23 Haziran 2015

Kürdofobik Birey ve Devlet Aklı -3-

Irak-Türkiye ilişkilerine kısaca göz gezdirmiştik,

Türkiye’nin Kürdofobik devlet aklının mahsulü olan Kırmızı Çizgilerinin,

Zaman içerisinde nasıl pembeye dönüştüğünü hatırlamıştık...

Sonrasında ise Suriye’ye de birlikte bakmıştık.

Gelelim değerlendirmemize...

Ülkemizin endişelileri yine sazı almışlar ellerine,

Bu aralar sıkça tıngırdatıyorlar kırmızı çizgi türkülerini...

Bu seferki türküleri ise biraz daha değişik.

Kürdofobilerini öylesine coşturmuşlar ki,

Til Abyad’ın IŞİD güçlerinin elinden geri alınmasını,

İnsanların zulümden kurtarılmasını bile üzüntüyle karşıladıklarını gizleyemiyorlar...

Bunu hem AKP’lilerin söylemlerinden açıkça anlıyoruz,

Hem de kendilerine yakın gazetemsi paçavralarda attıkları akıl almaz manşetlerde açıkça gözlemleyebiliyoruz.

YPG gibi kendi vatan toprağını ve halkını savunmaktan başka bir çabası olmayan,

Geneli, yerleşik halktan ve çoğu gönüllülerden oluşmuş bir öz savunma gücünü,

Alçakça, hayasızca ve arsızca, hiç utanıp sıkılmadan kalkıp

Tecavüzlerle anılan,

Kafa kesen görüntülerle hatırlanan,

Kafeslerde hunharca insanları diri diri yakan bir örgüt ile karşılaştırabiliyorlar...

YPG’nin IŞİD’den daha tehlikeli olduğunu manşetlerden alçakça söyleyebiliyorlar.

Bununla yetinmedikleri gibi,

Savaştan ve IŞİD zulmünden canhıraş şekilde kaçan,

Başka bir alternatif bulamadıkları için mecburen Türkiye’ye sığınan,

Çoğunluğu Arap ve Türkmenlerden oluşan insanların da,

YPG, orada ‘’etnik temizlik’’ yaptığı için zorla gönderildiğini iddia edebiliyorlar...

Bunları söylerken ve iddia ederken,

Elbette IŞİD’in Til Abyad sokaklarındaki tutsak sergi kafeslerini görmezden geliyorlar,

Çatışma olan bir ortamdan insanların daha güvenli bir yere doğal olarak gideceklerini,

Söz konusu dahi etmiyorlar...

Hele de Til Abyad sanki onlarca yıldır IŞİD’in yönetiminde bir yerleşim yeriymişcesine,

Orası için yayın organlarında ‘’YPG’lilerin eline geçti’’ ifadelerini kullanmaktan,

Ne utanıyorlar ne de çekiniyorlar...

Be hey insafsızlar, be hey vicdansızlar,

Bu kadar mı hemhal oldunuz IŞİD ile, bu derece mi kronik Kürdofobiklersiniz...

Ey sen Kürdofobik kardeş ve ey sen Kürdofobik devlet aklı !

Sizler istemeseniz, sabah akşam çıldırasıya ayak diretseniz bile,

Tarih,

Kürtlere ve Türklere bu ortak vatan toprağında birlikte yaşamayı,

1071’de Malazgirt’de,
1915’de Çanakkale’de,
1974’de Kıbrıs’da,

Ve elbette Kurtuluş Savaşında yaptıkları gibi,

Diğer tüm Türkiyeli halklarla birlikte ittifak kurmayı yeniden zorunlu kılmaktadır.

Bu gerekli ve olası ittifakın önünde, ne senin bireysel fobi ve saplantların,

Ne de senin ona da bilerek bulaştırdığın kırmızı çizgili, fobik ve saplantılı devlet aklın,
Dur-ma-ma-lı-dır...!

Israrla durdun/uz diyelim, o zaman ne mi olur...

O halde bu sorunun doğru cevabı için, gelin eğri oturup doğru konuşalım...

Ne Sanıyorsunuz...

Kimlik dahi verilmemiş Suriye Kürtlerinin kimliklerinden sittinsene vazgeçtiklerini,

Veya yarın vaz geçeceklerini mi sanıyorsunuz...

En temel insani hakları on yıllardır gasp edilmiş insanların,

Haklarını aramayacaklarını, almayacaklarını, unutacaklarını mı sanıyorsunuz...

O insanların zulme eywallah diyceklerini mi sanıyorsunuz...

Ya da Türkiyeli Kürtlere yıllar boyu dediğiniz gibi, Suriyeli Kürtlere de ''terörist'' diyerek,

Onların en temel insani haklarına kavuşmalarını engelleyebileceğinizi mi sanıyorsunuz...

IŞİD ne ise YPG de odur öylemi... ?!

Aklı Başa Devşirelim...

