30 Ekim 2013

Çözüme Doğru

Zebari’nin Ziyareti

Çözüm sürecine ve ortadoğudaki dengelere bakarak geçtiğimiz günlerde gerçekleşen bu ziyareti değerlendirmeden önce, Türkiye’nin Bağdat’la ilişkilerde bir takım sorunlar olduğunun ancak Erbil yani Irak Kürdistan yönetimi ile arasının ise buna nazaran çok daha farklı ve daha iyi olduğunu not edelim.

Zebari her ne kadar ziyaretini Irak merkezi yönetiminin dış işleri bakanı olarak yapmış olsa da, Zebari aslen Kürt olması nedeniyle Kürtlere yani Irak Kürdistanına daha yakın biri, dolayısıyla Zebari’nin ziyaretinde Kürtleri temsil kabiliyeti Irak Merkezi yönetimini (Bağdat) temsilinden daha yüksek.

Zebari ile yapılan görüşmelerde Türkiye ile Bağdat yani Irak Merkezi yönetimi ile devam eden bazı sorunlarının aşılmasını beklemek bence gerçekçi olmayabilir.

Zebari ile yapılan görüşmelerde Irak Kürdistanı ile ilgili konuların konuşulmuş olma ihtimalini ben diğer meselelerin konuşulma ihtimalinden daha yüksek ve dolayısyla Zebari’nin Türkiye ziyaretinin Türkiye’nin Bağdat ile ilgili sorunlarının yumuşatılması veya çözümlenmesi adına gerçekleşmiş olması ihtimalini şu an için zayıf buluyorum.

Zebari’nin ziyareti daha çok Erbil yönetimi ile Bağdat yönetimi arasındaki sorunların ve bununla birlikte Erbil ve Bağdat’ın Suriye ve Rojava konularındaki düşüncelerinin Türkiye ile istişare edilmesi anlamında gerçekleşmiş olduğu ve ziyaretin bu açıdan önemli olabileceği kanaatindeyim.

Zira Türkiye’nin Bağdat yönetimi ile veya Bağdat yönetiminin Türkiye ile  ilişkilerini düzeltmek iyileştirmek gibi bir maksadı varsa, bunun Zebari ile yapılacak görüşmelerle değil  Maliki ile yapılacak direkt görüşmelerle daha mümkün ve efektif olabileceği düşüncesini taşıyorum

Irak Kürdistan Yönetimi

Çözüm Sürecinde Irak Kürdistan yönetimi çok önemli bir yer tutmakla birlikte, Irak Kürdistan yönetimi son dönemde Suriye Kürtleri ile bir gerginlik yaşıyor.

Çözüm Sürecinde Irak Kürdistanı oldukça önemli çünkü Kandil orada ve geri çekilme sonrası örgüt üyelerinin çok büyük bir bölümü Türkiye’den öncelikle Irak Kürdistan bölgesine gidecekler ve daha sonra gerekli koşulların sağlanmasına paralel yeniden Türkiye’ye silahsız olarak dönecekler ve dolayısıyla Irak Kürdistanı bu aşamalara önemli bir ev sahipliği yapacak olan bölge.

Irak Kürdistan yönetimi her şey yolunda giderse silahların bırakılması aşamasına büyük ihtimalle müşahade görevi de üstlenecek olan bir yönetim. Bu konuların ışığında dahi Irak Kürdistan yönetiminin çözüm sürecinde kritik bir rolünün bulunduğunu söylemek yersiz olmayacaktır.

Irak Kürdistanı ve İran

Irak Kürdistanının İran ile iyi ve düzenli ilişkileri olduğunu söyleyebiliriz. Her ne kadar iki yönetim arasında zaman zaman bazı sorunlar yaşansa da, iki yönetim arasında ciddi boyutlu sorunların olmadığı görülüyor.

ABD nin İran ile henüz çok fazla olgunlaşmasa da, telefon diplomasisi ile başlayan ve hatta ifadesi biraz  ilginç gelecek ama sosyal medya (twitter) diplomasisi ile de devam ettiği gözlemlenen daha iyi ilişkiler kurma yönündeki gelişmeler ile birlikte, sertlikten yumuşamaya doğru giden bir yolda olduğunu düşünürsek, bölge politika ve dengelerinde de bir takım değişiklikler yaşanmakta olduğunu gözden kaçırmamak gerekiyor.

