğunu söylerken, onu “aslında ceberut bir adamdı” diye tarif ediyor. “Küfür ettiğiniz anda faturasını çok ağır ödersiniz, onun için zaman zaman babam bizimle hesaplaşmıştır” diyor. Hesaplaşmanın biçimlerinden biri 5-6 yaşındaki çocuğu –muhtemelen ayağından– tavana asmak!

Küçük Tayyip Erdoğan’ın babasını yatıştırmak için ayakkabılarından öptüğünü de yayımlanmış hayat hikâyelerinden biliyoruz. Tayyip Erdoğan’ın ve onu çocukluğunda tanıyanların anılarının ortak noktalarından birisi Ahmet Erdoğan’ın bu öfke nöbetlerinin çok sık olması ve genellikle ardından pişmanlık nöbetleri geçirmesi.

Aile içi şiddete maruz kalan Tayyip Erdoğan, yatılı okuduğu İmam-Hatip ortaokulunda yaşadığı öğretmen şiddetini de anlatıyor: “Hocamız söğüt dalıyla hepimizin cezasını verdi. O gece suya batırıyoruz olmuyor, suya tutuyoruz olmuyor. Ben hüngür hüngür ağlıyorum. Acıya dayanamıyorum.”

Elbette bu konularda uzman bir Psikiyatr, Psikanalist veya Psikolog vs değilim,

Ancak dedim ya insan merak ediyor ve kendince de bulmaya çalışıyor nedenini...

Acaba benzer bir durum başkalarında da var mı..

İşte bu merakla,

Erdoğan’ın son yıllarda aşırı otoriterleşen ve sertleşen tutumu ve yönetim anlayışı beni biraz da tarihte başka otoriteryen, baskıcı, tek adamlık heveslileri kimlerdi sorusunun cevabını bulmak için incelemeye itti..

Mussolini’den, Stalin’e, Peron’a, Chavez’e, Saddam’a, Kaddafi’ye otoriter yapıdaki liderleri incelerken, tabidir ki karşıma bunların en iddialılarından biri olan Hitler de çıktı...

Bu isimler içinden birine, yani Hitler’e yakından bakarak devam edelim

Acaba Hitler için yapılan psikanaliz ve değerlendirmeler sorumuzun cevabına ışık tutabilir miydi ?

Herkesin ulaşabileceği açık kaynaklardan Hitler ile ilgili şu değerlendirmelere ulaştım...
Hitler'in beyin kıvrımlarını inceleyen iki önemli bilim adamından biri olan Harvard Psikoloji Kliniği Direktörü  Dr.Henry Murray bakın şu tespitleri yapmış.

Dr.Murray, Hitler'in aile ve kütük bilgilerini, okul ve ordu kayıtlarını, el yazılarını, Amerikan istihbarat servislerinin topladığı bilgileri ve belgeleri, hakkında yazılmış biyografileri toplamış ve psikolojinin temellerinden olan "ihtiyaçlar teorisi" ile harmanlayarak,
Hitler'e "Counteractive Narcism" teşhisi koymuş...

Yani, Murray’a göre Hitler; herhangi bir hakaret, aşağılanma veya ezilme ile dürtülenen bir kişiliğe sahipmiş.

Çevresindekileri ezmeye ve küçük düşürmeye yönelik bir psikolojisi varmış ve adeta etrafına diş biliyormuş.

Eleştiriye tahammülü yokmuş ve sürekli gözlerin kendisinde olmasını, gündemi kendisinin belirlemesini ve her zaman kendisinden söz edilmesini istiyormuş.

Şaka kaldırmıyor, çevresindekileri aşağılıyor ve hiçbir zaman takdir etmiyormuş.

Hepsinden önemlisi; suça meyilli bir psikopat olması, onu karşı konulmaz bir kişiliğe sahip olmasını sağlıyormuş ve Hitler narsist bir psikopatmış...

Dr.Murray
, hastası Hitler ile ilgili şunları da söylemiş;

Hitler
, ezik bir gençlik yaşadı.

Babası tarafından tacize uğradı.

Mimar olmak istedi, başaramadı.

Opera sanatçısı olmak istedi, sesini beğenmediler.

Resme meraklıydı, ama Viyana Güzel Sanatlar Akademisi'ne giremedi.