Türkiye halkları olarak unutmayalım ki,

Artık akıllı olmak ve aynı coğrafyayı yüzyıllardır paylaştığımız Suriyeli, Iraklı, İranlı tüm Kürtlerle, stratejik, politik ve ekonomik müttefik olmak durumundayız.

Bu coğrafyada, ‘’Türk’ün Türk’den başka dostu yoktur’’ gibi cümleleri ifade ederken gözden kaçırdığınız, aradığınız o iyi dost IŞİD değil Kürtlerdir.

Türkiye ile ekonomik anlamda entegre olmuş bir Irak Kürdistanının bize hiç bir zararı olmamıştır...

Tam tersine son derece önemli katkısı vardır ve olmuştur...

Suriye’de de söz konusu olabilecek bir Suriye Kürdistanının veya adı her ne olacak ise bölgesel bir Kürt yönetiminin de Türkiye’ye zararı yoktur, tam tersine faydası vardır

Türkiye ve diğer ülke sınırları içerisindeki Kürtler arasındaki iyi ilişkiler her iki taraf için de hayati önem taşımaktadır.

Suriye’nin kuzeyinde bir Suriye Kürdistan’ı kurulur yada kurulmaz, bunu zaman gösterecektir.

Lakin, Türkiye halkları olarak bizler ve devletimiz,

Suriye Kürtlerini, vaktiyle Irak Kürtlerini ve tabi ki kendi Kürtlerimizi tehdit olarak gördükçe, dışladıkça ve onlardan uzak durdukça,

Tüm bölge Kürtleri birbirlerine şüphesiz herzamandan daha da fazla yakınlaşacaktır.

Türkiye, Suriye Kürtlerine mesafeli duracağına ve bir tehdit olarak göreceğine,

Özellikle de Suriye’nin içinde bulunduğu şu kaotik dönemde onlara destek olmalı,

Tecavüzcü, kafa kesen, insanları diri diri yakan örgütleri sırtlayacağına,

Vatandaşlarını ve devlet aklını Kürdofobiye esir edeceğine,

Bölge Kürtlerinin Türkiye ile ekonomik ve siyasi anlamda entegrasyonu ile yeni bir ortadoğu oluşmasına özel çaba sarf etmelidir.

Umalım Türkiye,

Vaktiyle Irak Kürdistanında yaptığı hatayı tekrarlamasın ve bölge politikasını yenilesin,

Kürtlerin bölgedeki haklı mücadeleleri sonucu elde ettiği zaferler karşısında yine anlamsız ‘’kırmızı çizgiler’’ oluşturmasın,

Türkiyeli halkların umut dolu yarınlarını Kürdofobik tutumlara mahkum etmesin ve hiç de mantıklı ve stratejik olmayan saçma sapan dirençler göstermesin.

Türkiye, bölgesinde ve dünya ölçeğinde büyüyecekse,

Bunu Türkiye’deki ve bölgedeki diğer Kürtlerle birlikte omuz omuza verip güç birliği oluşturarak,

Türkiye dışındaki Kürtlerle entegre olarak yapabilir.

Türkiye, ne kendi vatandaşı olan Kürtleri kendi kaderlerini tayin etme hakkını kullanmaya zorlamalı,

Ne de kendi vatandaşı olmayan Kürtlerin kendi kaderlerini tayin etme hakkına olumsuz müdahalelerde bulunmalıdır.

Umalım seçimler sonrası oluşan yeni dönemde, birey, hükümet ve devlet aklı artık kendini  

Kürdofobiden kurtarır ve sağlıklı kararlarla yola devam ederek ülkenin önünü açar...

Hoş Kalın
@cngzkync

18 Haziran 2015

Kürdofobik Birey ve Devlet Aklı -2-

Irak-Türkiye ilişkilerine kısaca göz gezdirip, Türkiye’nin Kürdofobik devlet aklının mahsulü olan meşhur Kırmızı Çizgilerinin zaman içerisinde nasıl pembeye dönüştüğünü hatırladıktan sonra, Suriye’ye de birlikte bakalım.

Şimdilerde, Suriye ve kuzeyi de, Irak ve kuzeyi ile biribirine birçok noktada benzeyen, tarihi bir süreçten geçiyor desek yanlış bi rifade kullanmış olmayız değil mi...

Baksanıza, yine geçmişte Irak ile ilgili Türkiye’deki benzer çevrelerden gelen Kırmızı Çizgi yaygaraları, bu sefer Suriye için yapılıyor..

Diğer yandan da Kürtler, Suriye’nin kuzeyinde, yani Rojava’da, tıpkı Irak’ın kuzeyindeki Kürtlerin yaptığı gibi, kendi kendilerini yönetme haklarını hayata geçiriyor ve bunu kalıcı şekilde tesis etme yolunda ilerleme kaydediyorlar...

Gelin olan biten hakkında görüş bildirmeden önce bölgeyi, bölgedeki unsurları ve bölge hakkında konuşurken sıkça kullanılan bazı terimleri hatırlayalım ve öyle devam edelim...

