Günlerdir
kendimce yazıp duruyorum, bundan önceki son altı yazımda derin ve
paralel devlet yapılanmalarından başlayarak, İstanbul için
tasarlandığını düşündüğüm bazı ‘’operasyonel’’
ihtimaller üzerinde durmuştum. Dilim döndüğünce, kalemim yettiğince
olası gördüğüm ihtimallere dair değerlendirmelerime, dolaşımdaki bazı
kulis değerlendirmelerini de ekleyerek, muhtemel gördüğüm tehlikelere
dikkat çekmeye çalışmıştım.
Şimdi
birlikte bugünlerde yaşadığımız Gezi Eylemleri olarak adlandırılan,
ancak masum bir eylem noktasından hızla uzaklaşıp farklı ve şiddet
içerikli bir kaosa dönüşen olayları anlamaya çalışalım. Her zamanki gibi
doğrulara doğru, yanlışlara yanlış deme düsturu ve her koşulda
hakkaniyet duygusunu asla elden bırakmadan.
Başarabildiğimizce elbette, Yaradan mahcubiyet vermesin...
Taksim Projesi...
Taksim’deki
meydanın yayalaştırılması ve trafiğin yer altına alınmasını, meydanın
yeniden düzenlenmesini, tarihi Topçu Kışlasının birebir aynısı olmasa da
yeniden yapılmasını, hatta Erdoğan’ın son açıklamaları ile daha da
belirginleşerek, Taksim’e bir Cami ve Kilise yapımını da öngören,
AKM’nin yıkılarak yeniden yapılmasını da kapsayan oldukça farklı fazları
olan kapsamlı bir proje.
Ağaç Kesimi ve AVM Karşıtı Protesto...
Yukarıda
bahsettiğim projenin fazlarından biri olan Gezi Park alanın yeniden
tanzimi ve Topu Kışlası yapımı noktasında aslında uzun zamandır sivil
platformlar tarafından dile getirilen bir itiraz söz konusu. İtirazın
ana konusu Taksim’e tarihi Topçu Kışlasının bir AVM içeriği ile
yapılmaması ve bu esnada da Gezi Park alanında yer alan ağaçların
kesilmemesi. Bu itirazı dile getirmek için ortaya konulan, başlangıçta
kendi içinde haklı gerekçelere dayandığı da rahatlıkla söylenebilecek,
demokratik bir hak olan doğal bir protesto.
İletişimsizlik...
Protestocular
ve protestonun muhatabı olan başta İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile
bir türlü oluşturulamayan iletişim nedeniyle gerilen taraflar.
Protestoculara bireysel anlamda bazı siyasetçilerin de katılması ile
artan desteğe rağmen, kulak verilmemesi ve iletişimsizliğin devam
etmesi.
İstanbul’u
yönetenlerin bu derece kapsamlı ve büyük projesini sağlıklı bir şekilde
başta projeye itiraz eden protestocular dahil topluma gerektiği gibi
anlatamaması. Otobüsün rengini, vapurun modelini kolayca şehirde
yaşayanlara sorarak karar verebilmiş bir yönetimin, ne hikmetse böyle
kapsamlı bir projede kentlinin katılımını sağlama yönünde bir irade
göstermemesi.
Pasif Eylemciye Tuhaf Müdahale...
Protestocular
lehine artan vatandaş ve siyasetçi desteği nedeniyle daha da çok ses
getirmeye başlayan bir protesto hareketinin, toplumun diğer kesimleri
tarafından duyulmaya başlamasına rağmen,kenti yönetenlerin tuhaf bir
inatla, protestocuları adeta yok sayan garip tutumu ve sonrasında da
demokratik bir hak olan ve başlangıçta şiddet içermeyen ‘’itiraz sesini’’ bastırmak için, kenti idare edenlerin polis kuvvetlerini devreye sokması.
Adeta
kartopu gibi yuvarlanarak, iletişimsizlik ve inatlaşma ile büyüyen bir
protesto grubu ve gerginleşen ortam sonrası, sabahın kör vaktinde, pasif
eylem durumunda olan, kimi kurduğu çadırda uyumakta olan, kimi kitabını
okuyan, müzik dinleyen, arkadaşlarıyla sohbet eden protestocuya,
daracık Gezi Parkı alanında, akla mantığa sığmayacak bir zamanlama ve
orantısız bir güç kullanımı ile gelen müdahale.