Türkiye bu noktada, Irak Kürdistanının ABD-İran ilişkilerinin gelişme ve yakınlaşma eğiliminde olduğu bir dönemde Irak Kürdistanının alacağı pozisyonu iyi takip etmesi gerekecektir. Zebari’nin son ziyareti de bu anlamda bölgedeki yeni gelişmelerin ve yeni denge oluşumlarının, Türkiye için Bağdat yönetimi eksenli değil ancak Erbil yönetimi eksenli olarak karşılıklı değerlendirilmesine fırsat vermiş olabilir.

Suriye ve Rojava Sorunu

Çözüm Sürecinin başka çok ciddi bir ayağını da Suriye meselesi ve buna paralel Rojava yani Batı Kürdistan meselesi oluşturuyor. Hatırlarsak Türkiye’de Öcalan’ı özellikle ve hızla merkeze koyan İmralı görüşmelerinin başlangıcı Suriye meselesi ile birlikte Rojava da PYD nin ‘’Rojava Devrimi’’ ifadesi ile yaptığı önemli çıkıştan hemen sonraydı.

Irak Kürdistanının PYD ile son dönemde yaşadığı gerginlikler de düşünülürse Türkiye deki lokal Kürt sorununun çözüm süreci ile birlikte Suriye nin Rojava bögesindeki Kürt sorunu da, konuşulması ve mutlaka çözülmesi gereken bir bölgesel sorun olarak önümüzde duruyor. 

Kürt Ulusal Konferansı

Çözüm Süreci ile etkileşim halinde olduğunu düşündüğüm ve önemli bulduğum Kürt Ulusal Konferansı bir süredir ‘’teknik’’ gerekçelerle erteleniyor. Erbil yani Irak Kürdistan yönetimi lideri Barzani tarafından sürekli ertelenen bu konferans bir türlü yapılamıyor. Son olarak Kasım ayına ertelendiği duyuruldu ancak konuyla ilgili kişilerin açıklamalarından Kasım ayında yapılmasına da umutla bakılmadığı anlaşılıyor.

Bu konferanın yapılamamasının öneminden çok bölgeyi ilgilendiren asıl konu konferansın yapılmasının doğuracağı sonuçlar olacaktır diye düşünüyorum. PKK lideri Öcalan bu konferansın yapılmasına daha istekli ve bir an önce yapılmasını istiyor.

Bu konferansın yapılması ile birlikte Öcalan’ın Türkiye eksenli bir Kürt liderliği konumundan daha bölgesel bir Kürt lideri konumuna, etkiye ve söz sahipliğine geçiş yapması söz konusu olabilir. Ancak Irak Kürdistan yönetimi lideri Barzani’nin Öcalan’ın lokal liderlikten daha geniş yelpazede bir liderliğe geçişine olumlu bakmadığını gözlemliyorum.

Her ne kadar Barzani hemen hemen bir yarı bağımsız devlet olma noktasında ve daha yerleşik ve düzenli bir yapıda olsa da, her iki liderin etki alanları bölgesel olarak Türkiye ve Irak Kürtleri olmak üzere ayrı ayrı olsa da, sonuçta her ikisi de birbirinden bağımsız olarak Kürt halkı üzerinde etkili ve kendilerince güçlü liderler.

Konferansın yapılması ile birlikte bu iki liderin bölgesel Kürt siyasetinde bir güç paylaşımı yapmak durumunda kalmaları söz konusu olabilir. İran Kürtleri ve Suriye Kürtlerinin, Barzani ve Öcalan gibi kendi bölgelerinde etkili, güçlü ve organize bir takım oluşumları ve liderleri bulunmadığından, konferans gerçekleşirse bunun Türkiye ve Irak Kürtleri eksenli şekilleneceğini ve bunlar arasında bir yönetsel güç paylaşımı şeklinde olacağını söyleyebilirim.

Dolayısıyla Türkiye ve bölgedeki Kürt sorununun çözümünde bu konferansın yapılıp yapılmaması durumu da, konferans sonrası alınması muhtemel bir takım bağlayıcı kararlar nedeniyle bölge genelinde ve Türkiye'deki çözüm sürecinde önemli bir yeni durum yaratabilir.

