Önceki
yazılarımda 1940 lara kadar gelmiştik, bu tarihlerden sonra ise tüm
devletlerin gündemine oturan 2.Dünya Savaşı söz konusu. Bu savaşla ve
sonuçları ile birlikte Türkiye de bu Tek Tipçi, Faşizan ve Irkçı
sistematiğin bir miktar değiştiğini ve tamamen yok olmasa da yüzeyden
derinlere indiğini görmekteyiz.
Şöyle ki; Savaşın patlak verdiği ilk yıllarda Türkiye çoğunlukla İtalya, Almanya ve Japonya’nın başını çektiği ve ‘’mihver devletler’’ olarak adlandırılan grubun yanında durmakla birlikte genelde tarafsız kalmayı tercih etmiştir.
Yine
bu süreçte de Irkçı-Turancı akım ve bu akıma gönül verenler açıkça
desteklenmiştir. Bununla birlikte devleti yöneten seçkinlerin çoğunun
Nazi Almanyasıyla ideolojik ve ticarî anlamda da ilişkiler kurduğu
görülmüştür.
Ancak 1944 yılına gelindiğinde, savaşın gidişatı değişmeye ve ‘’müttefik devletler’’
olarak adlandırılan grubun savaşı kazanmacağı belirginleşmeye
başlamasıyla birlikte, Türkiye’nin de adeta ortama uyarak ırkçılığa
karşı mesafe koymaya başladığını görüyoruz.
İlk uygulama olarak, 1944 yılında o günlerin meşhur Türkçü-Irkçı isimleri yargılanır ve o dönemdeki adı ile SSCB (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği)
ile flört ve yakınlaşma dönemi başlar. Fakat savaş sonrasında, ABD ve
SSCB arasında oluşan yeni dengede o dönem Türkiye’yi yönetenler ABD’den
yana tutum alınınca bu kişiler yeniden serbest bırakılırlar. 1945'te
tabiri caizse Türkiye devleti ‘’göstermelik’’ olarak müttefik devletler tarafında savaşa girer ve savaş da bir süre sonra biter.
Genel
olarak baktığımızda, devletin resmen örgütleyerek desteklediği ve
açıkça teşvik ettiği ırkçı çalışmalar 2. Dünya Savaşından sonra yüzeyde
görülmeyecek kadar azalır. Tabii ki bu azalma bence bu yıllardır
sürdürülen sitematiğin bitmesi anlamına gelmemelidir. Çünkü yüzeyde
görülmeyen bu faaliyetler o tarihler itibariyle adeta ‘’derinlere’’ inmiş ve bugüne dek devam etmiştir..
Ne
yazık ki Cumhuriyet tarihimizde, hem ırkçı hem de faşist uygulamaların
hiç küçümsenemeyecek kadar yoğun ve sistemli olarak yer almıştır.
Ne yazık ki, Cumhuriyet tarihimiz, dönemin diğer Ulus Devletlerinin tarihi gibi, zulüm dolu bir tarihe de sahiptir.
Ne yazık ki, ders kitaplarında “Üstün Türk ırkı” nın anlatıldığı ve ülke toplumunu oluşturan diğer kimliklerin sistematik bir şekilde yok sayıldığı,
Ne yazık ki, on binlerce genç, yaşlı, çoluk, çocuk insanımızın kafataslarının, kol ve bacak uzunluklarının ölçüldüğü,
Ne yazık ki, “Türkçe konuş!” dayatmalarının yapıldığı ve basit iş başvurularında bile “Türk ırkından olmak” şartının arandığı,
Ne yazık ki, bir Başbakanının “Türklük meselesi kan meselesidir” dediği diyebildiği,
Ne yazık ki, azınlıklar olarak tanımlanmış halklara hitaben “Ya kölemiz olun ya da ülkeyi terk edin” içerikli yazıların yazıldığı, söylemlerde bulunulduğu,
Ne yazık ki, tektipleştirilemeyenlerin yerlerinden yurtlarından şiddet kullanarak sürgün edildiği,
Bir Cumhuriyet tarihine sahibiz.
Şimdi
kendi kendimize soralım, ne yazık ki böyle bir geçmişe sahip olan
ülkemizde,belki de en yakın ve herkesin de kolay hatırlayabileceği bir
örnek olması açısından bahsetmek gerekirse, Hrant Dink cinayeti gibi
bir cinayetin vuku bulması sizce de maalesef gayet olağan değil mi ?!
Hatırlanabilecek
ırkçı cinayet örneklerini elbette çoğaltabilirz. Maksadım sizlere bir
ırkçı cinayetler kronolojisi sunmak değil elbette. Sadece küçük bir
hatırlatma idi.
Hep Türk adı geçti yazılarımda, geçti çünkü kurulan sitematik yapı bu ırkadı üzerine bilinçli bir şekilde kurgulanmıştı.
Şunu da soralım...
Sanki Türkler bu sistematikten zarar görmedi mi sanıyorsunuz ?
Bal gibi gördüler...
Bu ülke topraklarında yaşayan Türkler dahil hangi halklar, inançlar vs bu tek tipçi zihniyetten okkalı darbeler yemedi ki ?
Bugünlere
gelirken ülkenin nasıl bilinçli ve sitematik bir şekilde kurucu
iradeeliyle Tek Tipçi ve Irkçı bir yapıya dönüştürüldüğünü, bugünlere
kadar aynı yoğunlukta olmasa da devam etmiş zihniyetin, toplumuzu nasıl
etkilediğini anlatmaya çalıştım.
Elbette
anlatılacak daha onlarca detay ve uygulama söz konusu, bu yazım ile
birlikte on yazıdır dilim döndüğünce anlatmaya ve hatırlatmaya çalıştım,
bir çok olumlu tepki ve teşekkür yanında, elbette özellikle bugünün
Kemalist ve Ulusalcıları ile birlikte Milliyetçi kesimden ufak tefek de
olsa bir iki tepki de aldım.
Yazılarımda yorumdan ziyade tüm çıplaklığıyla kaynak ve örnekler vererek gerçekleri yeniden hatırlattığımı düşünüyorum.
Bu konuda yazılacak anlatılacak ve belki de ders alınması için yeniden hatırlanması gerekecek daha bir çok konu ve detay var..
Belki başka bir vesile ile daha detaylı ve kapsamlı olarak yeniden buluşuruz..
Şimdilik bu kadar...
Hoş Kalınız..
19 Mart 2013
Twitter : @cngzkync