Rojava Neresi...

Efrin, Kobane, Ciziri bölgelerinin birleşiminden oluşan ve Türkiye’nin Suriye ile olan sınır hattının yaklaşık 750 Km lik bir kısmını oluşturan bölgenin tamamı Rojava olarak adlandırılır.

Kürtçe'de batı anlamına gelen Rojava, Suriye'de Kürtlerin yaşadığı ülkenin kuzey doğusundaki bölgeye verilen isimdir ve "Batı Kürdistan" anlamındadır.

Bu bölgede Derek, Kamışlı, Serekaniye, Telabyad, Kobani, Azez ve Afrani kentleri bulunmaktadır.

Bu bölgede Kürtler, Araplar, Süryaniler, Ermeniler, Ezidiler birlikte yaşamaktadırlar.

Rojava bölgesi genelinde yaklaşık 3 Milyon Kürt yaşamaktadır.

Cizire Kantonu...

2 Milyon civarı Kürt, ağırlıklı olarak genel adı Rojava olan bölgenin Ciziri olarak anılan ve Derik’ten Serakaniye bölgesine kadar olan doğu tarafında, yani Irak Kürdistanına yakın tarafında yaşamaktadırlar.

Ciziri bölgesi adını Türkiye sınırları içerisinde yer alan Cizre’den almıştır ve Türkiye sınırları içerisinde yer alan Cizre ve Nusaybin’in güneyinde yer alan bölgedir.

Rojava’da, 21 Ocak 2014 tarihinde Demokratik Özerkliğini ilk ilan eden kantondur.

Üç resmi dilli Cizîre Kantonu, bir kanton başkanı ve 22 kişilik bakanlar kurulundan oluşmaktadır.

Cizire’de Arap, Ermeni, Asuri-Süryaniler yoğun olarak yaşamaktadır.

Buradaki 22 bakanlıkta kadın, genç, Süryani ve Araplar da yer almaktadır.

Kobane Kantonu...

Rojava’nın Kobane olarak anılan bölgesi, Türkiye sınırları içerisinde buluna Suruç Ovası’nın güneyinde bulunan bölgesidir.

Cizîre Kantonu Demokratik Özerk Yönetimi'nin ilanından sonra, 27 Ocak’ta Kobanê Kantonu da özerk yönetimini ilan etti.

Kobanê Kantonu da bir kanton başkanının başkanlığında 22 kişilik bir Bakanlar Kurulu ile yönetiliyor.

Yaklaşık 400 Bin Kürt bu bölgede yaşamaktadır.

Efrin Kantonu...

Yine Rojava olarak anılan bölgenin en batısında yer alan bölge ise Efrin olarak anılmaktadır.

Efrin olarak anılan bölge Türkiye’nin Kilis yerleşim biriminin güneyinde kalan bir bölgedir.

Rojava'nın Cizîrê ve Kobane kantonlarından hemen sonra Efrin de Demokratik Özerk Yönetimi'ni 29 Ocak 2014 tarihinde ilan etmiştir.

Bu bölgede de yaklaşık 500 Bin civarında Kürt yaşadığı bilinmektedir.

Kanton Nedir...

Suriye’nin kuzeyinde, Kürtlerin başı çekerek diğer halklarla birlikte oluşturduğu Kanton sisteminin özünde, Suriye’den kopmadan, tek bir bölgeye sıkışıp kalmadan, olabildiğince çok özerk yönetimlere ayrılarak, genel demokratik sistemi sağlama fikri bulunmaktadır.

Rojava’da iki temel siyasi gücün oluşturduğu iki meclis bulunmaktadır.

Bunlardan biri, kanton yönetimine pek sıcak bakmayan ve aralarında sol partiler ile birlikte, Barzani’ye yakın partilerin de olduğu, çok bileşenli bir yapı olan Suriye Kürtleri Ulusal Meclisi - ENKS’dir.

Diğeri ise, kanton sistemini ilan eden, PYD’nin etkin olduğu Rojava Demokratik Özerklik Yönetimi Yasama Meclisi.

Rojava’da ayrıca bir toplumsal sözleşme oluşturulmuş.

Bu sözleşme güçler ayrılığını, bireyi ve farklı kültür, etnisite, inanç gruplarını yönetime karşı korumayı da açıkça tahahhüt ediyor.

Din, dil, ırk, inanç, mezhep ve cinsiyet ayrımının olmadığı, eşit ve ekolojik bir toplumda adalet, özgürlük ve demokrasinin tesisi için, demokratik toplum bileşenlerinin çoğulcu, özgün ve ortak yaşam değerlerine kavuşması için, kadınların haklarının kökleşmesi için, savunma, özsavunma, inançlara özgürlük ve saygı için....

Şeklindeki ifadelerle başlayan Rojava toplumsal sözleşmesi,

Bizler; Kürtler, Araplar, Süryaniler Asuri, Keldani ve Aramiler, Türkmenler ve Çeçenler olarak bu sözleşmeyi kabul ediyoruz...

