7 Mart 2013

Dünden Bugüne IRKÇILIK -3-


Kaldığımız yerden devamla Cumhuriyet dönemine geçiş yıllarına bakalım. Önceki yazımda bahsettiğim durumların, ‘’Türkiye Cumhuriyeti’’ sistemine geçişle birlikte ciddi değişimlere uğradığını ve gidişatta önemli değişiklikler görmeye başlıyoruz.

İmparatorluktan Cumhuriyete Geşiş...

Mustafa Kemal ve ona sıkı sıkıya bağlı yakın çevresi Anadolu’daki direnişi Ankara’da merkezileştirir ve siyasi iktidarını güçlendirmeye başlar.

Savaş döneminde Çerkes Ethem gibi rakiplerini tasfiye eden Mustafa Kemal ve çevresi, siyasi süreçte de çoğu İttihatçı olarak bilinen diğer rakiplerini tasfiye eder.

1926 yılında söz konusu olan İzmir Suikastı ve bu bahane ile de yapılan geniş çaplı tasfiye operasyonu adeta son halkayı oluşturur.

Bu son tasfiye operasyonu ile Kazım Karabekir gibi güçlü isimler de dahil olmak üzere, Mustafa Kemal ve çekirdek kadrosu tarafından karşılarına çıkması muhtemel tüm siyasi rakipler ve figürler ya öldürülür, ya sürülür, ya da siyasi hayattan silinir ve tasfiye edilir.

Bu yıllar aynı zamanda yeni Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ‘’Ulusal’’ karakter edinmeye başladığı yıllardır.

Hepimiz Türk Değil miyiz ?...

I.Dünya Savaşı sırasında, Kafkas cephesinde subay olarak bulunduğu bir dönemi ‘’Suyu Arayan Adam’’ adlı otobiyografisinde anlatan Şevket Süreyya Aydemir ; Anadolu köylülerinden oluşan askerlerine konuşma yaparken onlara, Hangi Millete Mensupsunuz ? diye bir soru sorar. Askerler Aydemir’e her kafadan ayrı bir ses denecek şekilde farklı farklı cevaplar verir.

Bunun üzerine Aydemir sorusunu biraz daha netleştirerek şöyle sorar. Hepimiz Türk değil miyiz ? Bunun üzerine askerler hep bir ağızdan yüksek sesle Estagfirullah ! diye cevap verir.

Yine daha önceleri Osmanlı Meclis-i Mebusan’ında bir metin hazırlanırken kullanılan ‘’Türk’’ kelimesi üzerine tartışmalar çıktığı ve bu kelime kullanılırken ne kast edildiğinin açıklanması gerektiği üzerinde durulur.

Karesi yani bugünkü Balıkesir denilen yerin o dönemdeki milletvekili olan Abdulaziz Mecdi Efendi meclise ‘’Türk’’ kelimesine mana verilmesini rica eder ancak vekiller  bir türlü ortak bir açıklama ve mana konusunda anlaşamazlar.

Osmanlı Sarayının “Etrak-ı Bîidrak” dediği “Türk” lüğü, Anadolu halkının da kötü ahlaklılık ve kötü sıfatlara uygunluk olarak algılayıp eşleştirdiğinden bahsetmiştim.

Burada aklıma şu geliyor, yani bu toplum o günlerden ‘’Ne Mutlu Türküm Diyene’’ aşamasına geçmişse ki geçmiştir ve hatta zaman zaman bunu terk etmek gerektiği konusunda halen kararsızlıklar yaşamaktadır , peki acaba bu ‘’ne mutluluğa’’ geçiş gerçekten ‘’Türk’’ lüğün faziletinden mi yoksa planlı programlı sistematik bir ‘’Türklük’’ inşaa etme ideolijisinden mi kaynaklanmıştır.

Bu sorunun cevabı net olsa da gelin yine de birlikte o döneme bir göz gezdirelim, bakın neler yaşanmış

Afet İnan – 1928...

1928 yılında Afet İnan, Mustafa Kemal’e Türk ırkının sarı ırka mensup ve bu nedenle de ikinci tip insan olduğunu yazan Fransızca bir kitap gösterir ve “bu böyle midir?” diye sorar. Bunun üzerine Mustafa Kemal de kendisine “hayır olmaz, bunun üzerinde meşgul olalım, sen çalış” der.

Bu talimattan sonraki yıllarda Afet İnan ve başka kişilerin Türk Irkı adına çalışmalar yapmaya başladıkları görülür.

Ana hatlarıyla, Türklerin bozulmamış, hatta üstün bir ırk olduğuna dair çalışmalarda, kafatası ölçümlerinden, tarih çalışmalarına, kan tartışmalarından, burun boyu ölçmeye kadar pek çok “kitap ve çalışma” ortaya konulur.

Hatırlarsanız bunlardan birini geçenlerde yapılan bir grup toplantısında Başbakan Erdoğan da dile getirmişti.

Daha açık ifade etmek gerekirse günümüzde zaman zaman bahsi geçen ‘’Türk Tarih Tezi’’ bu çalışmalarla hayat bulur ve hemen hemen tezin ana hatlarını oluşturmaktadır.

Devam edecek...

Hoş kalın...

07 Mart 2013
Twitter : @cngzkync