Babası hiçbir zaman Adolf'u yaptıklarından dolayı takdir etmemişti.

Bu başarısızlıklar, Hitler'in psikolojisini paramparça etmişti...

Ne ilginç bir kişilik şu Hitler değil mi ?

Neyse biz Türkiye’ye dönelim...

Tam bu noktada yani yurda dönmüşken, geçtiğimiz gün AKP kurucularından Dengir Fırat’ın Erdoğan hakkındaki şu sözleri de beni iyiden iyiye düşündürmeye başladı...

Uzun yıllar AKP de ikinci adam olarak Erdoğan’ın en yakınında yer almış ve onu çok iyi tanıdığını her fırsatta dile getiren Fırat şöyle diyordu;

“Böylesine bir korku, insanı mutlaka hasta eder ve şu anda da maalesef Cumhurbaşkanı’mız hasta. Eğer dua ile iyi olabilecekse, hepinizden ricam, psikolojik sağlığına kavuşsun diye onun için hep birlikte dua edelim. Ama psikolojik hastalıklar genellikle bu şekilde iyi olmaz. Ancak psikiyatriye gitmek lazım.”

Altını çizelim, yukarıdaki sözlerin sahibi Dengir Fırat, Cumhurbaşkanımızı en yakından tanıdığını söyleyen biri.

Merak ediyorum...

Tıpkı vaktiyle Hitler ve diğerlerinin ruh sağlığını analiz eden, inceleyen ve hatta tespitler yapan psikologlar, psikanalistler ve psikiyatristler gibi Cumhurbaşkanımızın da ruh sağlığı ile ilgilenenler var mı ?

Varsa, Cumhurbaşkanımızın yukarıda kısa bir seceresini verdiğim, durmaksızın önüne gelene ‘’sen kimsin yaa’’ şeklindeki ifadelerinin sonu neden gelmiyor ?

Yoksa, neden yok ?

Sürekli bağıran, ona buna meydan okuyan, çatan, sürekli birilerini hain ilan eden, sinirli hali yüzüne ve dolayısıyla fotoğraflarına da yansıyan Erdoğan’ın bu hallerinin sebebi tam olarak nedir ?

Bir vatandaş olarak, ülkem adına samimiyetle endişeleniyorum ve üzülüyorum...

Bana da çıkıp ‘’sen kimsin yaa’’ benim ruh sağlığımdan endişeleniyorsun der mi bilmem...

Derse de sorun değil, Allah sağlık versin der geçeriz...

Lakin ben yine de vatandaş olarak,

Bu konulara uzak, uzmanlığı ihtisası olmayan biri olarak, sadece sıklıkla kullandığı bir sözünden hareketle bazı tespitlerde bulunmaya çalıştım.

Naçizane, buradan bu konulara vakıf tüm çevreleri,

Ülkemin tüm uzmanlarını ve doktorlarını, Cumhurbaşkanımızın ruh sağlığı ile ciddiyetle ilgilenmeye davet ediyorum...

Acil şifalar diliyorum

Hoş Kalın
*(Sayın İnsel’İn makalesinin tamamını buradan okuyabilirsiniz
@cngzkync

21 Mayıs 2015

Türkiye'nin HDP'lileşmesine Bomba

Geçtiğimiz Pazartesi, sabah saat 10:00 sularında ilki Mersin’de diğeri Adana’da olmak üzere HDP binalarına eşzamanlı olarak iki bombalı saldırı düzenlendi. Saldırılar sonrasında can kaybı olmadı ancak biri ağır olmak üzere onlarca yaralanan oldu.

Demirtaş’ın da dediği gibi ‘’Allah korudu’’....

HDP’ye yönelik saldırılar aslında uzunca bir zamandır devam etmekteydi.

Partilere Yapılan Saldırılarda Durum...

Bağımsız Gazetecilik Platformu’ndan Efe Kerem Sözeri’nin yaptığı bir çalışmaya göre;

YSK’nın Resmi Gazete’de seçim takvimini duyurduğu 1 Şubat 2015’den 11 Mayıs 2015’e kadar, partilerin yürüttüğü seçim çalışmalarına yönelik toplam 162 saldırı düzenlenmişti.