Diyerek bitiyor...

Bir sonraki yazıda görüşmek üzere...

Hoş Kalın
@cngzkync

17 Haziran 2015

Kürdofobik Birey ve Devlet Aklı -1-

YPG ve YPJ güçlerinin Kobane’de IŞİD’e karşı elde ettiği tarihi ve stratejik zafer sonrasında, YPG/J güçlerinden IŞİD’e karşı kazanılan yeni bir başka tarihi ve stratejik zafer bu sefer Tel Abyad’da geldi.

Efrin, Kobane ve Cizire adındaki üç kantondan oluşan Rojava bölgesinde, Kobane ve Cizire kantonu arasındaki bölgede stratejik bir nokta olan Tel Abyad (Gre Spi) uzunca bir süredir IŞİD denetimi altındaydı.

Suriye’de yıllarca yok sayılmış ve belki de Ortadoğu coğrafyasındaki Kürtler içinde en fazla mağdur edilenlerden olmuş Suriye Kürtlerinin elde ettiği başarılar elbette Türkiye’deki bazı çevreleri de Kürdofobileri nedeniyle rahatsız etmekte.

Kuruluşundan bugüne Cumhuriyet tarihi boyunca ve hatta Osmanlı’nın son dönemlerinden bugünlere devrolunan bir fobi, eski şiddetine sahip olamasa da hala varlığını devam ettirmekte.

Türkiye’nin klasik devlet aklının genetik bir kalıntısı olarak, kendi sınırları içindeki veya dışındaki Kürtlere karşı özenle yerleştirilmiş o hastalıklı zihniyet ürünü Kürdofobi, (Kürt kimliğinden korkan ve onu hor görüp, aşağılayan) ne yazık ki hala varlığını sürdürüyor.

Kürdofobinin hala devam ettiğini Suriye Kürtlerinin Rojava’da yaşayan sayıca az olsalar da diğer halklarla da omuz omuza vererek elde ettiği kazanım ve başarılar sonrasında şimdi yeniden karşılaşmaktayız.

Bazı yazar, yorumcu ve analistlerin bireysel Kürdofobik yaklaşımlarının yanında daha da önemli bulduğum, bu yaklaşımın devlet nezdinde hala ‘’Kırmızı Çizgiler’’ denilerek keyfe keder yani iktidarların konjonktürel arzularına göre gerektiğinde çekmeceden çıkarılıp topluma pompalanması.

Her ne kadar şu an henüz yeni bir hükümet kurulmuş olmasa da, 13 yıl sürmüş AKP iktidarının, IŞİD ile dostane Suriye Kürtleri ile hasmane olan politikalarında yürüttüğü Kürdofobik ve Kırmızı Çizgili zihniyet halen hakim görünüyor.

Bugünlerde bazılarının topluma korku pompalarken kullandıkları temel söylemler de özetle şunlardan ibaret ;

‘’Sınırımızda bir Kürt devleti kurulmasına izin vermeyiz, Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğünden yanayız. Oralarda yeni Kürt devletleri kurulursa Türkiye’deki Kürtler de devlet kurmak isterler, bölünürüz.’’

O halde bu yaklaşımlara biraz tarihçe geriden gelerek, yani Irak’tan başlayarak ve sonra Suriye’ye bir projeksiyon yaparak daha yakından bakalım.

Irak ile ilgili geçmişteki Kırmızı Çizgilerden bugüne nasıl gelindi, ticari ilişkiler ne düzeyde, kısaca sıkılıkla kullanılan ancak doğru bilinmediği için başka yapılarla özdeşleştirilen, YPG nedir, YPJ nedir, kanton nedir, kantonların demograik yapıları nasıldır gibi konulara kısaca değinerek, bugün içinde bulunduğumuz durumu anlamaya çalışalım.

Hafızalarımızı Tazeleyelim....

Irak’tan başlayalım hafızalarımızı tazelemeye, oradaki Irak Kürdistan Federe Devletinin kuruluşu öncesi neler yaşanmıştı sonra nereye gelindi birlikte hatırlayalım.

Bir zamanlar Türkiye Devleti, Kürt liderler Barzani ve Talabani'yi Sınır Karakolu Komutanlarına veya en fazla İlçe Kaymakamlarına muhatap ederdi.

Aynı Kürdofobik Türkiye Devlet Aklı, Merhum Özal’ın aynı Kürt liderleri Cumhurbaşkanı düzeyinde kabul etmesi sonrası, neredeyse Turgut Özal’ı vatan hainliği ile bile suçlamıştı.

Sonrasında nasıl olduysa Merhum Demirel de, Merhum Özal’ın açtığı bu doğru yoldan devam etmiş, belki de etmek gerektiğini bir şekilde anlamış ve Irak Kürdistan ile Türkiye ilişkilerinde bugünlere kadar gelinmişti.

