21 Şubat 2012

Medeniyet Dili Kürtçe

Bülent Arınç, 3 Şubat 2012 Akşamı CNN TÜRK televizyonunda Şirin Payzın’ın yönettiği “Neler Oluyor” programında, Türkçenin bir medeniyet dili olduğunu ancak Kürtçenin bir medeniyet dili olmadığını, dolayısıyla Kürtçe ile eğitim-öğretim yapılamayacağını, Kürtçenin öğretimde ancak seçimlik ders olacağını ifade ettiler.

Arınç bir süre önce Uludere vesilesi ile yaptığı bir açıklamada ise, Kürtlerin de Türkler kadar hak sahibi olacağını ifade etmiş ve Kürtlere hak verilmeyeceğini, ellerinden alınmış haklarının Kürtler tarafından kazanılmasının bir lütuf değil, gayet doğal olduğunu dile getirmişti.

Bu iki söylemin de sahibi Arınç ı Kürt vatandaşlarımızın sorunları ile ilgili yaptığı farklı açıklamalar nedeniyle bugünler itibari ile anlamak oldukça güç. Maalesef Arınç ın son açıklamaları itibari ile daha evvel ifade ettikleri arasında üzüntü verici bariz bir çelişki söz konusu.

Arınç ın Kürtçe anadili ile eğitim ve öğretim konusundaki kişisel olduğunu düşündüğüm ve iktidarı bağlayıcı olmayacağını ümid ettiğim görüşünden ziyade, asıl önemli ve hakikaten kabul edilemez olan değerlendirmesi ise, ‘’Kürtçe Medeniyet dili değildir’’ şeklindeki söylemi idi.

‘’Kürtçenin gençlerin geleceği açısından sakıncalı’’ olduğu ifadesi ise hakikaten bir başka sorunlu ifade. Bıraksak da gençler kendi gelecekleri için gerekli olan dile veya dillere kendileri karar verseler daha doğru ve demokratça olmaz mı?

Arınç ın medeniyet tanımı ile genel ve kabul edilen medeniyet tanımı arasında çok ciddi bir fark söz konusu.

Türkler de Kürtler de birer millet olduğuna göre ve bu milletlerin de kendi dilleri, (bazılarınca hala Kürtçe ve Kürt yok denilse de) gün gibi ‘’VAR’’ olduğuna göre, bu milletleri ve dillerini medeni ve medeni olmayan diye ayrıştırmanın gereği var mıdır ?

Demokratlık iddiasında olan iktidarın, devleti demokratlaştırma çabalarının devam ettiği bir süreçte, Arınç ın yaptığı bu açıklama demokratlığın hangi paragrafındaki açıklamayla örtüşebilir ?

Yeni Anayasa hazırlıklarının yapıldığı bir dönemde, Arınçın bu sözleri, Ak Parti içindeki yetki ve görevi itibariyle oldukça önemli ve düşündürücü.

Yeri gelmişken şu notları aktarmakta fayda görüyorum;

1-      Dünyada birçok üniversite bünyesinde Kürt Dili ile ilgili bölümler vardır.

2-      Dünyada birçok akademisyen Kürtçe bilmektedir.

3-      Dünyada birçok akademisyen Kürt Dili kullanarak araştırmalar yapmaktadır.

4-      Kürt Dili, Hint-Avrupa dil gurubundandır.

5-      Kürt Dili, dünyanın sayılı ve kabul edilir dillerinden birisdir.

6-      Kürt Dili, büyük klasik eserler, divanlar yaratan bir dildir

7-      Melayê Cizîrî, Feqîyê Teyran, Baba Tahirê Uryan, Ehmedê Xanî, Huseynê Bateyî, bir kaç  Kürt Şair ve Edebiyatçısına örnektir.

8-    Dîwana Melayê Cizîrî, Mem û Zîn, Nûbihar, Mewlûd, Mêjûyî Edebiyatê Kurdî, Bîra Qederê, bir kaç Kürtçe edebi esere örnektir.

