25 Şubat 2013

Habur'dan İmralı'ya


Bildiğiniz üzere bir Habur hadisesi yaşandı ülkemizde...

Adı ‘’Kürt Açılımı’’ , ‘’Demokrasi Açılımı’’ , ‘’Barış ve Kardeşlik Projesi’’ vs vs bir çok farklı ad ile anılan bir takım girişimlerin somuta dönüşmesinin ilk adımlarıydı...

Bir çok farklı sebeplerin bileşkesi olarak dağa çıkan, kendilerince çözümü örgüte katılarak silahlı mücadelede gören,  sonuç itibariyle bu ülkenin vatandaşları olan insanların, insanlarımızın yeniden topluma entegre edilmesi ve silahlı mücadelenin bıraktırılıp yeniden topluma kazandırılmasına yönelik bir açılımdı, bir projeydi ya da adına ne dersek diyelim, en basitinden bir çözüm arayışıydı...

İktidarın ve iktidar ile birlikte, iktidarın kurabildiği ya da değiştirebildiği kadar da ‘’yeni devlet’’ in, ülkenin üzerine kabus gibi çökmüş terör, savaş ve çatışma ortamından kurtulması için yürütülen bazı çalışmaların fiiliyata dönüşme adımlarıydı...

Ancak olmadı...

Ya iktidar henüz ‘’yeni devleti’’ tam anlamıyla kuramadığından, ya belki de kamuoyu ve iktidar henüz bugünkü kadar barışa hazır ve istekli olmadığından, ya barışın iktidara siyaseten o tarihlerde bugünkü kadar pozitif bir ‘’katkı’’ sağlamayacağından, ya da aklınıza gelebilecek bir çok başka nedenlerden dolayı..

Olamadı...

Habur da yaşanılanlar bir nevi ‘’yol kazası’’ olarak tanımlandı ve o etiket ile tarihteki yerini aldı...

Her şeye rağmen, yukarıda bahsettiğim o girişimler ‘’Habur’’ adlı bir yol kazasına uğramış olsa da, sorunların çözümüne dair arzu ve isteğin bugünlere kadar devam ettrilmesi, belki de toplumun ‘’barış’’ yönündeki yoğun, kararlı, istek ve baskısının da bir sonucu olarak bu girişimlerin kamuoyuna pek yansımasa da iktidar tarafından devam ettirilmesi ülke adına sevindirici ve umut verici bir durum yarattı...

Bugün artık toplumun bazı kesimlerinin aşırı hassasiyetleri de göz önünde bulundurularak, belki de bu sefer daha ince eleyip sık dokunduğundan olsa gerek, görüşmelerin ‘’Öcalan ile Görüşmeler’’ ifadesi yerine ‘’İmralı Görüşmeleri’’ adı ile ifade edildiğini görmekteyiz...

Bunda bir mahsur görmüyorum, elbette bu toplumu oluşturan çeşitli katmanlar bulunmaktadır, tüm bu katmanların hassasiyetlerinin dikkate alınması elbette olumlu bir tavırdır ve görüşmelerle ilgili olarak ortaya konulan iradenin ne derece ciddi olduğunun da bir anlamda işaretidir...

Geçmişte yaşanan ve her iki tarafın da açıkça söylemek gerekirse beceriksizlik ve acemilikle berbat ettiği o Habur döneminden, bugünkü İmralı dönemine gelindi...

Elbette Habur’un başarısızlıkla sona ermesini isteyen çevreler bugünkünden daha aktifti o zamanlarda, bunu da unutmamak gerekir...

Bugün yine konunun hassasiyeti ve neredeyse yüz yıla yakın devam eden çatışmaların ve can kayıplarının da getirdiği psikolojik baskı nedeniyle çok kırılgan olduğunu görüyoruz..

Bununla birlikte iktidar tarafından görüşme trafiğinin ve konunun bu sefer her zamankinden kontrollü ve daha detaylı emin adımlarla yürütüldüğünü müşahade ediyoruz...

Şimdilerde toplumun ‘’barış’’ yönündeki istek ve baskısının her zamankinden daha fazla ve kararlı olduğu da ayrı bir gerçeklik olarak karşımızda duruyor...

İktidar ister önündeki ard arda gerçekleşecek seçimlere yönelik bir kaygıyla, isterse de hiç bunları umursamadan samimiyetle bu sorunların çözümüne kafa yoruyor emek veriyor olsun, hiç fark etmez çünkü sonuçta ‘’barış’’ tesis edilebildiğinde toplum kazanacak...

Gelinen noktada, tarafların oldukça esnek ve sorumlu davrandıklarını, toplum tarafından talep edilen ‘’barış’’ arzusunun doğru algıladıklarını görüyoruz. Her iki taraf da gelinen noktadan geri dönüşün ya da az ihtimal de olsa sonuç alınamamasının bedelini en azından sandıkta ve en önemlisi toplum vicdanında geri dönüşümsüz olarak affedilemeyeceğinin bilincide gözüküyorlar.

Hemen yarın çözüm sağlanır ve barış tesis edilir beklentisinde olmak toplum ve taraflar açısından yorucu olabilir. Önümüzde sabırla yürünmesi gereken ve belki de 2-3 yıl sürebilecek bir yol olduğu kanaatindeyim.
Her halukarda ve tabi yaradandan bir mani olmaz ise, Başbakan Erdoğan’ın aday olacağı ve kazanacağı muhtemel gözüken yeni Cumurbaşkanlığı dönemine ki ben bunu Erdoğan’ın asıl ustalık dönemi olarak görmekteyim, terör ve Kürt meselesi ile birlikte demokratikleşme sorunlarını büyük oranda halletmiş olarak girmek yönünde bir niyet ve kararlılık taşıdığını düşünüyorum.

