1930
lu yıllarda yaşanılan ve sistematik bir şekilde tesis edilen ırkçı
politikalar sadece şimdiye kadar anlattıklarımla sınırlı kalmadı
elbette.
İskan Kanunu...
Kanunun
teknik detayına girmeden hemen bu kanunla ilgili geçici komisyon
raporunun, kanunun niye çıkarıldığından nasıl bahsettiğine bir göz
atalım. Bakın 1934 de çıkarılan bu kanun neden ve hangi amaçla
çıkarılmış.
“Öteden beri Türk kültürüne uzak kalmış olanların ülkede yerleşerek onlara Türk kültürünü benimsetmek için devletin yapacağı işler bu kanunda açıkça gösterilmiştir. Bu gibileri Türk kültüründe eritmek
ve onları Türk oldukları için daha sağlam yurda bağlamak yollarını bu
kanun göstermiştir. Türkiye cumhuriyeti devletinde, Türküm diyen
herkesin bu Türklüğü devlet için belli ve açık olmalıdır. Burada devlet,
hiçbir Türkün Türklüğünden bir soluk işkillenmek istemez. Kanunun
11.maddesi yurtta ‘’Dil, Ekin, Kan Birliği’’ temin etmek maksadıyla konan bir maddedir.
Memleketin
ekin ve kan birliğini temin edecek bu kısım çok önemli olduğundan bu
hususta hükümeti kuvvetli salahiyetlerle teçhiz etmek (yetkilerle donatmak) lüzumlu görülmüş ve hükümete bu işlerde lüzumunda, toptan olmamak kaydıyla, göç ettirmek ve tabiiyetten de düşürmek yetkileri verilmiştir.
Yurt
işlerinin birinci sırasında ve hatta bu sıranın da başında bulunan dil,
ekin ve kan birliğini temin işi her türlü mülahazaların (düşüncelerin) üstünde tutularak çok dikkat ve ihtimamla işlenmek en yüksek bir yurt borcudur.”
Yukarıdaki
maksatlarla hazırlanmış bir kanunun, ciddi derecede ırk temelli olduğu
gayet net anlaşılmaktadır sanıyorum. Herkesi bir kültürde ‘’eritmek’’ ve bu maksatla ‘’göç ettirmek’’ hatta gerekiyorsa ‘’vatandaşlıktan düşürmek’’ gibi dayatma, tehdit ve zor kullanmayı düşünüp bunu kendinde hak görerek kanunlaştırmış bir zihniyetten bahsediyorum.
Bu ‘’eritme’’ ve ‘’tekleştirme’’
çabası uğruna binlerce vatandaşımızın çektiği zorluk ve acıları varın
bir düşünün. Yok düşünemiyor ve bunlar normal ve uygu şeyler diyorsanız,
o takdirde sizden ricam çevrenizde bu kanun nedeniyle mağdur edilmiş
insanlar muhakkak vardır, yoksa da bir zahmet bulun ve onlara bir sorun,
hiç kimseyi bulamazsanız gidin Kürt vatandaşlarımıza sorun ve
kulaklarınızla dinleyin neler yaşanmış hangi acılar çekilmiş.
Yahudilere Baskı ve Saldırılar...
Tek
Tipçilik ve daha açık ifade etmek gerekirse ırkçılık çalışmaları hızla
devam ederken, Kemalizmin ideolojileştirilmesi çalışmalarını yürüten ‘’Kadro’’ dergisi yazarı Burhan Asaf Belge,Nnisan 1933'te şöyle yazar:
“Almanya’daki
Yahudi aleyhtarlığı, umarız ki, bizimkilere bir ders olur. Türk kadar
misafirperver olmak için, Türk kadar tarih içinde efendi millet olmuş
olmak lazımdır. Fakat her misafirliğin sonu ya evdekilere karışmak yahut
misafirliği uzatmamak değil midir ? Bizim azlıklar, evdekilerine
karışmasını şimdiye kadar hiç bilmediler. Fakat bundan sonrası için
bunun samimi yollarını, biz göstermeden kendilerinin arayıp bulmaları
şüphe yok ki hem onların hem bizim lehimizedir.”
Alın
size apaçık bir tehdit. Ya asimile olun ya gidin şeklindeki busözler,
bana yakın geçmişte Türk Milliyetçisi bir siyasi parti olan MHP’nin,
Türkiye’nin her yerine astığı boy boy ’’Ya Sev Ya Terk Et’’ pankartlarını hatırlattı.
Tesadüfe
bakın ki, Burhan Asaf Belge’nin bunları yazdığı günlerden birkaç gün
önce ise Almanya 3.Reich’ı ilan etmiş, 20 Mart’ta ilk toplama kampını
açmış ve 28 Mart’ta Adolf Hitler Yahudileri ve Yahudi mağazalarını
boykot emri vermiştir.
Burhan
Asaf Belge’ninki gibi yazılar elbette bahsettiğim dergi dışında başka
yerlerde de yayımlanmaktadır. Oluşan tüm bu baskılar sonucunda, Ankara
Yahudi Cemaati Türkçe konuşma kararı alır.
Ancak
bu karar, Yahudileri hedef olmaktan kurtaramaz ve, 1934'te Trakya ve
Çanakkale’de Yahudilere yönelik saldırılar gerçekleşir. 21 haziran
1934'te Çanakkale’de, 28 haziran’da Kırklareli, Edirne, Keşan ve
Uzunköprü’de eş zamanlı başlayan saldırılarla Yahudilerin ev ve
işyerleri yağmalanır. Hahamlara saldırılır, bazı tecavüz olayları
yaşanır.
Ne
enteresandır ki, kitleler ellerinde sopalarla Yahudilere saldırırken,
polis ise saldırganları durdurmak yerine Yahudilere derhal kentleri terk
etme emri verir. Bu arada CHP’nin yerel örgütlerinin saldırılara
karıştığı, vali ve müfettişlerin sessiz kalarak saldırılara destek
verdiği görülür.
1934
saldırıları sonucunda bu bahsettiğimiz kentlerdeki zengin ve yoksul
Yahudiler ya ülke sınırlarına kaçmak zorunda kalırlar ya da İstanbul’a
göçerler. Sözünü ettiğimiz bölgelerde yaşayan yaklaşık on üç bin
Yahudi’den, ilk etapta yaklaşık üç bininin yaşadıkları yerleri tek etmek
zorunda kaldıkları görülür.
Sistematik
bir operasyonla o dönemlerde ticarette etkin olan Yahudilere
yapılanlar acaba ekonominin Türkleştirilmesi hamlelerinden biri midir ?
Bence
fazla düşünmeye gerek yok bu sorunun cevabını, Yahudi vatandaşlarımıza
yapılan bu ırkçı faşizan saldırılar onların insani haklarının gasp
edimesi bir yana, elbette çirkin ancak ne yazık ki başarılı bir ‘’Ekonomiyi Türkleştirme’’, tek tipleştirme operasyonudur.
Devam edecek...
Hoş Kalınız..
11 Mart 2013
Twitter : @cngzkync