9-    Kürt Dili, Dünya’da en az 35 milyon Kürt tarafından aktif olarak kullanılmaktadır

10-  Kürt Dili ile yaratılan onbinlerce eser bulunmaktadır.

11-  Kürt Dili’nin edebiyat ve bilim dili olduğu binlerce eser ile ispatlanmış durumdadır.

12-  Hemen yanıbaşımızda, Kürdistan Federe Devleti adında bir devlet vardır ve eğitim, öğretim ve bilim dili de Kürtçe dir.

Medeniyetlerin içlerinde farklı dil ve kültürleri özgürce ve önyargısız barındırabildiklerinde medeniyet olarak tanımlanabileceklerini düşünüyorum. Medeniyetlerin medenilik derecesinin, uygarlık ve demokrasi düzeyi ile doğru orantılı olduğu kanaatindeyim. Artık bırakalım da kim hangi dilde ilim bilim vs öğreneceğine kendisi karar versin.


Dünya Anadil Günü Kutlu Olsun / Roja Zimane Dayike Piroz Be



21 Şubat 2012

Twitter : @cngzkync

19 Şubat 2012

Mazlumun Ahı


Sayın Başbakan'ın birkaç gün önceki grup konuşmasının bir bölümünde de belirttiği üzere nasil ki Irak, Mısır ve Libya da mazlumların ahını alanlardan o ah bir şekilde çıktıysa elbette ve evet Suriye de de çıkacaktır.

Bu meyanda bir diğer "ah çıkması" durumunun, Uludere'de ahı alınan vatandaşlarımız ile ilgili olarak da gerçekleşeceğini, Başbakanın bu konudaki kararlılığına ve TBMM İnsan Hakları Komisyonu Uludere Alt Komisyonunun samimiyetine inanarak söyleyebilirim.

Uludere hadisesi ile ilgili olarak, iktidara yönelik kimi haklı kimi de haksız tüm eleştirilerin sonuç itibariyle Başbakan tarafından göz ardı edilmediği kanaatindeyim.

Bu katliamın nihai hedefinde Başbakanın, Genel Kurmay Başkanının, MİT Müsteşarının yıpratılma ve itibarsızlaştırma amacının olduğu ve bununla birlikte devam eden askeri operasyonlarla bir anlamda bunalan terör örgütüne nefes aldırma ve BDP ye de siyasi propaganda zemini hazırlama maksadının bulunduğu apaçık ortadadır.

Bu özellikleriyle bu hain operasyonun son derece profesyonelce hazırlanmış olduğunu belirtmek gerekir.

Henüz böylesine "iyi" organize edilmiş bu operasyonun teknik detayları ve failleri kişiler bazında kesinleşmemiş olsa da, grup ve oluşumlar bazında hadisenin faillerinin terör örgütü ile birlikte hareket eden ve maalesef ordu ve istihbarat teşkilatımız içinde, halen bu kurumlardan uzaklaştırılamamış birtakım illegal yapılanmaların bileşkesinden oluşan hain yapı tarafından ortaklaşa gerçekleştirilmiş bir operasyon olduğu kanaatini taşıyorum.

Ancak iktidarın olayın aydınlatılmasına yönelik samimiyetine inanmakla birlikte, hadisenin gerçekleşmesini takiben örneğin cenaze törenlerinde bulunmak ve ilk andan itibaren mağdur vatandaşı sahiplenmek gibi konularda arzu edileni tam anlamıyla yapamadığını üzülerek belirtmek isterim.

Bu anlamdaki eksikliğini gecikmeyle de anlamış olmanın mahçubiyeti ile birlikte durumu telafi etmek ile ilgili iktidarın bölgeye ve taziye evlerine ziyaretlerini, TBMM İnsan Hakları Komisyonunda bir Uludere alt komisyonu kurmasını, tazminat tahsisi vs gibi çalışmalarını ise öncelikle Başbakanın şahsında samimi buluyorum.

Ben ümitliyim, ne Başbakan Uludere'yi unutacak ya da unutturacaktır ne de mazlumların ahı yerde kalacaktır.

Twitter : @cngzkync