Bu çalışmanın detaylarına göre de aşağıdaki ürkütücü tablo ortaya çıkmıştı.




HDP’ye Yönelik Saldırlarda Durum...

YoldasKotov adlı bir Twitter kullanıcısı ise Google Maps üzerinde, sadece HDP’ye yapılan saldırıları 2014’ü de kapsayacak şekilde güncellediği bir sayfa oluşturmuş.

Bu sayfanın son hali ben yazımı hazırladığımda aşağıdaki fotoğraftaki gibiydi.

Oluşan görüntüye baktığımızda, HDP’ye yapılan saldırıların daha çok Türkiye’nin batısında ve genelde Milliyetçi ve Ulusalcı kesimden seçmen tercihlerinin öne çıktığı sahil kesimlerinde yoğunlaştığı hemen göze çarpmakta.

Kürt vatandaşların en yoğun olduğu şehirlerin başında geldiği için İstanbul’daki saldırı yoğunluğu ise esasen bir başka dikkat çekici durum.





Bu haritada dikkat edilmesi gereken detay, Yeşil renkli olanların 2014 yılına, Mavi renkli olan işaretlemelerin ise 2015 yılına ait olduğu.

Umarım yeni eklemeler olmaz ama takip etmek isterseniz bu linkten takip edebilirsiniz.
https://www.google.com/maps/d/viewer?mid=z-Sr_YwM2DWI.kfMAqYGz3Ueg&usp=sharing

Söylemler ve Saldırılar Arasındaki Korelasyon...

Bu başlık altında bazı söylemlerin tarihlerine ve sonrasında meydana gelen saldırı yoğunluklarına, söylemler ve saldırı sayıları arasındaki korelasyona bir göz atalım.

07 Mart 2015 / Erdoğan : ‘’400 vekili verin, bu iş huzur içinde çözülsün’’
07 Mart-15 Nisan arasında Toplam 32 saldırı gerçekleşmiş, bunun 20’si HDP’ye yapılmış.

15 Nisan 2015 / Davutoğlu : ‘’Demirtaş hainlik yaptı, HDP bir proje’’
15 Nisan-30 Nisan arasında Toplam 51 saldırı gerçekleşmiş, bunun 38’i HDP’ye yapılmış.

30 Nisan 2015 / Soylu : "Orayı kafana yıkarız senin’’
30 Nisan-05 Mayıs arasında Toplam 41 saldırı gerçekleşmiş, bunun 35’i HDP’ye yapılmış


05 Mayıs 2015 / Akdoğan : ‘’HDP baraj altında kalırsa süper olur’’
05 Mayıs-15 Mayıs arasında Toplam 25 saldırı gerçekleşmiş, bunun 15’i HDP’ye yapılmış

15 Mayıs 2015 / Akdoğan : ‘’HDP'nin barajı geçmesini tehlikeli bir durum olarak görüyorum’’

Yukarıdaki 15 Mayıs’da Akdoğan tarafından yapılan söylemden 3 gün sonrasında ise 18 Mayıs günü, bugüne kadar partilere yönelik yapılan saldırıların en şiddettlileri olan HDP Mersin ve Adana binalarına yapılan saldırılar gerçekleşti.

Elbette söylemler ile saldırılar arasında direkt bir bağ kurmak değil maksadım.

Hele de saldırılarla ilgili olarak birilerini, elimizde yukarıdaki bazı istatistiki çalışmalar dışında herhangi bir bilgi ve belge yokken suçlamak hiç değil.

Dikkat çekmek istediğim nokta, özellikle iktidar kanadından gelen açıklamaların hedefinde duran HDP’ye karşı kimler pusuda bekliyor ve ona saldırmayı düşünüyorsa, bu söylemlerden kendilerine vazife çıkarmayı bir yana bırakın, bence en azından bir cesaret alıyorlardır.

Bu kışkırtıcı ve hedef gösterici dilden vazgeçmek, en azından olan biten saldırı ve provokasyonlarla birlikte anılma riskini ortadan kaldıracaktır.

Hadi iktidar kanadının yukarıda verdiğim ürkütücü söylemlerindeki hedef gösteren kışkırtıcı uslubu da bir kenara koyalım.

Peki ya namusu ve şerefi üzerine tarafsızlık yemini etmiş bir Cumhurbaşkanı neden çıkıp bir ‘’Geçmiş Olsun’’ demez ?