Tazyikli
sudan ve biber gazından kaçışan, bir çoğu bir şekilde yaralanmış,
genci, yaşlısı, kadını, erkeği ile panik halinde insanlar. Müdahale
edeni ile, müdahale edileni ile çoğumuzun ekranlardan dehşete düşerek
izlediğimiz insanlar, bizim insanlarımız.
Başarısız Kriz Yönetimi...
Demokratik
hakkını kendince haklı gerekçelerle kullanarak protesto eden
vatandaşlar ile, görevi gereği emir kulu pozisyonundaki, senin benim
gibi evine, çoluğuna çocuğuna ekmek götürme derdindeki polisimizin karşı
karşıya gelmesi. Başlangıçtan itibaren iletişimsilik, inatlaşma ve
sonrasında oluşan gerginlik ve nihayet adına kriz diyebileceğimiz ortam
noktasında başta kenti idare edenlerin başarısız kriz yönetimi.
Kenti
idare edenlerin başarısız kriz yönetimine tuz biber mahiyetinde, bir
anlamda yerel yönetimine sahip çıkma babında da okunabilecek, ülkeyi
yönetenlerden gelen, ancak yine de bir çoğumuzun hala anlamakta
zorlandığı, inatçı ve sert açıklamalar.
Şiddet
dozu artan eylemler sonrasında bir anlamda kendine gelen ve nihayet geç
kalınmış da olsa iktidar kanadından gelen toparlıyıcı, hatalarını kabul
eden, mesajları aldığını ifade eden, gerekli konularda özür bildiren
birinci ağızdan yeni açıklamalar. En başta eylemler daha başlamadan
yapılması gerektiği gibi protestocular ile kurulan görüşme ve diyalog
ortamı.
Krizi Fırsata Dönüştürenler...
Burya kadar ‘’hata’’
olarak tanımladığım ve kısaca farklı başlıklarda anlatmaya çalıştığım
konular sonrasında ister istemez oluşan kriz ortamını fırsata çevirmek
için, uzunca bir süredir pusuda bekleyenlerin gözü dönmüş bir coşku ile
sahada yerini alması.
Taksim’den
taşan kalabalıklar, yüzlerce kamu malına zarar verecek boyutta
gerşekleşen bir şiddet ve kentin değişik semtlerinde ve başka illerdeki
protesto eylemlerinde adeta cirit atmaya başlayan, bugünlerde emniyet
birimlerince sayıları 1000’e vardığı ifade edilen yabancı istihbarat
elemanları ve provokatörler.
Masum
ve kısmen haklı denilebilecek bir protesto eyleminin hızla boyut
değiştirmesi ve çevreci bir eylem sıfatından uzaklaşarak, tamamen
iktidar karşıtı ve şiddet içeren bir boyuta ulaşması. Eylemlerin geldiği
bugünkü boyutta öncelikle partiler bazında siyaset kurumlarının ve STK
ların eylemler karşısında lehte ya da aleyhte pozisyonlarını belirleme,
güncelleme girişimleri.
Eylemlerin Güncel Tarafları...
Bugün gelinen noktada, bir tarafta iktidar karşıtı olarak,dikkat çekici bir hızla,’’ masum’’
bir eylemden devşirilmiş, iktidar karşıtı olan yerli ve yabancı bir çok
odaktan teşekkül eden bir cephe ve diğer tarafta da tek başına bu cephe
ile baş etmek durumunda kalan bir iktidar olduğunu düşünüyorum.
Peki
kimlerdir bu pusuda bekleyip durumu fırsata dönüştürmek için harekete
geçen ve bir anda aynı paydada normal koşullarda aklın reddedeceği bir
şekilde birleşip cephe oluşturanlar ? Neden şimdi harekete geçtiler ? Bu
sorulara benzer zihinlerimizde oluşan diğer sorulara da yanıt bulmak
için, gelin bir kısmının cevabı içinde saklı bazı sorular sorup
cevaplarını hep birlikte düşünelim ve bulalım.
Cevap Arayan Sorular...
1- Erdoğan’ın
ABD ziyareti sonrası yurda döner dönmez, Emniyet İstihbarat ağırlıklı
olarak yaptıpı tasfiyelere en çok hangi medya kuruluşları itiraz etmiş
rahatsızlık ve eleştiri bildirmiştir ?