Kürdofobik devlet aklına rağmen nasıl olduysa 1991 yılında Demirel ‘’Kürt realitesini tanımak lazım’’ demişti.

Demişti demesine ancak, tabi yine kendilerinin herkesten daha çok vatansever olduğunu iddia eden ve öyle gören bazı Kürdofobik çevrelerce kıyametler de koparılmıştı.

Fakat sonuç itibariyle Türkiye, vaktiyle ‘’kırmızı çizgimiz’’ diye tanımladığı, ‘’Kuzey Irak ta özerklik olmaz, ayrı bir Federasyon olmaz’’ şeklindeki söylemlerini de zaman içinde çoktan terk etmişti.

Hatırlayanlar olacaktır, zaten Türkiye’nin bu türden ‘’kırmızı çizgileri’’ ne Kürtler ne ABD ve ne de diğer global denge unsurları tarafından hiç ciddiye alınmamıştı.

Kırmızı Çizgileri bir yana bırakın, 2010 yılında çok yerinde bir kararla Türkiye olarak Erbil’de bir Başkonsolosluk bile açmıştık.

Öyle sular akmıştı ki o kırmızı çizgilerin üzerinden bugüne ve o kırmızı çizgiler öyle itina ile pembeleştirilmişti ki, artık Türkiye ve Irak Kürdistanı arasındaki ilişkiler her iki tarafı da ihya edecek boyutlara ulaşmıştı.

Nasıl mı ? Şöyle ki ;

Irak Kürdistanı özellikle petrolden elde ettiği gelirle yaptığı ticaretin yaklaşık %80 ini Türkiye ile yapar duruma gelmişti.

Irak pazarlarının % 80’ini Türkiye menşeili ürünler doldurmaya başlamış ve bu ticaretin boyutu ise Türkiye açısından 2010 yılı itibariyle 5,2 Milyar USD lik bir dış ticaret hacmine ulaşmıştı.

Bu hacmin 2014 yılı sonu ile 20 Milyar USD ye çıkarılması ise Haziran 2010’da Erbil’de yapılan bir toplantıda taraflarca kararlaştırılmıştı.

Bu rakamların önemini daha iyi anlamak için Türkiye’nin tüm Afrika ile olan ticaret hacminin ise yaklaşık 7 Milyar USD seviyelerinde olduğunu belirtmekte fayda var.

Devam edecek...

Hoş Kalın

15 Haziran 2015

Seçmene Sağır mısınız ?

Seçimlerden önceydi..

18 Nisan’da ‘’Koalisyon Öcü Değil’’ başlıklı bir yazı kaleme almıştım...

Seçim sonuçlarının karşımıza koalisyon hükümeti getireceğini düşünerek...

Ben demiştim sıradanlığını yapmak değil maksadım...

Bu küçük hatırlatma ile bugünlerde güncel olan hangi koalisyon olmalı konusundaki düşüncelerimi paylaşayım..

AKP-MHP ihtimali...


Önce şu medyanın koalisyonun kilit partisi MHP tanımına bir çatayım...

Bir kısım medyaya sorarsan kilit parti HDP ile aynı sayıda milletvekili çıkarabilmiş MHP...

Neden kardeşim ? Niye MHP ? HDP’den neyi fazla ? İkisi de 80 vekil çıkarmadı mı ?

Bahçeli, ikidebir onunla, şununla koalisyon yapmam dediği için mi kilit parti MHP...


Yoksa idealinizdeki koalisyona MHP’yi mutlaka konumlandırmak üzere algı mı oluşturmak derdindesiniz ?

Veya manşetleriniz dikkat çeksin diye mi bu MHP’ye gaz verişler...

Ha birileri de Bahçeli’nin sert tavurlarına takık vaziyette bu ara...

Ya kardeşim siz Bahçeli’nin böyle ‘’sert’’ yaptığına ne bakıyorsunuz ki...

En sıkıştığı zamanlarda TBMM’de AKP’nin imdadına yetişen parti değil miydi MHP...


Ne çabuk unuttunuz...

Nereden biliyorsunuz Bahçeli’nin koalisyon pazarlığı çıtasını yükseltmek için böyle yapmadığını...

Sonradan bir şekilde AKP ile anlaşmak niyetinde olmadığını nereden biliyorsunuz...

AKP ve Erdoğan için yine ‘’kurtarıcı’’ olmayacağının bir garantisi mi var...

Kurtarıcı derken haklarındaki yolsuzluk ve diğer iddiaları diyorum elbette..

Bu arada, hükümete yakın MÜSİAD gibi sivil toplum kuruluşlarının da AKP-MHP koalisyonuna hevesli görünmesi, AKP medyasının da bunu topluma pompalama gayreti de düşündürücü...

Tek başına bu heveskarlık bile, bana AKP-MHP koalisyon formulünün seçmenin beklentilerine ve son seçimlerde verdiği mesaja uygun düşmediğini ifade ediyor...