AKP hükümeti yetkililerinin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın HDP’ye dönük kullandıkları dilin, saldırlıların o dilin bir sonucu olarak meydana geldiği yönünde toplum nezdinde kuvvetli bir algı oluşturduğu ortadadır.

Cumhurbaşkanının hukuken bir sorumluluğu yoktur, dilediği gibi ağzına geleni söyler ve neyazık ki bizler de buna bir süre daha katlanmak durumunda kalırız diyelim.

Ya sen AKP, sen saldırıların sorumluluğunun seçim güveliğini sağlamakla yükümlü olan hükümet olarak sende olduğunun da mı farkında değilsin ?

HDP Neden Hedefte....

Bu saldırıları yakın zamanda yaşanan ve halkın üstün dirayeti ile boşa çıkarılan Ağrı, Roboski ve Yüksekova’daki tahrik ve provokasyonlardan bağımsız olarak değerlendirmek mümkün değildir.

Öncelikle ve özellikle AKP’nin, HDP’nin halk nezdinde giderek artan şekilde itibar ve destek görmesinden rahatsız olduğu, yukarıda belirttiğim açıklamalarından da bariz şekilde anlaşılacağı üzere nettir.

Birilerinin HDP’yi şiddet sarmalına çekmek istediği ve bunu başarabilirse HDP’yi şiddet ile ilşkilendirerek alt etmeye, yani baraj altında bırakmaya çabaladığı da nettir.

HDP’nin giderek genişleyen ve çoğulculuğun Türkiye’deki tek örneği haline gelen seçmen profilinin, tüm bu tahriklere karşı gösterdiği dirayetli duruşun, HDP’nin seçim barajını tarumar edeceğine işaret ettiği de berrak bir gerçektir.

Esasen tüm bu HDP’ye yönelik saldırıların, adım adım sebatla gerçekleşen, Türkiye’nin HDP’lileşmesi sürecine mani olma çabası olduğu da apaçık ortadadır.

Hoş kalın...

Twitter : @cngzkync

18 Mayıs 2015

Bu Telaş Neyin Nesi


Ne Olmuştu....

Mübarek’in zulmündeki Mısır halkının, Tahrir meydanında günlerce süren o görkemli ve bir o kadar da çatışmalı direniş ve protestolarındaki talebi Mübarek’in istifa etmesiydi.

Bu karalı talep başarıya ulaşmış ve Mübarek istifa ederek çekilmişti...

Zulümden ve başlarındaki diktatörlerden kurtulmak için umutla bekleyen diğer tüm bölge ve dünya halkları için de bir umuttu Mısırlıların  halk ‘’devrimini’’ başarması.

Mübarek'in istifası, öncelikle Mısır halkının ve domino etkisiyle de tüm diğer diktatör zulmü altındaki mazlum halklar için de bir milad olabilirdi. Öyle olmadı...

Mısır’da yönetimi asker devraldı ve Mısır halkı bu devir teslimi, tıpkı Türkiyelilerin büyük çoğunlukla ve çığılıklarla kutladığı  12 Eylül 1980 darbesi gibi, Mısır’da da halk yönetimin askere devrini sevinç ve coşkuyla karşıladı.

Koskoca bir oyunun ilk perdesiydi bu...

Oyun kurucular, bir ‘’oyuncu değişkliği’’ oyununun ilk perdesini sahneye başarıyla koymuş ve seyircisinden yani halkdan da büyük bir takdir ve alkış almıştı...

Aslında bir halk devriminde önemli olan, bir diktatörün gitmesinden ziyade halkı ezen ve zulmeden mevcut rejimin değişmesi ve yerine evrensel  demokrasi ve özgürlüklerin hakim olduğu yeni bir sistemin oluşturulmasıydı. Öyle de olmadı...

Zaten ‘’Oyun’’ öyle olması için kurgulanmamıştı ki...

Mısır'da halk için adeta ''Firavun'' hükmündeki Mübarek gitmiş ama onun yerine ''Ordu'' yönetimi devralmıştı.

Ekim 2011’de bu gelişmeler çok sıcakken yazdığım bir köşe yazımda da bahsettiğim üzere Mısır’da bir ‘’Darbeye Devşirilmiş Devrim’’ in ilk perdesi sahnelenmişti.

