Yazımın başlığını görür görmez, bunu da nereden çıkardınız, neresi demokratikleşiyor, neye istinaden demokratikleşiyor, bu ne keskin bir kanaatdir diyenleriniz olabilir, olmuştur. Neden böyle düşündüğümü izah etmeye çalışayım...
Bir
çoğunuzun malumudur, eski devletin eski askeriyle birlikte kurduğu ve
Kemalist seçkinler tarafından da desteklenen, defalarca ve hatta
periyodik denecek kadar düzenli bir şekilde darbeler ve muhtıralar
üreten o yapıyla mücadele etmek ve bunu değiştirmek için mevcut
iktidarın ne kadar çok uğraştığını hepimiz biliyoruz. Devam eden bir
takım darbe ve darbe teşebbüsü davaları hepimizin malumu.
Bu kısaca yukarıda ‘’yapı’’ diye bahsettiğim şey elbette Askeri Vesayet
olarak tanımlanan yapıdır. Bugüne baktığımızda bu askeri vesayet
yapısının büyük oranda çökertildiğini ve devleti yöneten aygıt olmaktan
ciddi manada uzaklaştırılmış olduğunu görüyoruz.
Henüz
tam anlamıyla demokratik bir düzene geçildiği ve hukuğa aykırı bu
yapının değiştiği söylenemez.
Bu yapının yeniden palazlanıp ortaya
çıkmaması için, askeri ve hatta sivil eğitim sistemlerinin Askeri Vesayet’in
bir daha oluşmaması amacı için yeniden düzenlenmesi, askerin görev ve
yetki tanımlarının yeniden hukuki olarak belirlenmesi gibi çalışmaların
yapılması tabii ki gereklidir.
On
yıldır ülkeyi yöneten ve bir o kadar süre daha yönetmesi bugünkü koşul
ve verilerle muhtemel görülen iktidarın, demokratikleşme algısı
öncelikle Askeri Vesayet ile mücadele etmek
şeklinde vücut bulmuştur. Bu tavır aynı zamanda iktidarın temsil ettiği
tabanın, kendilerine Cumhuriyetimizin kuruluşundan bugüne haksızlık eden
Kemalizm ideolojisi ile de mücadelesi olmuştur ve halen devam
etmektedir.
Aslen
Milli Görüş geleneğinden gelen mevcut iktidarın, hem 28 Şubat gibi
süreçlerde bizzat yaşadığı haksızlıkların telafisi, hem de henüz Milli
Görüş geleneği siyaset sahnesinde yokken, büyük çoğunluğu oluşturan
Müslüman vatandaşların Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne yaşadığı
dışlanmışlıklar ve diğer tüm problemleri düzeltmek adına yaptığı tüm
hamleler, bir yandan da evrensel insan hakları, hukuk ve demokrasi
standartlarına hizmet etmiştir.
Devlete yakın zamana kadar hakim olan, katı laikçi seçkinlerden oluşan, Türk etnisitesi hakimiyetindeki yapı, kullandığı Kemalizm
ideolojisi ile Müslüman çoğunluğu akıl almaz anti demokratik
uygulamalarla haksızlıklara uğratırken, diğer yandan da ülkede nüfus
olarak en geniş kitlelerden biri olan Kürt vatandaşlarımıza de yine
benzeri akıl almaz anti demokratik uygulamalar yapmıştır.
Kürt
vatandaşlarımızın büyük çoğunluğu etnik kimlikleri nedeniyle haksızlık
görüyor olmalarına ilaveten çoğunlukla Müslüman olmaları nedeniyle daha
şiddetli haksızlıklara maruz kalmıştır.
Şimdilerde
devleti yeniden kurgulamaya çalışan Başbakan Erdoğan’ın ve Türkiyeli
Kürt vatandaşlarımızın devlet idealleri ve demokrasi hedefleri artık
ortak paydada buluşmuş durumdadır.
Bu
buluşmanın en önemli ve belirleyici delillerinden biri olarak size her
ne kadar Türkiye deki tüm Kürtler tarafından önder olarak görülmese de
Öcalan’ın 21 Mart’ta Diyarbakır Newroz’unda okunan mektubunu
gösterebilirim.
O mektupta Öcalan’ın ve örgütünün de, Kemalizme çok benzeyen ideolojik anlayıştan vaz geçtiği görülmektedir.
Emin olunuz bu durum ve bu kesişme Türkiye için çok büyük bir tarihi fırsattır.
Kemalizm’e
rest çeken ve bu anlayıştan vaz geçtiğini, ‘’demokratik bir devlet için
sistemi Türkler ve Kürtler birlikte yeniden kurmalıyız’’ anlamında
sözlerle vurgulayan Öcalan’ın bu önemli değişimi, bir yandan Türkiye’nin
gündeminde otuz yıldır duran savaş halini ortadan kaldırmış, diğer
yandan da kendisini Başbakan Erdoğan ile aynı demokrasi idealleri
etrafında buluşturmuştur.
Onbinlerce
insanımızın canına mal olan çatışmaların bitmesi, vatandaşlarımızın
daha fazla demokrasi ve özgürlüğe sahip olması, Türkiye'nin büyük ve güçlü olması için artık kimsenin önünde Türkiye kaynaklı bir engel kalmamıştır.
Devletin
değil insanın değerli ve en önemli unsur olduğu döneme fiilen girildiği
kanaatindeyim. Devletin demokratikleşmekten başka bir seçeneği artık
kalmamıştır.
Birileri hala tarihi gelişmelere şüphe ile bakıp ''ama'' larla patinaj yapadursun...
Birileri hala gırtlaklarını yırtarcasına ''Duyduk duymadık demeyin, biz henüz son sözümüzü söylemedik'' diyedursun...
Ey ahali ! Boşverin siz onları barışa ve demokrasiye koşun...
Boşverin onlar kin ve nefret kusan söylemleriyle hala geçmişten bugüne yumruk sayadursun...
Hani söylerken müjdemi isterim derler ya, işte öyle bir sevinçle söylüyorum...
Asıl siz patinajcılar, tehdit savuranlar ve her durumda bir problem yaratmaya hevesli ''ama'' cılar, asıl siz duyduk duymadık demeyin !
Devlet artık Demokratikleşiyor....
Hoş Kalın...
25 Mart 2013
@cngzkync