AKP-MHP koalisyonu olursa, buna eski tas eski hamam demek hiç de abes olmayacak...

Üstelik bir de işin yoksa MHP’nin Çözüm Süreci konusunda takınacağı zaman kaybettirici tavırlara da katlan dur...

AKP-CHP ihtimali...


Bakın bu kulağa daha hoş geliyor aslında değil mi...

Hem sonuçlara göre birinci ve ikinci partilerin bir koalisyonu demek olur hem de biri sağda diğeri solda diyebileceğimiz için iki farklı kesimi de ortaklaştırır...

Hatta gözbebeğimiz Çözüm Süreci’ne CHP’nin MHP’ye göre daha iyimser tavır takınacağını da varsayarsak, sanki daha bir mantıklı gibi...

Lakin burada da bir başka bit yeniği durum var...

O bit yeniği, olası bir AKP-CHP koalisyonunun temellerinin Erdoğan ve Baykal tarafından atılmış olması...

AKP ve CHP genel başkanları dururken sen kalk görüşme yap...

AKP ile CHP bir koalisyon yapacaksa, yapmak istiyorsa size ne oluyor...

Sizler parti genel başkanları mısınız da alelacele görüşme yapıyorsunuz...

Durun durun, yoksa seçimin birinci partisi olmasına ragmen mağlubu olan AKP ve  

Erdoğan’a Sayın Baykal yeni bir koltuk çıkma girişiminde mi bulunuyor...

Öyle ya, Baykal’ın yaptığı ‘’iyiliği’’ kim yapmıştır ki Erdoğan’a vaktiyle...

Siirt diyeyim siz hatırlayın...

Tam şu anda ‘’kaset mevzusuna rağmen mi’’ dediniz değil mi...

Ya, o zaten ‘’özel değildi ki, geneldi genel’’...

Açıkçası, sayın eski Cumhurbaşkanı Gül’ün de, meşhur twitinde dediği gibi, insan gerçekten hayret ediyor...

Sen kalk biraraya gel, tam da yeni hükümet kurulmaları gündemdeyken apartopar görüş...

Kim inanır sizin görev ve yetkiniz dahilinde olmadığı halde ‘’nasıl bir koalisyon kuralım’’ değerlendirmesi yapmadığınıza...

Hani Kılıçdaroğlu ve Davutoğlu görüşmüş olsa bi derece anlayacağım ve içim rahat edecek ama yok öyle değil işte...

O balık baştan koktu maalesef.

***


Hepsini bir kenara bırakın...

Seçmen, AKP yeniden iktidar ortağı olsun diye mi,

Yeni hükümetin dizaynında yine AKP bulunsun diye mi muhalefeti bu kadar güçlendirdi...

AKP iktidarda baki kalsın diye mi HDP’ye teveccüh göstererek barajı darmadağın etti...

Benden söylemesi,

İçinde AKP olan bir koalisyonda yer alacak tüm partiler AKP ile birlikte bugünlerde oldukça muhtemel görünen çöküşe peşinen razı olmuş demektir.

Seçmenin iktidardan indirdiği AKP ile koalisyon yaparak onu iktidar ortağı kılmak seçmenin muhalefet partilerine verdiği görevi anlamamaktır...

Siz değil miydiniz HDP'yi seçim öncesi ''AKP ile anlaştılar, danışıklı dövüşüyorlar'' diye suçlayan...

Şimdi tüm bu sözler üzerine mi CHP ve MHP kalkıp AKP ile ortaklık kuracak...

Hiç mi seçmenlerine karşı, topluma karşı utanıp sıkılmayacaklar,

Peki ya, MHP ve CHP'nin seçmenleri, partileri AKP ile ortaklık kurduklarında bir sonraki seçimde bunun hesabını partilerinden sormazlar mı...

Siz bilirsiniz...


İlla da istiyorsanız, gidin AKP ile koalisyon yapın, onunla ortak olun ki bizler de daha birçok tuhaf düğüne, davete, açılışa, polisin gaz fişekleriyle çocuklarımızın öldürülmesine, yeni Roboskilere, Dağlıcalara, Aktütünlere, TIR lar dolusu uluslararası ‘’yardım malzemesi’’ sevkiyatlarına falan hep birlikte şahitlik edelim...

Gidin AKP ile ortak olun koalisyon kurun ki, ülkenin 13 yılını mahvetmiş Siyasal İslamcılık zihniyeti bu ülkede sayenizde varlığını sürdürebilsin...

O zihniyetin varlığını sürdürtün ki, bu millet de bir sonraki seçimde, Bahçeli'nin meydan konuşmalarında kullandığı tabirle ''alayınızı'' o sandıklara 2002 dekine benzer şekilde gömüversin.

İçinde AKP olan her türden koalisyon veya AKP azınlık hükümeti, yolsuzluk iddiaları ve Yüce Divan konusunda bilinmelidir ki zaafiyetli olacaktır...

