17 Haziran 2012.. Pazar, Festivalin ikinci günü....
Sabah’ın
ilk ışıkları ile uyandık... hava o kadar temiz ki, istersen uyanma.... o
tertemiz havada geceyi deliksiz bir uyku ile geçirip, sabah vakti
tabiri caiz ise ‘’çakı gibi’’ uyanmamak mümkün mü ? Değil elbet ... ve bizlerde aynen öyle uyandık.. Saat 08:00 de hepimiz kahvaltıdaydık.
Kaldığımız yerin, yani Bahçesaray Öğretmen Evi’nin bahçesindeki Şark köşesinde kurulu kahvaltı sofrası bizleri bekliyordu.. O meşhur Van Kahvaltısı’nın detaylarını burada anlatıp size iç çektirmesem daha iyi olur.. Yemenizi tavsiye etmekle yetinmem en iyisi sanırım.
Bugünkü festival programımızda Sabah 10:00 da Feqiye Teyran Sempozyumu ve akşam 19:00 da TRT Şeş’te program da yapan Kürt Sanatçı Fate ‘nin Konseri yer alıyordu...
Meşhur
Van Kahvaltımızı hep birlikte yedikten sonra, bizlere tahsis edilen
araçlara bindik ve sempozyumun yapılacağı yere gittik.. Sempozyum TRT
Şeş tarafından da canlı olarak yayınlandı, salon tamamen dolu ve tamamen
Kürtçe olarak moderatör Vahdettin İnce tarafından yönetilen sempozyuma
ilgi oldukça iyi idi.
Sempozyum’un
konuşmacıları, Prof. Dr. Kadri Yıldırım, Vahdettin İnce, Halit Sadini,
Zeynel Abidin Zinar, Dr. Ayhan Tek, Berkan Bereh salondan alkış alan
konuşmalar yaptılar. Açıkçası ben yetersiz Kürtçem nedeniyle
konuşulanların beki ancak yarısını anlayabildim. Aslında salonda bulunan
ve hiç Kürtçe bilmeyen misafir dinleyicilerin de anlayabilmesi için
simültane tercüme hzmetinin verilmesi çok yerinde olurdu. Önmüzdeki sene
dördüncüsü yapılacak festivalde, böyle bir sempozyum yine söz konusu
olur ise, ki olmasında büyük fayda görüyorum, muhakkak simültane tercüme
hizmeti sağlanmalı.
Konuşmaları sırasında, Prof.Dr. Kadri Yıldırım’ın Kur’an-ı Kerim den örnekler de vererek ırk ayrımının yanlışlarından bahsetmesi salondan büyük alkış aldı. Said-i Kürdi nin adının ısrarla bazı çevreler tarafından Said-i Nursi olarak dayatılmasının yanlışlıklarından da bahseden Yıldırım, konuşmasında Miks’in tarihine de kısaca değinerek Feqiye Teyran’ı bizlere anlattı.
Halit Sadini, Zeynel Abidin Zinar, Berkan Bereh ve Dr.Ayhan Tek in konuşmalarının da büyük alkış aldığı konuşmalarda Ayhan Tek’in Yunus ile Feqiye Teyran’ı karşılaştıran açıklamaları salondan alkış aldı. Ayhan Tek, konuşmasında Feqiye Teyran’ın Kürtlerin Yunus Emre’si benzetmesini yaptı ve her ikisinin de suya dair sesleniş ve su konulu şiirler yazdıklarından bahsetti.
Sempozyumun ardından Müküs deresinin Subaşı
denilen kaynağına doğru hep birlikte yola koyulduk. Subaşı denilen
kaynağa gelmeden önce bir yerde araçlardan indik ve Müküs deresinin
karşı kıyısına tahta bir köprüden yaya olarak gecerek, ceviz ve iğde
ağaçlarının arasından yürüyerek, öğlen yemeği için dere kenarında
hazırlanmış piknik alanına vardık.
Yere
serili uzunca bir sofra vardı, bir ağacın gölgesinde iki sacda odun
ateşinde kavurmalar pişiriliyordu. İnanın ben yazarken yutkunarak
yazıyorum bunları, siz okurken ne haldesiniz tam kestiremiyorum. Orada
olmalıydınız ve o ortamı her biriniz yaşamalıydınız. Kendimi bu anlamda
gerçekten şanslı hissediyorum.
Bir
süre sonra kavurmalar servise hazırdı, pide olarak tanımlayabileceğimiz
köy ekmekleri, salata, pilav ve nefis köy yogurdu ile donatılmış yer
sofrasında hepimiz yerlerimizi aldık. Suyu hiç saymadım çünkü
yanıbaşımızda buz gibi Müküs gürül gürül akmaktaydı ve tabiki sürahiler dolusu buz gibi su da sofrada yerini almıştı.
Buz
gibi dediğim suyu tarif etmek gerekirse, 10 saniyeden fazla ayagını o
suda tutabilene helal olsun derim. Öyle ki ayakları derenin suyundayken
fotograf çektirmek isteyenlerden iş adamı Cemalettin Öztürk’ün
fotoğrafını çekerken yaşadığı ızdırabı ben biliyorum. Aslına
bakarsanız, aman ha kendisine çaktırmayın ben biraz da kasıtlı olarak
onu oyaladım ki feryat figan etsin. Cemalettin Abi feryat figan etmedi,
yiğitliğe o anda hiç leke kondurmadı ama, İstanbul’a döndüğümüzde beni
arayıp, bacaklarının dizine kadar olan kısmının derilerinin soğuktan
yandığını ve soyulduğunu söyledi. Böyle olabileceği hiç aklıma
gelmemişti doğrusu, üzüldüm ama olan olmuştu. Kendisine buradan sevgi ve
saygılarımı iletiyorum.