Bir süre sonra yapılan demokratik seçimlerde ülkeyi yönetme görevine, halkın çoğunluk oylarıyla Mursi yönetimi seçilmiş ancak bu yönetim de bir süre sonra oyunun aslına uygun olarak, bugünün darbeci hükümeti olan General Sisi’ye yani yeniden askere devrolunmuştu.

Sonrasında yapılan seçimlerde bu sefer nasıl olduysa, Mısır'ın eski Savunma Bakanı Abdulfettah El Sisi 23 Milyon 780 Bin oy alarak % 96,91'le seçimi kazanmış ve Devlet Başkanı olmuştu.

Yani oyunun ikinci ve son perdesi de sahnelenmişti....

Bildiğiniz üzere Mısır’daki Cumhurbaşkanlığı yani Devlet Başkanlığı yasal sorumluluk ve yetkiler açısından bizdekinden oldukça farklıdır, Devlet Başkanı Mısır’da ülkedeki önemli hükümet birimlerini yönetir ve politik elitin de çivisi olup Mısır Anayasası Devlet Başkanına çok geniş yetkiler vermektedir.

Şimdi Ne Oldu...


Mursi ve yönetimi Sisi tafafından tutuklanmış ve yargılamaları da halen devam etmekteydi.

İşte tam bu noktada geçtiğimiz günlerde Mısır’dan Mursi ile birlikte birçok kişi hakkında idam kararı verildiği kamuoyuna duyuruldu.

Şimdi verilen idam kararının Mısır Müftüsü tarafından da onaylanıp onaylanmayacağı merakla bekleniyor. 

Bu arada hatırlatmakta fayda var, Mursi ve idam cezasına çarptırılan diğer sanıkların temyize gitme hakları da bulunuyor.

2013 yılı Temmuz ayında iktidardan devrilen Muhammed Mursi hakkında verilen idam cezası kararı Türkiye ve uluslararası kamuoyunda da tepkilere yol açtı.

Uluslararası Kamuoyu Ne Dedi...


Mursi döneminde Planlama Bakanı olan Darrag uluslararası toplumu, kararı protesto etmeye davet etti ve ayrıca bunun siyasi bir karar olduğunu ve temelinde yalan, iftira ve paranoyak komplo teorilerinin yattığını söyledi.

Uluslararası Atom Enerji Kurumu'nun eski başkanı Mısırlı politikacı Muhammed El Baradey, idam kararını "insan haklarının ağır ihlali" olduğunu belirtti.

Uluslararası Af Örgütü’nün Kuzey Afrika sorumlusu Muhammed Elmesiri, yargılanmanın tümden adil olmadığını vurgulayarak Mursi'nin yasal desteği aylarca ulaşamadığını söyleyerek, Mursi hakkında verilen idam kararı yalnızca uluslararası hukuk standartlarına değil, Mısır hukukuna da aykırıdır dedi.

ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada ise, Muhammed Mursi için verilen idam kararı karşısınnda derin kaygı duyulduğu ifade edildi.

Türkiye Ne Dedi...


Başbakan Davutoğlu Bursa Mitinginde, "Eğer kast ettikleri Türkiye'de % 52 ile Cumhurbaşkanı olan Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan ise bilsinler ki bu topraklarda bir daha seçilmiş Cumhurbaşkanı ya da Başbakan idam sehpasına gönderilemeyecek. Mahkeme edilemeyecek, mahkeme önüne çıkarılamayacak’’

Başbakan Davutoğlu Balıkesir Mitinginde, "Özellikle söylüyorum. Mısırda darbeciler, seçimle işbaşına gelen Mursi'yi idama mahkum ettiler. Biz bu olanları biliyoruz. Türkiye'de milli idareyi mahkum etmek için bu tip darbelerle oyun oynadılar. Aslında Mısır'da darbeyi planlayanlar, Mısır'dakinin benzeri darbeyi Türkiye'de planlamışlardı"

