Türkiye’de barış, süreç, görüşme, silah, terör kelimelerinin en çok konuşulduğu günlerdeyiz. Tüm bu kelimelerin içinde elbette en önemlisi ‘’barış’’ kelimesi, bu kelimenin bu derece yoğunlukla gündemde yer almasını ve dillerden düşmemesini önemsiyorum.
Her ne kadar bu kelime toplum için bu denli önemli
olsa ve her ne kadar toplumun çok büyük çoğunluğu bu kelimeyi dilinden
düşürmeyip ısrarla barış talep etse de, ne yazıktır ki kişisel ve
kitlesel menfaatler nedeniyle ülkede barışı istemeyen ve dolayısıyla
barıştan yana olmayanların çatlak seslerinin de çıktığı bir dönemdeyiz.
Savaş, çatışma, terör, kaos ortamlarından bir şekilde beslenen bazı aymazlar için ''barış'' kelimesinin gündemde ciddi olarak yer alması belirgin bir şekilde ‘’hazımsızlık ve rahatsızlık’’ yaratıyor.
Açıkçası bir süredir gizlilikle devam ettiği anlaşılan, bugünlerde ise Ahmet Türk ve Ayla Akat Ata’nın İmralı’ya giderek Abdullah Öcalan
ile görüşmesi ile birlikte, kamuoyu ile paylaşım noktasına gelmiş
bulunan görüşmeler/müzakereler ülkede barış ve savaş yanlılarını apaçık
ortaya koyan bir ‘’turnusol’’ oldu ve olmaya da devam ediyor.
Toplumu oluşturan tüm katmanlardan,
siyasetçilerden, sivil vatandaşlardan, yazarlardan, gazetecilerden ve
uzmanlardan barış adına yürütüldüğü deklare edilmiş bu görüşmelere dair
çeşitli değerlendirmeler geliyor.
Otuz yıldır yoğun bir şekilde akan kanlara dur
demek için çıkılmış bir yol var önümüzde, hatta yüz yıllara dayanan,
ülkenin her dönemde ve her anlamda gelişimine mani olmuş,Türkiye
toplumunu oluşturan halkların demokrasi ve eşit vatandaşlık sorunlarının
çözümünü de hedeflediği anlaşılan yeni bir yol var önümüzde.
Bu iyi niyetli olunduğu ihtimali her zamankinden
kuvvetli görünen yolculuğa, daha ilk günlerden bu yola çıkılmasına bile
ön yargılarla yaklaşan kişi ve grupların varlığı belki demokrasi
anlamında fikir ve düşünce özgürlüğü olarak değerlendirilebilir.
Ancak üzerinde dikkatle durulması ve önemsenmesi
gereken bir nokta var, o da bu yolculuğun aksamasına yol açacak şekilde,
örneğin twitter, facebook, köşe yazıları, tv programları vs gibi bir
kısım medya türleri üzerinden yapılmakta olan ve bir kısmının bilinçli
olduğu belirgin, topluma sadece çözümsüzlük, karamsarlık, umutsuzluk ve
kaos pompalamak, sadece akan kanlara yeni kanlar ekleyecek ve çatışma
ortamının devamına yol açacaktır.
Sadece komplocu düşünme yetileri olmasının zaafiyetiyle, daha ilk günden ‘’bu iş olmaz, bu iş bitti’’
diyenlerle, barışa karşı duran ve görüşmelere dahi hayır diyenler,
savaş baronları, uyuşturucu tüccarları, insan kaçakçıları ve daha bir
çok barış karşıtı çevreler ne yazıktır ki bilerek ya da bilmeyerek aynı
saf da yer almaktalar.
Umarim barışa katkı vermek yerine, topluma ‘’ihtiyat’’ olgusu üzerinden ve bu kelimenin anlamını, önemini ve elbette gerekliliğini adeta sömürerek ve suistimal ederek ‘’kurnazca’’
umutsuzluk zerk edenler bu durumun farkindadirlar ve bir an önce bu
önemli hatadan ve yanlış tavırlarından vaz geçerler. Zira olası bir
kalıcı barış sağlanması durumunda toplum bu türden umutsuzluk yaygaracılarını asla unutmayacaktır.
