15 Eylül 2013

Anadilde Eğitim ve Çekilme


Gündemin en önemli konuları malumunuz üzere çözüm süreci. Elebtte bir anlamda bununla iç içe olan yeni demokratikleşme paketi de. Neredeyse bu konulara dair yüzlerce yazı, yorum, analiz var. 

Yetişebildiklerimizi okuyoruz,dinliyoruz, izliyoruz...

Pakette yer alıp almayacağı netlik kazanmayan, yer alsa dahi ne şekilde yer alacağı merakla beklenen ve benim de bir önceki ve daha önceki yazılarımda da değindiğim ‘’anadilde eğitim’’ hakkının iadesi konusu paketin açıklanması öncesi iyice muamma halini aldı.

Başka bir kaç konu daha var elbette. Geri çekilmenin durdurulması da önemli bir hamle..

Son günlerdeki bu ve bazı gelişmelere dair zihnimde kalan notları sizlerle paylaşmak isterim...

Anadilde Eğitim

Anadilde eğitim hakkının iadesi konusunda ‘’anadilde eğitim ülkeyi böler’’ şeklinde açıklamalara şahit olduk.

Anadilde eğitim için henüz teknik alt yapının yetersiz olduğunu söylemek ve öncelikle bu hakkı gerekli anayasal düzenlemelerle halklara iade ederek, Türkçe dışındaki anadillerde ve MEB dışında kalan eğitim kurumlarında, dilerlerse ve halktan buna bir  talep var ise, okul açılabilme imkanı yasal olarak sağlanarak kamuoyu tatmin edilebilecekken, bu türden yanlış ve sert açıklamalar yapan iktidar kanadının ciddi ve stratejik bir hata içerisinde olduğunu gözlemliyorum.

Ne Kürt halkının ne de diğer Türkiyeli halkların devletten kendi dillerinde okul talep ettikleri söz konusu olmadığı gibi, iktidarın sadece kendisinden önceki yönetimlerin gasp ettiği bu hakkı iade etmesinin Türkiye’nin huzur ve kalıcı barışına çok biyük bir katkı sağlayacağını düşünüyorum.

Eğer bir ülkeyi bir şeyler bölecekse, bunun asla  anadilde eğitim hakkının iadesi değil, o hakkın gaspının devamı ve iade edilmemesinin olacağı kanaatindeyim...

Böyle önemli bir hakkın gaspı, anlaşıldığı üzere bölünme korkusu yaşayanların olduğu bir ülkede en ciddi ve asli bölünme riski olabilir...

Anadilde eğitim ülkeyi böler şeklindeki sözleri ifade eden her kim olursa olsun hatalıdır...

Türkiye Kürtlerinin bu derece önemsediği bir hakkın ''Anadilde Eğitim Ülkeyi Böler'' denilerek üzerinin örtülmesi ve geçiştirilmesi stratejik ve tarihi bir hata olacaktır...

Eli varıp, gücü ve yüreği yetene düşen,  hiç bir komplekse ve ön yargıya yenilmeden,  halklara gasp edilmiş haklarını iade etmektir...

Çekilmenin Durması

Önce PKK nın atanmış komutanlarından Bayık’ın çekilmeyi durduruyoruz açıklaması geldi...

Arkasından BDP’den Demirtaş’ın buna ihtimal vermediği mana ve paralelindeki, KCK den gelen ‘’durdurduk’’ açıklaması sonrası siyaseten ‘’boşa’’ düşmesine neden olan açıklama geldi.

Devamında iktidar kanadından gelen açıklamaları izledik...

Bu noktada Ak Parti ve çevresindeki cenahın, çözüm sürecinde gelinen geri çekilmenin durdurulması konusunu henüz sağlıklı ve doğru anlayıp iyi analiz edemediğini düşünüyorum.

İktidar kanadının, özellikle Öcalan ve örgütü birbirinden ayrıştıran söylemlerle, bir anlamda savunma psikolojisinde analizler yaptığı kanaatindeyim.

Öcalan ve örgütü biribirinden ayrıştıran ifadelerle iktidar tarafından yapılan analizleri stratejik hata olarak görüyorum.

Böyle bir ayrışmayı yanlış analizlerle varsayarak tedavüle sokmanın çözüm sürecinde Öcalan’ı boşa çıkarmaya çalışanlara en azından katkı vereceği aşikardır.

PKK gibi ‘’önderlik’’ ile yönetilen yapılarda, önderliğin inisiyatifi veya yetkilendirmesi olmaksızın hiç kimsenin, hele de böylesine önemli bir tek karar dahi alıp uygulayamayacağının bilinmesi ve unutulmaması gereklidir.

Dolayısıyla iktidar kanadının, ''örgüt önderini dinlemiyor'' anlamında deklare ettiği tüm analizler fevri ve çözüm süreci ve kalıcı barışa gidilmek üzere çıkılan yolda önemli stratejik hatadır.

