CHP’nin AKP ile bir koalisyon hükümeti oluşturma çalışmalarının tabir yerinde ise fiyasko ile sonuçlanmasının ardından, CHP’de iç dinamiklerin hareketlendiğini, açıktan olmasa da cep telefonlarının sessiz/titreşim moduna benzer şekilde kurultay hazırlıklarının başladığını söyleyebiliriz.
Kulisler ve parti içinden yansıyan bazı haber ve bilgilere göre Kılıçdaroğlu'nun karşısına kurultayda üç rakip çıkması bekleniyor.
Bu
isimlerin, henüz herhangi birinin adaylığını beyan etmiş olmaması
nedeniyle kesin olmamakla birlikte, Muharrem İnce, Metin Feyzioğlu ve
Deniz Baykal olması bekleniyor.
İnce’nin şansı...
Bu
isimlerden İnce, daha önce de Kılıçdaroğlu’na karşı rakip olmuş ancak
bildiğiniz üzere kazanamamıştı, bazı milletvekilleri ile toplantılar
yaptığı ve Kurultay isteğinde bulunacağı konuşuluyor ancak bana göre bu
kurultayda da İnce’nin Kılıçdaroğlu’na karşı pek bir şansı yok.
Feyzioğlu ve Baykal’a karşı Kılıçdaroğlu’nun yanında yer alması bence
hem CHP hem kendi siyasi kariyeri için daha hayırlı olacaktır.
Feyzioğlu’nun şansı...
Üç
isimden bahsederken Feyzioğlu’nu da belirtmem elbette haber ve
kulislerde adının geçmesi nedeniyle, bir süredir Anadolu’yu karış karış
gezdiği ve genel başkanlık için delegelerden destek aradığı konuşuluyor
ancak açıkça ifade etmek gerekirse ben onun da Kılıçdaroğlu’na karşı
başarılı olabileceğini düşünmüyorum.
Bilemediklerim...
Baykal’ın
Kılıçdaroğlu’na karşı muhtemel aday olarak adının geçmesi ise bence
Kılıçdaroğlu tarafından dikkatlice üzerinde durulması gereken bir konu.
Baykal’ın
siyaset tecrübesini ve adının kendisini bildik bileli CHP içi
hizipleşmelerde geçtiğini ülke siyasetini takip eden çoğunuz zaten
yakından bilirsiniz.
Şu
sıralar Kılıçdaroğlu, keşke Baykal Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmek
istediğinde bu görüşmeye hayır deseydim diye düşünüyor mudur
bilemiyorum.
Ya
da bir şekilde hem Erdoğan ile görüşmesine müsade ederek hem de
Baykal’ı TBMM Başkanlığına CHP adayı olarak gösterdiklerinde, Baykal
isminin yeniden parlatılmasına bizzat imkan verdiğinde Kılıçdaroğlu’nun
aklından geçen neydi onu da bilemiyorum.
O
görüşmenin netice almayacağını önceden biliyor idiyse, ilaveten
Baykal’ın TBMM adayı gösterilse bile kazanamayacağı için ismen
yıpranacağını mı hesap etmişti bunu da bilemiyorum.
Kılıçdaroğlu’nun
toplumun son genel seçimde oluşturduğu %60’lık muhalefet bloğunun
sadece Bahçeli eliyle değil Baykal tarafından da iki koldan
dağıtılmasından rahatsız olup olmadığını da bilemiyorum.
Ne çok şey bilmiyormuşum...
Sarıgül’ün durumu...
Sarıgül’ün
parti içindeki yükselişini ve kendisine genel başkanlıkta siyasi bir
rakip olmasını engellemek için, onu İstanbul Belediye Başkanlığını
kazanamayacağını düşünerek mi aday olmasına razı olmuştu, bunu da
bilemiyorum
Bence
Sarıgül ile ilgili Kılıçdaroğlu’nun bahsettiğim anlamda orta vadeli bir
planı ve öngörüsü vardı ve bunda başarılı oldu. Sarıgül’ü en azından
şimdilik ekarte etti diyebiliriz.
Baksanıza,
Sarıgül’ün şu sıralar nerelerde ne yaptığı medyaya da pek yansımıyor ve
neredeyse adı kamuoyunda iyice unutulmak üzere.
Baykal kolay lokma mı ?