Şimdi umutsuzluk pompacılığı yapmanın ve kişisel
hesaplarla davranmanın değil, umutlu olmanın ve barışın yanında durup
barışın oluşumuna katkı vermenin zamanıdır. Şimdi barış adına umutla
çıkılan yolu ta baştan ‘’baltalamanın’’ zamanı
değildir. Şimdi aklı, vicdanı, insafı ve insanlığı olan herkesin,
görüşmelerin barışla sonuçlanmasından yana sabırla tavır alması ve taraf
olması gerekilen zamandır.
Olası bir barışı sadece bazı iç dinamiklerin değil,
dış dinamiklerin de istemeyeceği son derece nettir. Zira çatışma ve
savaş ortamının devamından nemalanan bir çok yurt dışı unsur da vardır
ve gayet net bilinmektedir.
Bir kaç gün önce Paris’te
gerçekleştirilen ve insani açıdan asla kabul edilemez suikast, aslına
bakarsanız devlet ve örgüt arasında devam eden görüşmelerin ne denli
ciddi ve kararli oldugunun da açık işaretidir. Keşke olmasaydı, keşke
görüşmeler devam ederken geçmişte akan kanlara bu üç insanın kanı da
eklenmeseydi. Suikast barış adına yapılan görüşmelerideki kararlılığı
gösterirken elbette savaşın devamını isteyen çevrelerin de bir anlamda
ne kadar kararlı olduklarının ifadesidir.
Ancak çatışma ve savaş yanlılarının henüz fark edemedikleri ve dolayısıyla anlamadıkları önemli bir detay var....,
Türkiye artık o eski bildikleri kolayca provoke edilebilir, hemen ‘’gaza gelen’’
Türkiye değil, artık toplumun büyük bir kesimi, yaşanan silahlı
saldırı, suikast ve olaylarına karşı duyarlılıkla yaklaşım gösteriyor.
Türkiye toplumu on yıllarca yaşadığı acılardan öğrenmiş olsa gerek, bu
konularda daha da bilinçlendi ve bu türden olaylara eskisi gibi prim
vermiyor. Toplum gerçekleşen tüm olayları izler izlemez kendisinde
oluşmuş ‘’terör hafızası süzgecinden’’ geçiriyor ve ‘’sabotaj’’ – ‘’provokasyon’’ damgasını vuruyor. Evet bu türden bir toplum hafızamız ne yazık ki var ....
Bugünlerde gereğinden fazla tartışılan başka bir konu da ‘’suikastı kim yaptı’’
sorusu. Kim vurduyu bilince n'olacak ? Kimin vurduğu konusu geçmişte
yaşanmış bu tür olayların hangi birinde netlik kazanmış ki bunda
kazansın ? Kimin vurduğunu bilince barışacak mıyız ? Ya da barışa katkı
mı sağlayacak ? Ya Hu, birileri vurdu iste. Niye vurdugu belli değil mi?
Niyet görüşmelerin sabote edilmesi ve barışın gelmemesi değil mi ?
Maksat belli işte ve çözümsüzlük cephesi olanca güzüyle çalışiyor. Görüşmeleri istemeyen çevrelerin tek ortak paydası var o da ‘’savaş’’.
Bu konuyu bu yoğunlukta, tam da eylemi gerçekleştirenlerin arzuladığı
şekilde, hele de çakma dedektif edalarıyla tartışmanın barışa katkı
vermekten uzak olduğu ve hatta devam eden görüşme sürecinde kargaşa,
kaos ve alenen yeni düşman cepheler açacağı düşüncesindeyim.
Gereksiz tartışmamalı derken, bu sözlerim tabi ki ‘’kim vurduysa vurdu banane’’
olarak anlaşılmamalıdır. Her kim yapmış olursa olsun, bu bir cinayettir
ve bu cinayeti yapanlar mutlaka bulunmalı ve gereken cezaya
çarptırılmalıdır. Bu vesile ile merhumelere rahmet, ailesine başsağlığı
ve sabır dilerim.
Görüşme detaylari tüm muhataplara bildirilip, bir yandan da medyaya ufak ufak ‘’sizdirilmasını’’
takiben bu tip infaz ve bazı başka saldırıların, yani genel anlamda
sabotajların olmasının aslında taraflarca ve toplumun büyük çoğunluğu
tarafından beklenen türden hadiseler olduğu kanaatindeyim.
Barış yapmak, savaşmaktan daha zor...
Bunu biliyoruz ve farkindayız, öyle ise barış adına
kararli duruşa devam edip provokatif girişimlere ve umutsuzluk
pompacılarına pabuç birakmamalı ve barış için direnmeli...
Hoş Kalın...
15 Ocak 2013
Twitter : @cngzkync