2- Sabahın köründe pasif eylemciye yapılan orantısız güç içeren müdahalenin sorumluları tam ve net olarak kimlerdir ?
3- Müdahale emrini uygulamak durumunda kalan polis memurları ve lokal yetkililer bu emirleri gönül rızasıyla mı uygulamışlardır ?
4- Proje
ile ilgili olarak çok önceden yapılan itiraza, Yargı’nın verdiği
yürütmeyi durdurma kararı neden eylemcilere yapılan sert müdahale ve
olayların büyümesinden hemen sonra çıkmıştır ?
5- Eylemi fırsat bilerek kalabalıklara karışan yerli ve yabancı unsurlar kimlerdir ?
6- Önümüzdeki günlerde karar aşamasında olan Ergenekon davasının olayların bu noktaya gelmesinde etkisi var mıdır ?
7- Özellikle
28 Şubat soruşturmasının medya ve sermaye dahil sivillere uzanacağının
bilinmesinin, olayların bu derece büyümesine etkisi olmuş mudur ?
8- Başlangıçta pasif ve samimi olan bir eylemin bu boyutlara taşınmasında yaklaşan genel ve yerel seçimlerin rolü nedir ?
9- İktidarın
HSYK ve Anayasa Mahkemesinin yapısında yeni ve köklü bir takım
düzenlemelere gideceğinin konuşulduğu günlerde, bu düzenlemeden
rahatsızlık duyacak çevrelerin bu eylemlerin tırmanmasında rolleri olmuş
mudur ?
10- Bazı
medya kurluşlarının bugünlerde farklı sermaye gruplarının yönetimine
geçmiş olmasının eylemlerin hızla boyut değiştirmesi ve büyümesi ile bir
ilgisi var mıdır ?
11- 28
Şubat darbe girişimi öncesi faaliyetlerine başlayan BÇG adındaki
kuruluşun finansmanı için bir finans havuzu kurulmuş mudur ? Kurulmuş
ise bu havuza maddi kaynak aktaranlar kimlerdir ?
12- En itidal beklenen anda daha da sertleşerek, ‘’Taksim’de AKM yi yıkıp yeniden yapacağız, Taksim’e bir Cami de yapacağız, Kilisenin önünü de açacağız’’
diye seslenen Başbakan’ın sözlerinin hedefinde kimler vardır ? AKM,
Cami ve Kilise söylemi sembolik yapılar üzerinden anlamlı bir mesaj ve
kendisine karşı oynanan kirli tezgahı fark eden Başbakan’ın örtülü resti
midir ?
13- Samimi
ve çevre bilinci olan protestosunda bu manada haklı bulduğum eylemci
kardeşlerimizi tenzih ederek son sorumuzu soralım. Kendisine karşı iç ve
dış destekli olarak kurulan şer cephesini ve çekilen kılıçları fark eden bir liderin, bu meydan okuma karşısında ‘’uslub’’ hassasiyeti göstermesi ve yumuşak davranmasını beklemek ne derece doğru bir beklenti olur ?
Welhasıl-ı Kelam
Gezi protestolarıyla başlayıp büyüyen olaylardan toplum adına çıkarılacak dersler elbette vardır.
Samimiyetle
Taksim deki projeye şiddet kullanmadan karşı durup protesto edene,
Taksim’de mıntıka temizliği yapan gönüllülere EYWALLAH.
Sabahın
köründe çoğu uyku halindeki pasif eylemciye orantısız güçle müdahaleye,
halkın beklenti ve taleplerini yok sayan ve katılımı engelleyen bir
yönetim anlayışına, derdini protestosunu şiddet kullanarak ifade etmeye,
projeye muhalefet ederek ağaca ve çevreye samimiyetle sahip çıkanların
arkasına sığınıp, beceremediği siyaset için kazanç devşirmeye ve darbe
çığırtkanlığı yapmaya HAYIR.
Emin olunuz ki ‘’her işte bir hayır vardır’’
sözündeki gibi, Gezi Eylemi de hep birlikte yaşadığımız tüm iyi ve
kötüleriyle adım adım gelişmekte olan demokrasimize çok şey katmıştır.
Direniş,
hak arama, protesto ve siyaset kültürümüz kendini test ederek,
nihayetinde en doğru olanı bularak gelişmeye devam etmektedir.
Unutmayalım...
Hepimiz Aynı Gemideyiz...
Hoş Kalın
05 Haziran 2013
@cngzkync