17 Haziran 2015

Kürdofobik Birey ve Devlet Aklı -1-

YPG ve YPJ güçlerinin Kobane’de IŞİD’e karşı elde ettiği tarihi ve stratejik zafer sonrasında, YPG/J güçlerinden IŞİD’e karşı kazanılan yeni bir başka tarihi ve stratejik zafer bu sefer Tel Abyad’da geldi.

Efrin, Kobane ve Cizire adındaki üç kantondan oluşan Rojava bölgesinde, Kobane ve Cizire kantonu arasındaki bölgede stratejik bir nokta olan Tel Abyad (Gre Spi) uzunca bir süredir IŞİD denetimi altındaydı.

Suriye’de yıllarca yok sayılmış ve belki de Ortadoğu coğrafyasındaki Kürtler içinde en fazla mağdur edilenlerden olmuş Suriye Kürtlerinin elde ettiği başarılar elbette Türkiye’deki bazı çevreleri de Kürdofobileri nedeniyle rahatsız etmekte.

Kuruluşundan bugüne Cumhuriyet tarihi boyunca ve hatta Osmanlı’nın son dönemlerinden bugünlere devrolunan bir fobi, eski şiddetine sahip olamasa da hala varlığını devam ettirmekte.

Türkiye’nin klasik devlet aklının genetik bir kalıntısı olarak, kendi sınırları içindeki veya dışındaki Kürtlere karşı özenle yerleştirilmiş o hastalıklı zihniyet ürünü Kürdofobi, (Kürt kimliğinden korkan ve onu hor görüp, aşağılayan) ne yazık ki hala varlığını sürdürüyor.

Kürdofobinin hala devam ettiğini Suriye Kürtlerinin Rojava’da yaşayan sayıca az olsalar da diğer halklarla da omuz omuza vererek elde ettiği kazanım ve başarılar sonrasında şimdi yeniden karşılaşmaktayız.

Bazı yazar, yorumcu ve analistlerin bireysel Kürdofobik yaklaşımlarının yanında daha da önemli bulduğum, bu yaklaşımın devlet nezdinde hala ‘’Kırmızı Çizgiler’’ denilerek keyfe keder yani iktidarların konjonktürel arzularına göre gerektiğinde çekmeceden çıkarılıp topluma pompalanması.

Her ne kadar şu an henüz yeni bir hükümet kurulmuş olmasa da, 13 yıl sürmüş AKP iktidarının, IŞİD ile dostane Suriye Kürtleri ile hasmane olan politikalarında yürüttüğü Kürdofobik ve Kırmızı Çizgili zihniyet halen hakim görünüyor.

Bugünlerde bazılarının topluma korku pompalarken kullandıkları temel söylemler de özetle şunlardan ibaret ;

‘’Sınırımızda bir Kürt devleti kurulmasına izin vermeyiz, Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğünden yanayız. Oralarda yeni Kürt devletleri kurulursa Türkiye’deki Kürtler de devlet kurmak isterler, bölünürüz.’’

O halde bu yaklaşımlara biraz tarihçe geriden gelerek, yani Irak’tan başlayarak ve sonra Suriye’ye bir projeksiyon yaparak daha yakından bakalım.

Irak ile ilgili geçmişteki Kırmızı Çizgilerden bugüne nasıl gelindi, ticari ilişkiler ne düzeyde, kısaca sıkılıkla kullanılan ancak doğru bilinmediği için başka yapılarla özdeşleştirilen, YPG nedir, YPJ nedir, kanton nedir, kantonların demograik yapıları nasıldır gibi konulara kısaca değinerek, bugün içinde bulunduğumuz durumu anlamaya çalışalım.

Hafızalarımızı Tazeleyelim....

Irak’tan başlayalım hafızalarımızı tazelemeye, oradaki Irak Kürdistan Federe Devletinin kuruluşu öncesi neler yaşanmıştı sonra nereye gelindi birlikte hatırlayalım.

Bir zamanlar Türkiye Devleti, Kürt liderler Barzani ve Talabani'yi Sınır Karakolu Komutanlarına veya en fazla İlçe Kaymakamlarına muhatap ederdi.

Aynı Kürdofobik Türkiye Devlet Aklı, Merhum Özal’ın aynı Kürt liderleri Cumhurbaşkanı düzeyinde kabul etmesi sonrası, neredeyse Turgut Özal’ı vatan hainliği ile bile suçlamıştı.

Sonrasında nasıl olduysa Merhum Demirel de, Merhum Özal’ın açtığı bu doğru yoldan devam etmiş, belki de etmek gerektiğini bir şekilde anlamış ve Irak Kürdistan ile Türkiye ilişkilerinde bugünlere kadar gelinmişti.

Kürdofobik devlet aklına rağmen nasıl olduysa 1991 yılında Demirel ‘’Kürt realitesini tanımak lazım’’ demişti.

Demişti demesine ancak, tabi yine kendilerinin herkesten daha çok vatansever olduğunu iddia eden ve öyle gören bazı Kürdofobik çevrelerce kıyametler de koparılmıştı.

Fakat sonuç itibariyle Türkiye, vaktiyle ‘’kırmızı çizgimiz’’ diye tanımladığı, ‘’Kuzey Irak ta özerklik olmaz, ayrı bir Federasyon olmaz’’ şeklindeki söylemlerini de zaman içinde çoktan terk etmişti.

Hatırlayanlar olacaktır, zaten Türkiye’nin bu türden ‘’kırmızı çizgileri’’ ne Kürtler ne ABD ve ne de diğer global denge unsurları tarafından hiç ciddiye alınmamıştı.

Kırmızı Çizgileri bir yana bırakın, 2010 yılında çok yerinde bir kararla Türkiye olarak Erbil’de bir Başkonsolosluk bile açmıştık.

Öyle sular akmıştı ki o kırmızı çizgilerin üzerinden bugüne ve o kırmızı çizgiler öyle itina ile pembeleştirilmişti ki, artık Türkiye ve Irak Kürdistanı arasındaki ilişkiler her iki tarafı da ihya edecek boyutlara ulaşmıştı.

Nasıl mı ? Şöyle ki ;

Irak Kürdistanı özellikle petrolden elde ettiği gelirle yaptığı ticaretin yaklaşık %80 ini Türkiye ile yapar duruma gelmişti.

Irak pazarlarının % 80’ini Türkiye menşeili ürünler doldurmaya başlamış ve bu ticaretin boyutu ise Türkiye açısından 2010 yılı itibariyle 5,2 Milyar USD lik bir dış ticaret hacmine ulaşmıştı.

Bu hacmin 2014 yılı sonu ile 20 Milyar USD ye çıkarılması ise Haziran 2010’da Erbil’de yapılan bir toplantıda taraflarca kararlaştırılmıştı.

Bu rakamların önemini daha iyi anlamak için Türkiye’nin tüm Afrika ile olan ticaret hacminin ise yaklaşık 7 Milyar USD seviyelerinde olduğunu belirtmekte fayda var.

Devam edecek...

Hoş Kalın