Cumhurbaşkanı Erdoğan İstanbul Sultangazide, ‘’Mısır eski Mısır'a dönüyor. Eski Mısır'ın ne olduğunu biliyorsunuz değil mi ? Oraya dönüyor. Batı maalesef hala darbeci olan Sisi'ye karşı tavrını ortaya koymuyor. Kendisi idamları kaldırırken, Mısır'da bu idam kararlarına seyirci kalıyor. Buna karşı bir uygulama yapmıyor. Bir de bakıyorsunuz ki kendileri hep beraber onlarla bir araya gelip yine müşterek dayanışma içerisinde pozlarını veriyorlar’’

Cumhurbaşkanı Erdoğan Kayseri’de, "Mursi şayet idam edilirse ki inanmıyorum. İnşallah edilmeyecek, edemeyecekler. Ben de eğer böyle bir akıbete uğrarsam rabbim inşallah bizlere de o makamı lütfedecektir diye inanıyorum"

Dikkat Çeken Tepki Farklılığı...


Türkiye’den yapılan açıklamaların, darbe ve idam karşıtlığı kısmı ile ilgili kısmına ben tamamen katılmakla birlikte, uluslarası kamuoyundan gelen tepkiler ile Türkiye’den Başbakan ve Cumhurbaşkanı tarafından yapılan açıklamalar arasında bir kişiselleştirme farkı olduğunu görüyorum.

Bunun bir gazete manşetinden hareketle de olsa açık bir savunma durumuna girilerek yapılmasını çok düşündürücü buluyorum.

İdam cezasının zaten olmadığı Türkiye’de,  Mısır’dan örneklemeyle ve bir gazete manşetinden yola çıkarak can hıraş şekilde, meydanlarda bağıra bağıra ‘’astırmayacağız’’ demenin hangi endişe ile söylenmiş olduğunu insan merak ediyor.

İlaveten Başbakan’ın söylediği ‘’Mahkeme edilmeyecek, mahkeme önüne çıkarılmayacak’’ ifadesi de enteresandır.

Birincisi yargılanmak kötü birşey değil , tersine varsa haksız suçlamalarla suçlananlar için bir aklanma fırsatıdır.

İkincisi de ola ki ortada herhangi bir suç varsa veya söz konusu olursa hangi kudretle bir yargılanmanın önüne geçmek hukuk devleti iddiasında olan bir ülkede mümkün olacaktır.

Ortada herhangi bir suç yoksa, telaş neden, endişe neden ?

Hele de idam cezası olmayan bir ülkede ‘’astırmayacağız’’ ifadesi hangi korkuyla kullanılmıştır?

Türkiye İdamı Önlemek İçin Ne Yapmalı...


AKP hükümetinin, Mursi'nin idamını engellemek için izlediği velvele yapma yöntemi yanlıştır ve idam bence de zayıf ihtimal olsa bile, Türkiye’nin bu tutumu Mursi'nin idam kararının uygulanmasını Mısır yönetimi nezdinde bir inatlaşmaya bindirebilir.

Doğru olan Avrupa ve ABD'ye avazın çıktığı kadar bağırıp tehditkar söylemlerde bulunmak değil, Avrupa,  ABD,  Rusya ve İngiltere ile doğru dürüst diplomatik girişimlerde bulunmak ve diplomasi ile Mısır'ı bundan vazgecirmeye çalışmaktır.

Esasen, Mursi'nin idam edilme kararının uygulanmaması için, uluslararası alanda iyiden iyiye itibarsızlaşmış AKP kükümetinden ziyade Türkiye'nin muhalafet partilerinin ve STK’larının bu karara karşı duruş göstermesi, bence uluslararası kamuoyu ve Mısır nezdinde AKP’nin girişimlerinden daha etkili ve ciddi olarak algılanacaktır.

Mursi'nin henüz Mısır Müftülüğünce onaylanmamış olsa da idam kararına karşı tavır göstermek için İhvancı olmaya falan da gerek yoktur.

Türkiye kamuoyu, siyasi görüş veya ideoloji gözetmeksizin, salt ''İdama Karşı Olmak'' noktasında Mursi için bir ortak tavır sergileyebilir.

HDP ve diğer muhalafet partilerinin bu karara tepki vermeleri, uluslararası boyutta diplomasi ve ikna çabalarına girişmeleri, Türkiye'nin son yıllarda yapabileceği en prestijli diplomatik girişimlerden biri haline gelebilir.

