Olimpiyat...
Türkiye halklarını almış bir ‘’olimpiyatlarda madalya dahi alamadık’’ şikayetidir gidiyor...
Ya hu kardeşim alamadıysan alamadın, hem zaten olimpiyatlarda verilen altın madalyaların %1,34 ü altın madeni içeriyormuş..... Gümüş ve bronz madalyayı hangi madenlerden yapmışlardır artık var sen düşün bi zahmet...
Eh bu çakma madalyaları alıp n’apacaksın ey zeki çevik ve akıllı sporcu kardeşim ? Bildiğin teneke işte.. boşver uğraşma..
Bu
tenekeyi alabilmek için bu kadar tantanaya, yeni kreasyon kıyafetlere,
kıyafet tanıtımlarına ve buna benzer bir dizi masrafa gerek var mı ?
Gerim gerim bir ülkenin vatandaşları olarak bir de bu konuda strese girmeye gerek var mı ?
Bu konuya benim ‘’Milli Ekonomik Bakışım’’
der ki ; Türkiye artık elin ülkesine gidip altın madalya almak için
uğraşarak, başını gereksiz ağrıtıp, sonunda da böyle mahçubiyetler
yaşayacağına, kendi madalyasını artık kendi üretmelidir.
Devlet madalya üretimini teşvik edici önlemleri acilen almalıdır.
Damacana...
Maşaallah ne güzel, artık medya sağlık konusunda pek duyarlı.
Medya artık göz yaşartacak derecede hassas, humanist, sağlıklı yaşam gurusu, anti-menfaatperest, ilkeli ...
Medya artık topluma çaktırmadan, birilerine fayda sağlamayacak kadar etik duruşlu ve ahlaklı...
Merak şu ;
Sağlık
Bakanlığı ya da ilgili kurumlar tarafından, Türkiye’de artık ne zaman
plastik kökenli damacana kullanımı yasaklanacak veya kısıtlanacak ?...
Bu yasaklama vesile ile cam damacanaya ne zaman yürü ya cam damacana denilecek ?..
Dilek şu ;
Bir an önce bu meraklar giderilsin ki, artık içtiğimiz suyu kana kana şüphesiz huzurla içebilelim... ne dersiniz ?
Davulcu....
Arkadaş
enteresan bir ülkeyiz, sahura insanları uyandırmakla görevli bir
davulcu kardeşimiz bile bu ülkede provokasyon yaratabilecek kabiliyette.
Farklı
bir açıdan baktığımda, bir davulcunun bu derecedeki toplumsal etkisi ve
gücü insanda hayranlık uyandırmıyor değil.. Vur tokmağı davula ve
yüzlerce insanı galeyana getirebil... helal walla ne diyim..
Davulcularla ilgili olarak bir başka özenilesi ve bende hayranlık uyandıran durum da sahip oldukları eşsiz özgürlükleri.
Düşünsenize,
gecenin bir yarısı hemen hemen herkesin uyuduğu bir saatte, kaygısızca
tokmağını davula gümbür gümbür vurabiliyorsun... ve üstüne de para
alıyorsun.
Davulcular
aynı zamanda toplumun en stressiz bireyleri olmalılar, onca davula
vurmak elbette bir deşarj vesilesi oluyordur kanaatindeyim.
Davulcular özgürlüğün tanımını yeniden yapıyorlar aslında... Şöyle ki ; ‘’Özgürlük : tokmağını davuluna dilediğin zaman dilediğin kadar vurabilmektir.’’
Özgür ve özgürlükçü davulculara selam olsun...
Nota...
Davutoğlu’nun planlı ve programlı Erbil ziyareti ve bu esnada yaptığı ‘’kaçamak’’ Kerkük ziyareti ve buna paralel gerçekleşen İç Politik Kerkük Romantizmi sonrası, Irak Hükümetinden gelen Nota.
Barzani’nin ayağına gitmekle eleştirilen bir dış işleri yönetiminin, bu devlet ve hukuk tanımaz ‘’kaçamağı’’ adeta durumu dengelemek adına atılmış usta bir adımdı.
Yetmişbeş
yıl sonra Kerkük’e giden ilk dış işleri bakanı olma ünvanı, umarım
ülkemize ve şahsında dış işleri bakanımıza önemli değerler katar.
Bu tarihsel ‘’önemli’’ gerçekle yüzleşince aklıma hemen, ülkemin Tapu Kadastro Genel Müdürünün acaba kaç yıldır Kerkük’e gitmediği geldi.
Sadece
o mu ? Tabii ki Tarım Bakanının, Spor Bakanının, ve hatta Kerkük
dışarda bir mahal olsada, İç İşleri Bakanının da kaç yıldır Kerkük’e
gitmedikleri sorusu aklıma geldi.
Bu ‘’...bilmem kaç yıl aradan sonra’’ tespitleri önemli bir ‘’şey’’ sevgili arkadaşlar..