Peki kimler koalisyon yapmalı...


Hemen söyleyeyim...

En tehlikelisi olarak gördüğüm AKP azınlık hükümetini saymazsak,

Geriye bence en doğrusu olan bir seçenek kalıyor, o da dışarıdan olabildiğince HDP destekli bir CHP-MHP koalisyonu...

Hemen aklınıza ya Çözüm Süreci ne olacak sorusu gelebilir...

Hiç telaş etmeye gerek yok bu konuda...

MHP ve HDP arasındaki Çözüm Süreci konusundaki problemi ben aslen suni ve siyaseten abartılmış bir problem olarak görüyorum...

MHP ve HDP süreci yürütemez diyenlere de katılmıyorum.

Örneğin Güney Afrika’ya veya diğer yurt dışı örneklere bakın, göreceksiniz ki barış süreçleri genelde en uçtaki karşıt görüşlü partiler arasında gerçekleşmiştir...

Zaten son seçim sonuçları da göstermiştir ki toplum Çözüm Sürecini, HDP’yi %13 gibi bir oranla barajı geçirterek HDP üzerinden TBMM’ye taşımıştır...

Çözüm Süreci esasen zaten herhangi bir partinin veya liderin tapulu malı değilken, mevcut seçim sonuçları ile süreç, artık daha belirgin şekilde TBMM’yi yetkilendirdiği bir olguya dönüşmüştür.

Welhasılıkelam,

Seçim sonuçlarının işaret ettiği ve toplumun beklentilerini karşılayabilecek en doğru koalisyon modelinin dışarıdan olabildiğince HDP destekli bir CHP-MHP ortaklığı olduğunu düşünüyorum.

Böyle bir hükümet kurulabilirse, Erdoğan’ın erken demekten çekindiği bir erken seçime bile gerek kalmayabilir...

Hoş Kalın

13 Haziran 2015

Filika Telaşı

Noluyor kardeşim, nedir bu telaş...

Daha düne kadar yere göğe sığdıramıyordunuz,

Bir AKP türküsü tutturmuş, gece gündüz çalıp söylüyordunuz...

Türkiye size dar gelmişti, yetmemişti...

Reisiniz, patronunuz için söylediğiniz ‘’Türkiye’nin lideri’’ sıfatı ile yetinmemiştiniz,

Önce İslam Alemi sonra da Dünya Lideri diye tanımlamış, bunu dilinizden düşürmemiştiniz.

Ne günlerdi yaa, değil mi...

Seçim sonuçları belli oluncaya dek iktidar eteğine tutunmuş, öylece beklemiştiniz...

Kendinizden oldukça emindiniz...

Yüzde 45’li 48’li sonuçlar cepte keklik diye pek bir keyifliydiniz oysa...

Bedelini ödeyip yaptırdığınız anketler toplumu psikolojik olarak da hazırlamıştı bu sonuçlara değil mi...

Nereden bilecektiniz ki, 10danSonra gibi Oy ve Ötesi gibi, muhalefetteki tüm partilerin gönüllüleri gibi insanlar bu sefer sandıklarda kuş uçurtmayacak...

Anlıyorum halinizi, sonuç hüsran tabi...

Ciddi ve büyük bir yenilgi...

Kolay değil hazmetmek...

Yok yok, size hazım için soda falan öneren basit espriler yapma derdinde değilim...

Tabi ki bazılarınız hala bu durumunuzu reddedip kabul etmeme pişkinliğini de gösterecektir...

Hatta, hala utanmadan kendini iktidar sanıp, sağa sola ahkam kesip, meydan okuma pişkinliğini de gösterecektir bazılarınız..

Böyle davrananlarınız şova başladılar bile,

Keyif ve kahkaha ile izliyoruz tabi bu hallerinizi de...

Şimdilerde ise, almış sizleri bir telaş,

Bakıyorum, peşpeşe AKP’yi eleştiren ve AKP’nin neden son seçimde başarısız olduğunu anlatmaya çalışan yazılar yazıyorsunuz..

Bazılarınız, ben demiştim, uyarmıştım tavrına sığınarak sözüm ona önceden de eleştirmiştim edasında...

Bazılarınız ise anca seçim sonuçları açıklandıktan sonra kıvrak yazılarla tespitler, sözüm ona başarısızlık analizleri yapma telaşında...

Hoş, o ben demiştim diyenlerinizin bir çoğu da zaten AKP’nin alacağı başarısızlık iyice belirginleşmeye başladığında anca kenarından köşesinden bişeyler karalayabilmişti...

Zaten o yazdıklarınız da eleştiriden ziyade, AKP’ye umutlu tavsiye ve destek yazılarıydı...

Tabi canım, Zülf-i Yare dokunmadan tabi ki...

Nasıl dokunasınız ki, ucunda işsiz kalmak falan var değil mi ?

Hatta baksanıza muhalefet edenlerin yazdıklarının sonuçlarına,

Ya hapisteler, ya da haklarında onlarca dava devam ediyor...

