1 Mart 2013

İmralı'dan Oslo'ya mı ?


Bir önceki yazımda ‘’Habur’dan İmralı’ya’’ başlığı ile düşüncelerimi sizlerle paylaşmıştım...

Mektuplar Kandil, Avrupa ve BDP ye ulaştıktan sonra bakalım ne cevaplar gelecek sorusu ile de yazımı sonlandırmış sizler gibi beklemeye başlamıştık...

Bu süre içinde bazı gelişmeler oldu, Kandil’e ve Avrupa’ya iletilmesi gereken mektuplarla ilgili olarak BDP li bir grup milletvekili Irak Kürdistan’ına gitti, bir diğer BDP milletvekili ise Öcalan tarafından Avrupa’ya iletilmek üzerine kendilerine gönderilen mektubu teslim etmek üzere Paris’e dogru yola koyuldu.

Bu mektupların milletvekillerince elden götürüldüklerini sanmıyorum, mektuplar elbette başka bir kurye tarafından iletilmek üzere yola çıkarılmıştır. BDP lilerin gidişleri bu mektuplara ilgili tarafların vereceği cevabi mektupların teslim alınması ve bu cevaplar öncesi gerekli olabilecek istişarelerin yapılması maksatlıydı.

Aslında fazlaca beklenmemesiyle birlikte yine de olağan bir gelişme ile karşı karşıya kaldık. Bu gelişme Milliyet gazetesinde yayınlanan ve BDP li heyet tarafından kaleme alındığı belli olan İmralı’da yapılan görüşmenin notlarının yayınlanması idi.

Görüşme notları iktidar kanadı ve bir çok yorumcu tarafından sabotaj ve provokasyon olarak yorumlandı. 

Başbakan danışmanlarından Yalçın Akdoğan ise bir adım daha ileri giderek bu notların yok hükmünde oldugunu ifade eden bir de yazı kaleme aldı.

Notların medyada yer alması ile birlikte, notlarda ismi geçen kişi ve kurumlar doğal olarak ya savunma ya da karşı saldırı pozisyonuna geçtiler. Öyle ki notlarda ismi geçenlerden bazıları, Öcalan ve BDP liler arasındaki sohbetten ibaret olan notları öylesine ciddiye almıştı ki, hali hazırda mahkum olan Öcalan’ı dava etmeye karar verdiklerini duyurdular. Yine notlarda adı geçen Gülen hareketi adına Fetullah Gülen’in avukatlarından açıklamalar geldi.

Bunların dışında elbette içerikte yer alan bazı sözleri Devlet- İktidar ve Öcalan-PKK  arasında netleşmiş bir antlaşma metni gibi gören CHP ve MHP gibi zaten sürece ta baştan karşı duran siyasi partiler, tabiri caizse derhal ağızlarını açıp gözlerini yumdular.

Böylesine hassas bir süreçte meydana gelen ‘’sızma-sızdırılma’’ sonrası tüm bu gelişmeler aslına bakarsanız son derece doğal. Bu doğallık eminim sızdırma eğer kasıtlı yapıldı ise sızdıranlar tarafından da gayet iyi biliniyordur.

Ancak bu ‘’sızma-sızdırılma’’ hadisesinin başka bir boyutu daha var ki, o da medyaya yansıyan ve bu notların Altan Tan tarafından Milliyet gazetesi muhabirine verildiği iddiaları. Altan Tan ben yazımı kaleme aldığım saatlerde henuz bir açıklama yapmamıştı. Yapacağı olası bir açıklama elbette konuyu biraz daha netleştirecektir. Dolayısıyla bu konuda net bir yorum yapmak şu an için erken olur.

Yaşanan son gelişmeler için benim söyleyeceğim, bu notların bir anlaşma metni olmasa dahi sızmasının ya da sızdırılmasının doğru ve iyi olmadığıdır, bu son gelişmenin barış adına her zamankinden kararlı bir şekilde gidilen yolda adeta bir ‘’teker patlaması’’ olduğudur. Küçük bir kaza olduğudur.

Bu yol ‘’barış yolu’’...

Yani hiç de öyle kolay gidilebilir bir yol değil, eh zaten barış yolları hep engebeli virajlı ve sorunlu olmaz mı ? Bunu bilmiyor muyduk ? Bal gibi de biliyorduk...

Benim endişem yok, İmralı adı verilen Öcalan ile yapılan görüşmeler, süreç ve sonuç olarak bir Oslo'ya dönüşmeyecektir,

Başlıkta sorduğum sorunun cevabı benim açımdan ‘’hayır’’...

Teker değişir o yola devam edilir....
Barıştan başka yolumuz yok ki...
Sabırlar ola ... Hayırlar ola...

Hoş kalın...

01 Mart 2013
Twitter : @cngzkync