Mursi'nin idam kararıyla ilgili muhalefetin birlikte ortak çaba göstermemesinden doğacak boşluğu, tam da seçim sürecinde olan Türkiye’de AKP’nin bir seçim malzemesi haline dönüştürmesi muhtemeldir.

Muhalefetin konuya uzak kalması yla oluşacak boşluğun, tıpkı daha önce de Mısır konusunda onlarca kampanya ve mitingde sadece Rabia işareti yaparak ve dört parmaklarını adeta gözlerimize sokarak iç siyasette rant sağlayan AKP tarafından doldurulacağı açıktır.

Başbakan ve Cumhurbaşkanı’nın yaptığı üzere, Mursi ile ilgili karar üzerinden kendilerine pay çıkaran panik atak bir tutum ile Mursi'nin olası idamını engellemek mümkün olmadığı gibi, bu tavır AKP'nin kendi korkularının realize olması ihtimalini de kuvvetlendirir.

Hoş Kalın... 
Twitter : @cngzkync

13 Mayıs 2015

Malkara Keşan Hoppala Paşam


Böyle bir tekerleme vardır halk arasında, birçoğunuz bilirsiniz...

Bilmeyenleriniz, duymamış olanlarınız var ise onlar da şu an duymuş oldular...

Genelde saçma sapan veya oldukça absürt bişeylerle karşılaşınca veya duyunca sarf edilen bir tepki söylemidir...

Madem öyledir, ne oldu da bu sözü başlık olarak kullandın diye de soruyorsunuzdur tabi şu anda...

Wallahi ne diyeyim, gün geçmiyor ki artık toplumda kanıksanmış tabiri ile ‘’havuz medyası’’ denilen mecralarda yeni bir saçmalıkla karşılaşmayalım...

Geçen gece de toplumda ‘’havuz medyası’’ dahilinde anılan kanalların birinde, AKP Adıyaman Milletvekillerinden Mehmet Metiner sahne almış...

‘’HDP Pensilvanya’nın Kürt koludur’’ demiş...

Şimdi tabi bu ifadeyi ilk gördüğünde insan önce içten bir kahkaha atıyor haliyle...

Yaw diyorsun Pensilvanya niree HDP nire ?

Tabi Pensilvanya derken ki kastının Gülen cemaati olduğu açık...

Ona sorarsanız HDP ile Gülen cemaati arasında bir organik bağ söz konusu...

Öyle ya...

Pensilvanya’nın yani Gülen Cemaatinin ‘’Kolu’’ diyor HDP için...

Yani Metiner’in iddia ettiği bağı ve ilişki ağını biraz daha detaylandırırsak şu sonuç ortaya çıkıyor...

HDP, Gülen cemaatinin Kürt kolu ise Demirtaş da Gülen cemaatinin bir hizmet eri falan sanırım...

Hımmm...

Metiner aklıyla, biraz daha ilişki ağını, bağını irdeleyecek olursak şu sonuç da karşımıza çıkıyor...

AKP’nin HDP ile birlikte yürüttüğü Çözüm Süreci aslında AKP’nin Gülen cemaatiyle yürütülmüş lakin Gülen cemaati AKP tarafından ‘’Paralel Yapı’’ olarak ilan edilip, Kırmızı Kitap kapsamında mücadele edilecek bir yapı olarak da tanımlanmış.

Madem birlikte çözüm arıyorlar niye mi Kırmızı Kitap kapsamına alınmış ?

Yaw ben ne bileyim... Metiner öyle diyor işte.

Bu konuları bir milletvekilinden hele de Metiner’den daha iyi bilecek değiliz herhalde....

Biliyorum oldukça karmaşık bir ağ çıktı ortaya...

Bu önemli tespitlerinden dolayı minnettar olduğumuz Metiner sayesinde ufkumuz açıldı ama ilşki ağını, bağını biraz özetleyelim ki daha anlaşılır olsun...

Özetle HDP de, Gülen cemaatine mensup bir yapı (kolu) ve Demirtaş üstün kalibreli Metiner aklına uygun olarak Gülen’in bir hizmet eri veya gönüllüsü, artı bu yapı ile Çözüm Sürecini yürüten AKP ise tabiri caizse yine ‘’saf köylü kızı’’ rolündeymiş.