Ne gereği var değil mi...

Zira iş, para, mevki, makam, tv programı, gazete köşesi gibi şeyler..

Sizler için doğrudan yana olmaktan her zaman daha önemli olmuştu...

Asıl telaşlı yazı ve eleştiriler seçim sonuçları belli olunca peşpeşe gelmeye başladı...

Burada isim isim verip sen sen sen demeye gerek yok, siz zaten kendinizi biliyorsunuz.

Eh zaten toplum da artık biliyor fark ediyor ve hakkınızdaki notu gerektiği gibi veriyor...

Eleştirmenin, hatta öz eleştiri yapmanın nasıl bir erdem olduğunu size anlatmaya kalksak,

Önce erdemli insan olmanız gereği hasıl olacak...

Zaten erdemli olsaydınız göz göre göre doğrulardan kaçıp eğriye doğru der miydiniz ki...

Kusura bakmayın, hiçbiriniz samimi gelmiyorsunuz...

Beni inandırmak gibi bir derdiniz olduğunu zaten düşünmüyorum lakin,

Hiçbiriniz, eteğine tutunduğunuz o iktidarı bugünlerde eleştirirken maksatlı olmadığınıza halkı da inandıramazsınız...

Bakın kardeşim,

AKP’yi eleştirmek, eleştirebilmekse mevzu,

AKP’yi eleştirmenin hakkını verenler ve inandırıcı olanlar kimlerdir biliyor musunuz...

AKP iktidarken ve en güçlü olduğu anlarda onu hain, kalleş, dönek, paralel gibi yakıştırmalara göğüs gerip eleştirmekten korkmayanlardır.

AKP iktidarken ve en güçlü olduğu anlarda onu eleştirirken hapse atılmayı, işinden kovulmayı ve yine de dik durmayı başaranlardır...

AKP cenahından gelen AKP eleştirilerinin hası, AKP iktidardayken, sonuçlar kestirilemezken ve iktidar nimetlerinden sonuna kadar nemalanırken yapılanlardır...

Seçim sonuçları öngörülmeye başlandıktan hemen sonra,

Hele de seçim sonrası durum netleştikten sonra yapılan,

AKP'li AKP eleştirilerinin batan AKP gemisinden kaçış ve filikalara binme telaşı olmadığına ahmaklar dışında kim inanır sanıyorsunuz...

Allah aşkına,

Bu millete, Türkiye halklarına, bak gördün mü nasıl eleştiriyorum, ben doğrucuyum diye tatava yapmayın artık...

Son ana kadar da iktidar eteğine tutunuk birer canlı türü olarak geldiniz bugünlere.

Ben sizlerin Kabataş videoları yayınlandığı gece o konudaki gerçek hissiyatınızı ve samimi yorumlarınızı da bilirim,

Ertesi gün ise utanmadan, sıkılmadan düşünceniz dışında kaleme aldığınız hakikatten uzak ama o konudaki AKP söylemine paralel destekçi yazılarınızı da...

Ben sizlerin saçma sapan internet yasakları konusundaki, yasağı yanlış bulan gerçek düşüncenizi de bilirim,

Ertesi gün kaleme aldığınız ve kendi düşüncenizin tam karşıtı, ancak AKP politikalarına uygun düşme çabasındaki yasağı detekleyen yazılarınızı da...

Size elli türlü yoldan, bakın yalaya yalaya iktidar dondurmasını önce siz bitireceksiniz,

Bu yanlıştır yapmayın etmeyin de dedik dostça ve defalarca...

Ve sonunda dediğimiz oldu değil mi...

İktidar dondurmasını dibine kadar yaladınız ve bitirdiniz.

Şimdi hiç boşuna çabalamayın, ağlayıp zırlamayın...

Siz de onunla eridiniz ve bittiniz...

Dün kalemini, fikriyatını, hissiyatını satan ve kiralayan oldunuz,

Bugün de yarın da siz büyük ihtimalle böyle olacaksınız...

Ben sizlere kısaca KGPD demiştim hatırlar mısınız...

Yani Kullanışlı Geridönüşümlü Plastik Demokratlar

İşte bu durumunuz değişmeyecek...

Ne yazık ki sizin karakteriniz bu....

Ama çoğunuzu birebir tanıyorum,

Oturup kalkmışlıklarımız var bir şekilde...

Onların hatırına, ben yine de sizlere duacı olayım...

Allah sizleri ıslah etsin...

Ya Hu ! Bu kadar telaş edip kaptanınızı üzmeyin...

Nerede kaldı biatınız, sadaktiniz...

***

Şimdilerde AKP gemisinin filikaları dolup dolup taşıyor....

En acıklı halde olanları ise filikalara dahi binemeyip gemide kalanlar,

Ha bir de tam binerken denize düşen ve üstelik yüzme bilmeyenler var...

İşin kötüsü onlara can simidi atan da yok iyi mi...

Hoş Kalın