Çekilmenin durdurulması ile yaşanan hadise, örgütün, eli kulağında açıklanması beklenen yeni demokratikleşme paketi öncesi siyasi bir pozisyon alması ve bunu kendi adına başarı ile yönetmiş olmasından ibarettir.

Ak Parti bu siyasi hamleyi öngörememiştir...

Geri çekilmedeki sayısal oranın beklenenden az olduğunun Ak Parti tarafından ifade edilmesinden sonra yeni paketin açıklanmasının gecikmesinin ve yanlış bulduğum  ‘’anadilde eğitim ülkeyi böler’’ gibi söylemlerin elbette tesadüfi olmadığını düşünüyorum.

Oysa Ak Parti’nin, geri çekilme ile ilgili yaşanan yavaşlama veya durmanın bir süre önce patlak veren ve aynı etkide olmasa da halen devam eden, hatta BDP nin o dönemde eylemlere doğru bir duruşla da katılmadığı  malum ‘’Gezi Eylemleri’’ neticesinde aslında siyaseten doğal olarak gerçekleştiğini, geri çekilmekte olan bir örgütün, Ak Partililerin bile tereddüt ederek acaba iktidar düşecek mi endişesine kapıldığı bir ortamda doğal olarak duraksayacağını ve onların da ne olacağını beklemek durumunda kalacağını görmesi ve bunu göz önünde bulundurarak hareket etmesi gerekirdi.

Bir diğer yandan Rojava da yaşanan gerginlikler karşısında  nereye varılacağı ve PYD ile ilişkilerin ne olacağı, nasıl gelişeceği konusundaki belirsizliklerin sürmesinin, doğal olarak geri çekilmeyi yavaşlatacağını görmesi gerekirdi.

Tüm bunları göz ardı ederek agresif  söylemlerle çözüm sürecinde gerilmeye yol açacak durumlara karşı öncelikle Ak Parti’nin iktidarı ve gücü, başka bir anlamda devleti elinde tutan yapı olarak mani olmaya çalışması gerekirdi.

Ak Parti mani olmak yerine, örneğin geri çekilmedeki oransal azlık üzerinden örgüte yüklenmeyi tercih etmesi sonrası süreçte gerilme kaçınılmaz oldu. Bunları ifade ederken elbette  örgüt kanadının süreçte yapması gerekenleri, deklare edilenlere uygun olarak hatasız gerçekleştirdiğini söylemiyorum.

Ancak ortada genel anlamda, yerel ve bölgesel belirsizliklerin pik yaptığı bir sırada gerçekleşen duraksamanın veya yavaşlamanın, Ak Parti tarafından ‘’olgunlukla’’  karşılanması gerekirdi kanaatindeyim.

Süreci yönetmede, Ak Parti’nin gerginlik doğuracak tavırları kontrol etme eğilimiyle hareket etmesinin, sürecin sıhhati ve başarısı açısından daha yerinde ve daha doğru stratejik tavır olacağını düşünüyorum.

Ak Parti’nin olası bir gerginliği iple çeken süreç karşıtı çevrelere referans olmama konusunda hassas ve stratejik davranamamasının da bir sonucu olarak, hele de seçimlere gidilen bir ortamda, BDP ve örgüt kanadında oluşan siyaseten karşılık verme dürtüsü, örgütü yeni demokratikleşme paketinin açıklanmasına yakın yeni bir siyasi pozisyon almaya sevk ettiğini düşünüyorum.

Örgütün paket öncesi alabileceği siyasi pozisyonu iktidar hesap edememiş, örgüt ve lideri kendi hanesine siyaseten ''kazanç'' sağlamıştır.

Her şey bir yana, silaha geri dönülemez şekilde veda etmiş olan bir örgütün, siyasete giderek daha da iyi angaje olduğu görülmektedir. Bu durum kötü değil, tam tersine ülkenin çatışmasız barış dolu geleceği yakalaması açısından İYİDİR.

Geri çekilmenin durdurulmasının, Öcalan tarafından olası iptalinin, Öcalan'ın önderliğini ve örgüt üzerindeki etkisini pekiştireceği açıktır. Bu durum da çözüm sürecinin sıhhati ve başarısı açısından kötü değil, bilhassa İYİDİR.

Çözüm sürecü açısından telaşa şu an için mahal yoktur, karşılıklı tehditkar açıklamalara ve hatta sıkça duymaya başladığımız, felaket tellallığı türünden analizlere aldırmayın derim...

Bu seferki yazım biraz uzun oldu...Değerli vaktinizi aldım bağışlayınız...

Bu arada Ak Parti’ye fazla yüklendiğimi düşünenleriniz de olacaktır...

Bakın Şeyh Edebali ne demiş...

"Ey oğul! Artık Beysin...
Bundan sonra öfke bize, uysallık sana...
Güceniklik bize, gönül almak sana...
Acizlik bize, yanılgı bize, hoş görme sana...
Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize, adalet sana...
Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize, bağışlamak sana...’’ 


Hoş Kalın
15 Eylül 2013

@cngzkync