Yemeklerimizi yedik dere kenarında semaverde demlenen çaylarımızı yudumladık. Ha unutmadan söyleyeyim bir de ‘’uçkun’’
(ışkın, rıbes, rıves) denilen sadece yüksek karlı dağların, zirveye
yakın yerlerinde yetişen ve üzerindeki zarif ince kabuk kısmı
soyulduktan sonra yenilebilen, hafif ekşimsi bir tada sahip çok lezzetli ve sulu bir yapıya sahip nefis bir ‘’meyve’’ yedik. Ot demeye dilim varmadığı için meyve dedim, ‘’uçkun’ aslında bir ot ama lüten bu da aramızda kalsın.
Özellikle şeker hastalığı olanların yemesinde fayda varmış ve çok iyi geliyormuş şeker hastalığına haberiniz olsun. İlla Sayın Maranki’den duymanız gerekmiyor ya, alın işte size benden lezzetli ve şifalı bir ot bilgisi.
İnanın zamanın nasıl geçtiğini anlamadan saatin 19:00 a yaklaştığını fark edip toparlandık ve Miks (Bahçesaray) merkezine Kürt sanatçı Fate
konserine katılmak üzere yeniden festival alanına döndük. Neredeyse tüm
Bahçesaray halkı orada toplanmıştı diyebilirim. Herkes heyecan ve bir o
kadar da sükunetle konserin başlamasını bekliyordu.
Kürt sanatçı Fate dışında, Bahçesaraylı Servet gibi bazı yerel sanatçıların da sahnede birer ikişer şarkı ile katıldığı konser TRT Şeş ekranlarından canlı olarak yayınlandı. Bir çoğunuz belki hatırlarsınız TRT Şeş in yayına başlarken düzenlenen ilk açılışındaki o canlı yayını. Hani o açılışta Ak Parti Milletvekili Gülşen Orhan, ‘’dotmam’’
adlı bir türkü seslendirmişti. Hah işte aynı türküyü yine aynı
milletvekili bu sefer yoğun istek üzerine bir kez de festival alanına
kurulan o sahnede seslendirdi.
Ben bu müzik işlerinden öyle pek anlamam ama inanın insan Gülşen Orhan’ı dinlerken gayri ihtiyari duygulanıyor. Konseri izlerken yanyana oturduğumuz Bahçesaray Bld Bşk Hayati Orhan’ın
dinlerken gözyaşlarına hakim olamadığını belirtmek isterim. Ben mi
? Hayır benim gözlerim yaşarmadı ağlamadım ama, inanın ramak kalmıştı.
Festivalin
sonlarına doğru vatandaşlar sahne önünde halaylar çektiler. O coşkuyu
görmeliydiniz... belki televizyondaki yayında izleyenleriniz olmuştur.
Açıkçası çok keyifli bir konser izledik. Fate ve diğer yerel sanatçılara samimi teşekkürlerimi iletiyorum buradan.
Konserin ardından kaldığımız yere yani Bahçesaray Öğretmen Evine
döndük.. bir süre istirahat ederiz diye düşünüyorduk ki, sabah kahvaltı
ettiğimiz Şark Köşesinde meğer bir sıra gecesi yapacakmışız. Orda on
onbeş kişilik bir grup olarak toplandık. Evet yine önümüzde bir sofra
kuruluydu. Sonradan meğer gönüllü olarak bizlere hizmet verdiklerini
öğrendiğimiz o ellerinden öpülesi öğretmen arkadaşların servis ettiği,
Müküs deresinde avlanmış nefis alabalıkların ikramını keşke sizler de
olsaydınız ve görseydiniz.
Gazeteci Ahmet Tezcan
abi ve değerli eşi maalesef bu sıra gecesinde bulunamadılar. Gündüz
saatlerinde dönüş yapmak zorundaydılar. Eh kısmet değilmiş onlara da ne
diyelim...
Fate’nin konserinde sahne alan Bahçesaray’lı genç ses sanatçısı Servet
ve iki arkadaşı da bir yandan bizlere Kürtçe ve Türkçe müzik ziyafeti
veriyorlardı. Saatler gece yarısını bulduğunda sıra gecelerinin
vazgeçilmezi ile müşerref olduk. Evet evet çiküfte de vardı. Hangi birini anlatayım ki size,
-İkramları mı ?
-Bahçesaraylıların o eşsiz misafirperverliklerini mi ?
-Sohbetlerin doyumsuzluğunu mu ?
-Tertemiz soludugumuz o havayı mı ?
-Yoksa Bahçesaray’da geçireceğim o son gecenin, içimde duyduğum hüznünü mü ?..
Müküs Deresi’nin
o buz gibi akan hırçın sularında yaptığım Rafting’den size hiç
bahsetmedim farkındayım. Bir iki kelime ile özetlemek gerekir ise...
heyecan, soguk su nedeniyle donma hissi veya olur da suya düşer ve
süratle akan buz gibi suda boğulursam korkusuyla karışık adrenalini
yüksek anlardı. J
Aslına
bakarsanız orada biriktirdiğim hatıraları bir kaç yazı daha yazarak
kaleme alabilirim, fakat gelin oluşan hatıraların bir kısmını
paylaşmakla yetinelim, bu yazıyla Şehr-i Van Notlarımıza bir nokta koyalım ve dördüncü Feqiye Teyran Festivali buluşması için Ya Nasip diyerek, bu gezi notlarını sonlandıralım.
Hepinizin bizlerin yaşadığı o güzel anları bir gün yaşaması dileğiyle hoş kalın...
29 Haziran 2012
Twitter @cngzkync