Çözüm Sürecinde Son Durum

Ne yazık ki, bir çokları gibi çözüm sürecinin iyi gittiğini ve herhangi bir tıkanma vesaire olmadığını söylemeyi, mevcut gelişmeler ışığında açıkçası bir nevi polyannacılık olarak görüyorum. Her şeyden önce bu kadar kıymetli ve hayati bir sürecin gerçekçi ve samimi tavır,  tutum, yorum ve değerlendirmelerle başarıya ulaşacağı kanaatindeyim.

Taraflar arasında tuhaf bir gerginlik pompalama tavrı var ve taraflar karşılıklı olarak seslerini tehdit, had bildirme ve meydan okumalara varacak şekilde sürekli ve sert biçimde yükseltiyorlar.

BDP ve Kandil kaynakları açıklamaların da iktidar kanadından gelen açıklamaların da seçim sürecinin de etkisiyle daha da sertleştiğini söylemek elbette mümkün olabilir, ancak ben çözüm sürecinin mümkün olabildiğince seçim yarışından ayrı ve üstünde tutulması gerektiği kanaatindeyim ve tarafların da çözüm sürecini, içinde bulunduğumuz seçim sürecine kurban etmemelerini diliyorum.

İktidar kanadının Öcalan ve Örgütü birbirinden ayrıştıran ve ciddi stratejik bir hata olarak gördüğüm, ‘’Kandil Öcalan’ı dinlemiyor’’ şeklinde açıkçası mantıksız ve gerçekten uzak  ifadelerde ısrarlı olduğunu ve iktidarın Öcalan’a Kandil’i tuhaf bir şekilde adeta ‘’şikayet’’ ederek ve tabire caizse ‘’ayar vermesini’’ beklediğini gözlemliyorum.

Oysa Öcalan’ın son dönemlerde yaptığı tüm açıklamalarında örgüt yöneticilerine ayar vermeyi bırakın tam tersine yapılan açıklamalara sahip çıkan ifadeler kullandığını görüyoruz.

Zaten Öcalan’ın örgütün kendi inisiyatifi dışında açıklamalarda bulunduğunu düşünsek bile kendi örgütünü karşısına almasını beklemek ne kadar akılcı bir yaklaşım olabilir ki ? Veya önderlikle yönetilen bir yapıda, örgütün yaptığı bir takım açıklamaların Öcalan’ın verdiği inisiyatif dışında olduğunu düşünmek ne derece akılcıdır ? Ortada kendisinin bizzat merkeze konulduğu bir süreç varken Öcalan’ın da örgütü kendisinden ayrıştıracak bir tutum içine girmesini beklemek ne kadar mantıklıdır ?

Peki ya Öcalan’ın örgüt olmadan, örgütün halktaki tabanı olmadan, hatta örgütün yarattığı ‘’tehdit’’ olmadan var olamayacağını ve iktidarının sınırlanacağını kestiremeyeceğini, örgütün gücünün kendisinin gücü olduğunu bilmeyecek birisi olduğunu düşünebilir miyiz ?

Welhasılıkelam

Yaşanan sıkıntıların ve ‘’tıkanmanın’’ giderilmesi adına neler yapılmalı noktasında aklıma gelen iki önemli konudan birinin, Öcalan’ın kamuoyu ile iletişiminin bir an önce geliştirilmesi ve iyileştirilmesi olduğunu, diğer önemli konunun da seçim süreçlerinden bağımsız ve zamana yaymaksızın altıncı demokrasi paketinin TMK, Koruculuk, KCK tutuklulukları ve geri dönüşlere yönelik yasal düzenlemeleri kapsayacak şekilde hayata geçirilmesi olduğunu ifade etmek isterim.

Çözüm sürecinin şu an itibariyle, genelde kamuoyunda sanıldığının aksine pek de iyi gitmediği ve sürecin ne yazık ki kritik seviyede ve kırılgan olduğu kanaatini taşımakla birlikte ;

Tüm bu son dönemdeki olumsuzluklara rağmen çözüm sürecinin devam edeceğinden ve Türkiye halklarının destek ve ısrarı ile tüm tarafların üzerlerine düşeni gecikmelere rağmen yapacaklarından ve sonunda çözüm sürecinin başarıya ulaşılacağından yana ise şu an için herhangi bir endişe taşımıyorum.

Hoş Kalın
30 Ekim 2013
@cngzkync