Sanırım Metiner de,  tıpkı Akdoğan’ın bir anda zihninde yanan ampul sayesinde aydınlanması ve sorasında  ‘’Bize ve orduya Kumpas kurmuşlar’’ demesine benzer bir açıklama yapacaktır yakında.

Farkındayım...

Metiner’in tüm üstün siyasi zeka ve derin politik analiz içeren sözleriyle bizi HDP-Pensilvanya ilişkisi konusunda ışıl ışıl aydınlatmasına rağmen, ben yine de mantıklı bir ilişki ağı veya bağı oluşturamadım...

Wallahi zorladım ama olmuyor arkadaş ben napayım ?

Were Meydane Metiner....

HDP ile Gülen Cemaati arasında herhangi bir gizli anlaşma, gizli ittifak veya gizli bir şeçim tabanlı veya başka bir ilişkiyi Metiner veya partisi belgelesin, ben buradan iddia ediyorum Demirtaş da diğer HDP yöneticileri de derhal istifa etme erdemi gösterecektir.

Metiner bu iddiasını bir şekilde belgelesin, böyle bir durumu ortaya çıkarsın ben de köşemden her gün kendimce Demirtaş’ı istifaya davet eden yazılar yazmazsam namerdim.

Sen Metiner ve siz Metiner gibi düşünenler, eğer bu iddialarınızı elle tutulur şekilde belgeli olarak ispat edemezseniz de, elbette siz namertsiniz.

Cemaate aidiyet duyanlar arasından HDP’ye oy verecek olanları kast ederek, bunun üzerinden çirkin bir ifitira ve komplo teorisi ortaya atmak ise maksadınız işte tam da orada yine zırvaladınız demektir.

Ya Hu !

Cemaate aidiyet duyup da HDP’ye veya başka bir partiye oy vereceklerin özgür tercihlerine yaptığınız saygısızlığın hakaretin farkında mısınız ?

Cemaate aidiyet duyanların oy hakkı yok mudur ? Dilediklerine oy veremezler mi ? Sana ne ?
Ayıptır, yazıktır, günahtır be....

O insanlar senin partine oy verirken başının tacıydı da, 13 yıl yağan yağmurda birlikte kolkola yürüdünüz de, şimdi bir kısmının HDP’ye destek olacağı ihtimali belirince ‘’tu kaka’’ mı oldular ?!

Evet farkındayız...

Başaşağı gidiyorsunuz, oylarınız sürekli eriyor ve önceki seçimlere göre minimum %10 luk bir oy kaybına uğramış durumdasınız, kendinize özel yaptırdığınız, kamuoyuna kapalı ve önünüzde duran anketlerde oy oranının %40’ın altına düştüğü söyleniyor...

Her geçen gün daha da eriyor AKP’nin halk nezdindeki desteği.

Tüm telaşınızın, paniğinizin ve saçma sapan söylemlerinizin sebebinin, parti içinde giderek daha da gerginleşen ve enerji biriktiren fay hatlarının partinizde yaratacağı şiddetli deprem korkusu olduğunu da görüyoruz.

Metiner’den bahsetmişken, aklıma bir süre önce Adıyaman’dan aday olacakmış gibi diğer partilerin adaylarına televizyonlardan meydan okuyan Metiner’in neden Adıyaman’dan değil de İstanbul’dan ve seçilme ihtimali zayıf bir sıradan aday gösterildiği sorusu geldi.

Bir başka aklıma gelen şey de, Dengir Mir Mehmet Fırat’ın geçtiğimiz günlerde Twitter hesabı üzerinden ve Adıyaman’da seçim çalışmalarını yürütürken Metiner ve diğer Adıyaman AKP milletvekillerine yaptığı mal beyanı yapmaları çağrıları geldi.

Nezaketen de olsa çağrılara neden uymuyorsunuz  ?

Neyse, fazla uzatmayalım....

Metiner’in televizyonda sarf ettiği ‘’HDP Pensilvanya’nın Kürt Koludur’’ sözleri dışında, devamında sarf ettiği ilave akıl dışı değerlendirmeleri de var tabi ancak yazımızı fazla uzatmadan bir Kürtçe deyim ile bitirelim.

Kere reş xwe spi dıbine - Kara eşek kendini ak görür

Hoş kalın...
Twitter : @cngzkync