Baykal’ın
Kılıçdaroğlu için kolay bir rakip olduğunu ve yukarıda bahsettiğim o
iki muhtemel ama sadece tahminimden ibaret olan senaryolarla bile,
Baykal’ın CHP içi genel başkanlıkta Kılıçdaroğlu’na ciddi rakip olmaktan
düştüğünü söylemek mümkün değil.
Baykal’ın
uzunca bir süredir Antalya’nın güvenlikli ve lüks sayılan bazı
restoranlarında CHP delegeleriyle düzenli toplantılar yaptığı, muhtemel
bir erken seçimde milletvekili adaylığını kesinleştirmek için
çalışmalarına devam ettiği söylenmekte.
Saray-Baykal Yakınlaşması
Benim
kişisel gözlemlerimden çıkardığım sonuç, edindiğim izlenim, Saray’ın
toplum tarafından pek bilinmeyen ve resmen açıklanmamış özel bir
danışman kadrosunun olduğu ve bu sayıca az ama kendince etkin bürokratik
ekibin, kamuoyunda tartışmalara yol açan Baykal-Erdoğan görüşmesinin de hazırlayıcısı olduğu yönünde.
Bana katılırsınız veya katılmazsınız ama ben bu ekibin hem HDP-Demirtaş saldırılarıyla HDP’yi siyaseten dizayn etme
çabası içerisinde olduğunu, hem de CHP’de bir Baykal alternatifi
oluşturarak Kılıçdaroğlu’nu saf dışı bırakma ve CHP’yi de siyaseten
yeniden dizayn etme çabası içerisinde olduğunu düşünüyorum.
Hatta
bu projelerini uzunca bir süredir yürüttüklerini, zaman zaman bu konuda
yoğunlaştıklarını ancak gündeme paralel olarak da bazen ağırdan
aldıklarını ama ısrarla devam ettirdiklerini gözlemliyorum...
Baykal’ın bu ekip ile olan samimi ve yakın ilişkileri olmasaydı, sizce umulmadık ve süpriz şekilde gerçekleşen o Baykal-Erdoğan görüşmesi, Erdoğan’ın meydanlarda Baykal hakkında çıkan bir kayıt nedeniyle ‘’o kasetler özel değil, genel genel’’ demiş olmasına rağmen gerçekleşebilir miydi ?
Baykal’ı bu görüşmeye razı eden sadece o ‘’ekiple’’ olan samimiyeti dostluğu arkadaşlığı vs olabilir miydi ?
Baykal’a
bu görüşmede şahsen ve siyaseten kendisini memnun edecek ne vaadedilmiş
olabilirdi ? Veya siyasi ikbal vaadi ihtimalleri bir yana, artık siyaset rotaları kesişmiş olabilir miydi ?
Düne kadar kolkola, bir dediklerini iki etmeden yağan yağmurda beraber yürüdükleri ‘’cemaat’’i bir numaralı ‘’düşman’’ ilan ederek Kırmızı Kitaba yazdıranların, dünde düşman ilan ettikleri ama sonradan ‘’kumpas’’ diyerek düşmanlıklarını geri çektikleri ‘’ergenekon’’ denilen yapı ile bugün hemhal olması, aynı rotaya girmiş olması mümkün olabilir miydi ?
Kim bu ekip ?...
Bazılarınızın, ya hu bu bahsettiğin ‘’örtülü ekip’’ kimlerden oluşuyor diye sorduğunuzu duyar gibiyim, elbette burada varlığından bahsettiğim ekip hakkında atıp tutuyor değilim, evet var öyle bir ‘’ekip’’ ama ekibin kimlerden oluştuğuna dair bilgi paylaşmanın şu an için önemli olduğu kanaatinde değilim.
Zira
ne yapmak istediklerini bilmek, tahmin etmek, ne yapabileceklerini
öngörmeye çalışmak bence onların şahsen kim olduklarını bilmekten çok
daha önemli bir husus.
Baykal ve Erdoğan’ın duruşları ?
Hatırlarsınız değil mi ?
Baykal, Ergenekon soruşturmalarının avukatı, Erdoğan ise savcısı olduğunu haykırmışlardı bir zamanlar...
Bana kalırsa Baykal’ın Ergenekon avukatlığı duruşunda bir değişiklik olduğunu söyleyemeyiz, gelelim Erdoğan’ın duruşuna,
Orduya karşı ergenekon ve benzer davalarla ilgili yapılan ‘’kumpas’’ açıklamalrı, davalarının kapanması, tahliyelerin beraatlerin gerçekleşmesi, asker ile Erdoğan ilişkilerinin ‘’normalleşmesi’’, Harp Akademilerinde bir tür ‘’özür beyan etme’’ seansının gerçekleşmesi, komutanlara madalya törenleri.....