Erdoğan’ın ülkenin Kürt vatandaşları ile birlikte diğer tüm vatandaşlarının da daha fazla özgürlük ve demokrasi sorununu hal yoluna koyamaması durumunda, Ortadoğu nun Kürdistan sorunu ile boğuşmak durumunda kalacağının farkında oldugunu düşünüyorum.

Erdoğan’ın siyasi kariyerinde asıl ustalık dönemi olarak gerçekleşeceğini düşündüğüm yeni posizyonu ‘’başkanlık’’ titri ile gerçekleşebilir mi bu henüz tam net değil ancak bu noktada Erdoğan’ın Partili Cumhurbaşkanlığı konumuna çok daha razı olduğu fikrini taşıyorum.

Tekrar İmralı da yapılan Öcalan görüşmelerine dönecek olursak, bu görüşmelerin başarı ile sonuçlanmasından her hangi bir menfaati olmadığını düşündüğüm İran ve Suriye gibi ülkelerin bu görüşmeler boyunca maraz çıkarmaları zaman zaman söz konusu olacaktır.

Aynı marazi durumları özellikle Almanya ve Fransa gibi bazı Avrupa ülkelerinin de çıkarması muhtemel görünüyor. Görüşmeleri yürütenlerin de bu maraz çıkarması muhtemel yabancı devletlere karşı gerekli önlemlerini aldıkları ve farkında olduklarını sanıyorum.

Hazır yabancı ülkelere değinmişken bu noktada ABD unsurunun önemine dikkat çekmek isterim. Şimdiye değin ABD nin görüşmelere dair net bir takım yaklaşımlarını göremedik ve henüz destek ya da köstek olup olmadığı noktasında net denilebilecek bir takım bulgulara sahip değiliz. Ancak şunu söylemek gerekir ki ABD nin bu adına İmralı Görüşmeleri denilen çabalara destek olması ‘’barış’’ adına her şeyi bir anda kolaylaştıracak bir katkı sağlayabilir.

Hoş yeniden evrilen dünya sistematiğinde ABD gibi dost ve müttefik olarak adlandırılan bir ükenin Türkiye yi bölgede bir istikrar unsuru olarak görmek istediği kanaatindeyim. ABD nin Ortadoğu politikalarının da Türkiye nin rol model ve istikrarlı bir ülke olarak bölgede var olmasını desteklediği kanaatindeyim. Dolayısıyla ABD nin bu konuda Türkiye ye destek olma ihtimalini yüksek olasılık olarak görüyorum.

 Son ziyarete dair de bir kaç kelam etmek gerekirse, Öcalan ile görüşen BDP heyetinin Öcalan’dan aktardığı ;  "Bu görüşme tarihi bir adımdır. Bu süreçte taraflar çok dikkatli olmalıdır." Şeklindeki sözlerini oldukça önemsiyorum. Görüşmelere tarihi bir adımdır tanımının yapılması, görüşmelerin her zamankinden farklı bir ciddiyette ve tarihe gececek sonuçları olacağına işarettir.

Öcalan’ın örgüt elinde bulunan bazı tutsakların serbest bırakılmasına yönelik umutvar tavsiye açıklamasının önümüzdeki hafta içerisinde hayatiyet bulmasını muhtemel görüyorum. Bu serbest bırakılma gerçekleşirse, tıpkı açlık grevlerine son verilmesi çağrısının dikkate alınması ve gerçekleşmesi sonrası olduğu gibi, bu durumun da örgüt üzerinde Öcalan’ın söz sahibi ve etkin olduğunun bir nevi yeni delili ve tasdiği olacağı kanaatindeyim. Bu nedenle tutsaklara yönelik açıklamasını oldukça önemli buluyorum.

Ziyaret dönüşü BDP heyetinin bir açıklama yapmaması ve Kandil, Avrupa ve BDP ye iletilmek üzere üç mühürlü mektubun varlığından bahsedilmesi ve Kandil ile Avrupa ya iletilecek mektupların BDP heyetine verilmemesini ise yine görüşmelerin oldukça ciddi temkinli dikkatlice ve profesyonelce yürütüldüğünün bir kanıtı olarak görüyorum.  Tabi bu arada bir yandan da daha önceki yazılarmda da belirttiğim üzere, uzunca bir tartışmaya sebep gibi görünen isim tespiti konusunun aslında hiç de önemli olmadığı ve isim tartışmasının suni bir gündem olduğu da bir anlamda ortaya çıkmış oldu.

Şimdilik her şey yolunda görünüyor...
Bakalım Avrupa ve Kandil kendilerine iletilen mektuplara ne yanıt verecekler...
Bir kaç ufak halledilebilir detay dışında problem çıkacağını düşünmüyorum açıkçası...
Yazıma son verirken hatırlatmakta fayda görüyorum...

Hiç kimse ama hiç kimse, ne devlet, ne iktidar, ne örgüt, ne şu, ne bu artık bu ‘’barış’’ talebinin önünde duramaz...

Direnen çevreler olacaktır ancak artık tecrübeli diyebileceğimiz toplumumuzun, ortak aklı ve kararlı talebi nedeniyle, önünde sonunda kazanan bu toplum olacaktır...

Sabırlar ola ... Hayırlar ola...
Hoş kalın...

25 Şubat 2013
Twitter : @cngzkync