Efrin, Kobane, Ciziri bölgelerinin birleşiminden oluşan ve Türkiye’nin Suriye ile olan sınır hattının yaklaşık 750 Km lik bir kısmını oluşturan, bugünlerde adını sıkça duymaya başladığımız bölgenin tamamı Rojava olarak adlandırılır.
Rojava bölgesi genelinde yaklaşık 3 Milyon Suriye Kürdü yaşamaktadır.
Rojava olarak anılan bölgede Kürtlerin yaklaşık üçte ikisi yani 2 Milyon civarı bir nüfus ağırlıklı olarak, genel adı Rojava olan bölgenin Ciziri
olarak anılan ve Derik’ten Serakaniye bölgesine kadar olan doğu
tarafında, yani Irak Kürdistanına yakın tarafında yaşamaktadırlar.
Ciziri bölgesi adını Türkiye sınırları içerisinde yer alan Cizre’den almıştır.
Rojava’nın
Ciziri olarak anılan bölgesi, Türkiye sınırları içerisinde yer alan
Cizre ve Nusaybin’in güneyinde yer alan bölgedir.
Rojava’nın Kobane
olarak anılan bölgesi, Türkiye sınırları içerisinde buluna Suruç
Ovası’nın güneyinde ve sınırın karşı tarafında bulunan bölgesidir.
Yaklaşık 400 Bin Suriye Kürdü bu bölgede yaşamaktadır.
Yine Rojava olarak anılan bölgenin en batısında yer alan bölge ise Efrin olarak anılmaktadır. Efrin olarak anılan bölge Türkiye’nin Kilis yerleşim biriminin güneyinde kalan bir bölgedir.
Bu bölgede de yaklaşık 500 Bin civarında Suriye Kürdünün yaşadığı bilinmektedir.
Rojava’nın
Amudê, Dirbêsiyê, Serêkaniyê, Dêrika, Hemko, Tirbespiyê, Girkê Legê ve
Hesekê kentlerinden oluşan Ciziri bölgesi, aynı zamanda Rimelan adı verilen ve petrol rezervleri açısından oldukça zengin.
Rimelan
bölgesinde yer alan petrol rezervlerinin tüm Suriye genelindeki petrol
rezervlerinden daha fazla olduğu da bilinmektedir.
Yukarıdaki demografik ve coğrafik bilgileri bölgeyi daha iyi anlamak için kısaca aktarmaya çalıştım.
Coğrafik
ve demografik durum dışında Rojava bölgesini bugünlerde önemli kılan en
önemli konu ise elbette Özgür Suriye Ordusu’nun bir kolu olan ve El
Kaide bağlantılı olduğu söylenen Al Nusra grubu ile Rojava geneline
hakim ve etkin güç olan PYD yapısı arasında yaşanan çatışmalar.
Çatışmalar,
başta Suriye Kürtlerine can kayıpları ile birlikte büyük acılar
yaşatırken, bölgede yaşayan tüm diğer ülke sınırları içerisindeki
Kürtleri de yakından ilgilendirmekte ve endişelendirmekte.
Silah
gücü ve sayıca PYD den daha güçlü olan diğer yapıların katliam boyutuna
vardığı iddia edilen saldırıları karşısında, belki de sırf bu güçler
(Al Nusra vs) zaten Esad yönetimine muhalifler ne yaparlarsa yapsınlar
yeter ki Esad’ı yıpratsınlar düşüncesi ile, ne ABD’nin ne de AB’nin
herhangi bir tepki göstermemiş olması ise dikkat çekici.
Türkiye’nin
bu son gelinen noktada nasıl bir politika izlediği ya da izleyeceği ise
henüz netlik kazanmadığı gibi, gelinen son çatışma ortamının
Türkiye’nin pek de arzuladığı bir durum olmadığını düşünüyorum.
Bu
düşüncem elbette iyi niyetli bir yaklaşım sonucunda vardığım kanaati
ifade etmekte, yoksa tabiidir ki benim düşündüğümün aksi de pekala
farklı bir politika ve strateji çerçevesinde bölgede uygulanıyor
olabilir.
Türkiye’nin,
Rojava’daki Kürtlerin yaşadığı saldırılar sonrasında kendi ülkesindeki
Kürtlerin tedirginlik ve endişelerini giderecek bir takım adımlar
atmasının aciliyeti her geçen gün artmaktadır.
Türkiye’nin
iletişim halinde olduğu tüm taraflar ile son zamanlarda giderek
yoğunlaşan bu çatışmaları sonlandıracak bir takım görüşmeler yapması ve
hızlı adımlar atmasının, halen Türkiye’de devam eden çözüm sürecinin de zarar görmemesi adına hayati önem taşıdığı kanaatindeyim.
Bilindiği
üzere Türkiye, Suriye noktasında Esad muhalifleri ve PYD ile de temas
halinde ve kamuoyuna yansıdığı kadarıyla Esad muhalifi çatının altında
yer alan tüm oluşumlarla da eş zamanlı iletişim halindedir.
Türkiye’nin
bu iletişim gücünü bölgede yaşanan çatışmaları sonlandırrmak adına
kullanması ve Suriye Kürtlerini ciddiyetle ve samimiyetle ‘’sahiplenmesi’’, hem Türk-Kürt ittifakının geleceği, hem de kendi içinde yürüttüğü çözüm sürecinin sağlıklı yürümesi adına hayati önem taşımaktadır.
Belki de Türkiye için, daha önceki yazılarımda bahsettiğim Kırmızı Çizgi sendromlarından vazgeçmesinin tam da zamanı gelmiştir.
Türkiye’nin
sadece PYD ekseninde kalmaksızın ve Türkiye kamuoyunda PKK Suriye’de
devlet kuruyor algısına teslim olmaksızın, tüm Suriye Kürtlerini
kucaklayacak bir politika ekseninde bölgedeki Kürtlerle hızla daha da
yakınlaşması gerektiğine inanıyorum.
Zira sonu kalıcı barış ile taçlandırılabilecek bir çözüm süreci ve sonrasında da, daha sağlam bir zemine oturacağına inandığım Türk-Kürt ittifakının, hem Türkler hem de Kürtler için aydınlık ve huzurlu yarınların dinamosu olacağı kanaatindeyim.
Irak Kürdistanı ile bugün geldiğimiz muhteşem win-win
ilişkisini, Suriye Kürtleriyle de pek ala kurabilir ve güneyimizde
yeniden oluşacak sıır komşumuzu kendimiz tercih edip belirleyebiliriz.
Sanırım şimdi karar zamanı....
Yeni güney komşumuz Irak sınırımızdaki gibi yine kadim dostlarımız Kürtler mi olmalıdır ?
Yoksa El Kaide bağlantılı olduğu iddia edilen farklı güç ve yapılar mı olmalıdır ?
Hayırlısı diyelim...
Hoş Kalın
09 Ağustos 2013
@cngzkync