İnsan
düşünmeden edemiyor, yoksa Baykal ve Erdoğan artık bu davaların sona
ermesi ile birlikte aynı siyasi eksende ve aynı siyasi hatta mı
buluştular da tüm bu ikili ‘’muhabbetler’’ bugünlerde vuku buldu ?
Hem baksanıza, eskiden beri askerin karşı durduğu Cemaat, artık Erdoğan ve AKP’nin de karşıt olduğu bir yapı...
Karşıtlıklar nasıl ortaklaştı ki sizce ?
Kim ne demişti ?
Baykal’ın şu sözlerine bakın ; ‘’Ben seçilseydim bir koalisyon kurulmuştu. Erdoğan koalisyondan yanaydı’’
Nasıl
emin olabiliyor ki koalisyon kurlacağından henüz ne yetkilendirilmiş
biri ve dolayısıyla görüşmeler de yokken ve henüz başlamamışken ?
Koalisyon
adına görüşmedim diye açıklamış olmasına rağmen sonradan nasıl bu
sözleri söyleyebiliyor ve koalisyon hakkında bu derece emin
konuşabiliyor ?
Burada hemen aklıma Bahçeli’nin geçen gün söylediği şu sözler geliyor ;''Sayın Deniz Baykal olmasaydı, Erdoğan olmazdı, AKP olmazdı''
Aslında evet, bu noktada Bahçeli haksız sayılmaz, Erdoğan'ın Basbakanlık yolunu açan gerçekten de Baykal değil miydi ?
Baykal’ın 23 Temmuz’da koalisyon görüşmeleri devam ederken sarf ettiği şu sözleri de ilginçtir ; " Bütün koalisyon görüşmeleri bir tiyatrodan ibarettir"
Sormazlar mı adama ?
Sen
Erdoğan’ın koalisyon yaptırtmama ve erken seçim kararı aldırma
planından haberdar mısın da kendinden bu kadar emin konuşabiliyorsun ?
Ahmet Hakan’ın Baykal ile yaptığı röportajda yer alan şu sorusuna ve Baykal’ın cevabına bakın ; “Deniz Bey, Ahmet Davutoğlu kapınızı çalsa ve ‘Gel bizim kurduğumuz seçim hükümetinde bakan ol’ dese... Ne cevap verirsiniz?”
Baykal’ın cevabı şöyle ; "Bir
teklif yapılır ise elbette bir cevap verilir. Ama henüz yapılmamış bir
teklife cevap vererek siyaset yapmayı, kendi siyaset anlayışıma da,
siyasi nezaket kurallarına da uygun görmüyorum."
İnsan düşünmeden edemiyor, başaramadı ama eğer Baykal AKP’nin ihtiyacı olan 18-20 milletvekilini Saray’a sunabilseydi acaba bugün ülke yönetiminde hangi pozisyonda olurdu...
Bu ‘’ekip’’
dediklerimin, ellerindeki tüm devlet imkanlarına rağmen öyle
çekinilecek korkulacak bir yanları olmadığını, siyaseten ahım şahım bir
başarı icra edemediklerini de belirteyim...
Beceriksiz
başarısız olmalarına rağmen özellikle Saray’ın başkaca bir alternatifi
olmadığından ve Gezi olayları ile başlayan ve 17-25 soruşturmaları ile
iyice çaresiz kalan Saray ve AKP’yi bir anlamda teslim alan bu ekibin her gün yeni bir ‘’oyun’’ icrasıyla karşılaşacağımız aşikar elbette...
Saray ve AKP’nin
siyaseten herhangi bir vizyonu kalmadığından, belki de zaten hiç var
olmadığından bu ekibin önerileriyle kör topal da olsa yollarına devam
etmeye çalışıp duracaklar.
Lakin,
Elinde
tüm devlet imkanları bulunan ve istihbarattan, iletişime, medyaya geniş
bir alandan direkt faydalanma ayrıcalığına da sahip olan bu ekibin
siyaseti dizayn çalışmalarını hafife almanın da gereği yok...
Özetlemek gerekirse,
Eski Devlet(AKP)-Saray-Baykal ilişkisi bu kadar derunileşmişken, Kılıçdaroğlu’na DİREN demekte haksız mıyım ?
Hoş Kalın
@cngzkync