Irak Devleti ve Maliki yönetimi bu ‘’kaçamağı’’ fırsat bilip hukuken haklı notasını verirken aklıma bir şey daha geldi.
İkidebir
haklı diyorum ancak burada şunu belirtmekte fayda var, hükümetimiz ve
Irak hükümeti arasında bu konuda bir iletişim hatası olma durumu da söz
konusu. Ömer Çelik’in ‘’bildiklerini bilmiyorlar’’ şeklinde bir açıklaması da var.
Davutoğlu Irak ta misafir komşu ülke dış işleri bakanı hükmündeyken, bu notayı vermeyi işgüzarca
uygun gören Irak Devleti ve Mal iki, acaba malum müttefikler demokrasi
getirmek adına ülkelerine davetsiz geldiklerinde hangi notayı
kendilerine vermişlerdi ?
Aldığımız
bu notada hukuken Irak tarafı her ne kadar haklı olsa da, vicdanen
müzik notaları arasında, bir anlamda yokluğu/sessizliği ifade eden ‘’s’’ hükmündedir.
Haa..
bu alınan notadan sonra herhangi bir bakanımız Kerkük’e artık bir daha
kaç yıl sonra gider, bu da artık önemli bir soru oldu sanırım....
Ben soruyu sordum sayınız ve cevabı da bi zahmet siz veriniz...
MYK ve MKYK......
Ak
Parti MYK ve MKYK ları pek bir şenlikli geçmeye başladı farkında
mısınız ? Aslında bu noktada iki anekdot aktararak durumu
özetleyebiliriz....
Birisinde tarafların biri diğerine ‘’siz galiba parti programımızı okumadınız’’ demiş ve ‘’benim okumama gerek yok ki zaten ben yazdım o programı’’ cevabı almış idi....
Diğerinde
ise, Taraf Gazetesinin haberine göre, İşkence ve tecavüzden mahkûm
polis şefi Sedat Selim Ay’ın terfi ettirilerek İstanbul Emniyet Müdür
Yardımcılığı’na atanmasına AK Parti’li kadın üyeler şunları ifade
etmişti.
Ayşe Böhürler ; “Atamayı doğru ve insani bulmuyorum”
Nursuna Memecan ; “Okuyunca tüylerim diken diken oluyor”
Mine Lökbeyaz ; “İşkenceyi kabul etmiyoruz”
Bu
tepkilere gelen cevaplar ne mi oldu ? Boşverin şimdi bunları ama bilin
ki Ak Parti MKYK ve MYK da birileri ibadet kabul edilmesede şu anda susma orucu tutmakta.
Başkanların kardeşliği ?...
Siyasetçilerin
kardeşlik söylemlerine hepimiz sıkça şahit oluruz. Bizim
siyasetçilerimiz genelde bu kardeşlik söylemini ülkede birlik beraberlik
mesajlarına ihtiyaç duyduklarında kullanırlar.
Bu arguman sıkça kullanıldığında bazen maalesef sıradanlaşsa da.. Son tahlilde yararlıdır, iyidir, bence hiç bir mahsuru yoktur.
Ülke
halklarını, ülkedeki yaşam koşulları terör vs nedeniyle zaman zaman
gerginleştiğinde, kardeşliğe davet etmek ve bunu vurgulayarak, bu duygu
üzerinden toplumsal mesajlar vermek genel geçer bir yöntemdir.
Peki ya yukarıda saydığım gibi durumlarda
sıklıkla kardeşlik vurgusunu kullanan siyasetçilerin kendi aralarındaki
ilişkiler için bu tanımı kullanmaları, ne kadar dogrudur ? Ne kadar
gerçekçidir ? Ne kadar samimidir ?
Hemen düşüncemi ifade edeyim.... Siyasette kardeşlik plastikten mamuldür.
Üstelik
asla unutulmamalıdır ki, siyaset adım adım ilerlenen bir yol olmakla
birlikte, bu yolda var olan hemen her siyasetçinin en büyük ve nihai,
hayal ve hedefinde mutlaka Başbakan yada Cumhurbaşkanı olabilmek vardır.
Kanaatim
; Erdoğan’ın Kurtulmuş’u partiye davet etmesi ile verilen mesaj, Gül’ün
danışmanı Ahmet Sever’in verdiği söyleşi ile dengelenmiştir.
Yarış yok, onlar yarışmaz, o olmaz, şu olmaz, bu olmaz diyerek her iki yarışmacıya da ara gazı veren özellikle ‘’Tayyipçi AK-lamacılar’’a ve diğerlerine diyeceğim şu...
Cumhurbaşkanlığı sürecinde skor şu an Gül : 1 – Erdoğan : 1 şeklinde.
Maç devam ediyor...
04 Ağustos 2012
Twitter : @cngzkync