21
Mart tan bu yana geçen zamanda, Öcalan’ın Diyabakır’da Newroz kutlama
alanında okunan mektubu sonrası, adeta Türkiye Siyasetinde Mektuptan Önce (M.Ö) ve Mektuptan Sonra (M.S) denilebilecek bir dönemin başladığı daha belirgin bir şekilde görülmeye başlandı.
Bir kaç yazı önce ‘’Güncelleşme Vakti’’ başlıkı yazımda, mektup sonrası iktidar partisi Ak Parti dahil MHP, CHP ve BDP
de bir takım güncelleşmelerin söz konusu olacağını ve toplumun beklenti
ve talebi gereği de kaçınılmaz olacağını ifade etmiştim.
Elbette
bahsettiğim olası güncelleşmelerin ve topluma daha entegre, daha
paralel bir halin alınması üç beş günde gerçekleşmesi mümkün olabilecek
hadiseler değil. Ancak öyle ya da böyle, bir güncelleşme gerekliliğinin
geçerliğini koruduğunu altını çizerek belirtmek isterim.
Belki
de ifade ettiğim bu değişim ve güncelleşmelerin gerçekleşmesi için,
hali hazırda mevcut siyasi partilerde devam eden siyaset
anlayışlarının,bir şekilde fiilen iflas etmesi gerekiyor.
Hatırlayınız, Türkiye toplumu daha önce Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller gibi siyasetçileri siyaset sahnesinden nasıl da sürklase ederek, bir çırpıda siyaset sahnesinden al aşağı etmişti.
Nasıl
da vatandaşlarımız ellerindeki en doğru ve en demokratik yöntemle bu
bahsettiğim siyasetçiler için iflas ilanlarını vermişlerdi.
Tam
da size bunlardan bahsederken, bakın işte daha dün, CHP ve MHP’nin
TBMM'de oluşturulması önerilen komisyona üye vermeyeceklerini
açıkladıklarına şahit olduk.
Elbette
siyasi partilerin bu tip komisyonlara katılıp katılmama özgürlükleri
vardır. Ancak bu her iki siyasi partinin toplumdan ne kadar da kopuk
olduğunu, bu ülkenin vatandaşları görmüyor mu sanıyor CHP ve MHP yi
yönetenler ?
Yaşadıkları
sonucu edindiği iyi ve kötü tecrübelerle, geçmişe oranla çok daha
bilinçli hale gelmiş Türkiye vatandaşlarının MHP ve CHP den, Mesut
Yılmaz ve Tansu Çiller örneğinde belirttiğim üzere, tıpkı geçmişte
olduğu gibi, seçim sandığı yine önlerine geldiğinde, Yeni Anayasa ve
Çözüm Süreci gibi konulardaki etkisiz ve katkısız, üstelik köstek olan
duruşlarının hesabını sormayacağını düşünmek en hafif ifade ile ‘’saflık’’ değil midir ?
Bu her iki siyasi partinin tercileri elbette kendilerinindir, ancak bu siyasi iflas tercihinin ‘’takdiri’’
de, bu gidişatları ve tercihleri değişmediği sürece, elbette ortak
aklını gerektiği zamanda çok iyi kullanmasını bilen Türkiye toplumunun
olacaktır.
MHP
nin Türkiye’nin son dönemindeki demokratikleşme gelişmelerine karşı
takındığı tavır ve son süreçlerde yaptığı siyasi tercihler nedeniyle
karşılacağı durum, siyaset yelpazesinde daha da küçülerek, marjinal
milliyetçi bir siyasi parti olarak varlıklarını sürdürme sonucunu
doğurabilir.
CHP
için ise durum giderek daha da karmaşıklaşırken, öte yandan BDP nin
Yeni Anayasa ve Çözüm Süreci konusunda Ak Parti ile birlikte yürüttüğü
olumlu ve uyumlu işbirliği, BDP yi olumlu yönde etkiliyor.
BDP
bu doğru tavırlı siyasetini sürdürürerek, siyaset tarzını
bölgesellikten arındırararak, tüm toplumu kucaklayabilecek bir Türkiye
siyaseti eksenine oturtabilir mi şu an için tam belli değil. Ancak BDP
bunu başarır ve bu arada CHP de kendini güncelleştiremez ise, BDP nin
CHP nin yerine geçerek, merkez sol siyasete oturmasını bugünün
koşullarında olası görüyorum.
CHP
ve MHP nin kaçırdıkları treni yakalamak üzere önümüzdeki dönemde bir
takım siyasi manevralar yapması da muhtemel bir durum, ancak toplum ve
iktidar tarafından bu geri dönüşler ve manevralar karşılık bulur mu
noktasında bugün itibariyle pek de olumlu kanaat taşımıyorum.
Gidişat gösteriyor ki, bir yandan PKK ülkeyi terk ederek sınır dışına çekilirken, öte yandan da MHP ve CHP adeta TBMM den ‘’geri çekilme’’ sürecini yaşıyor.
Hoş Kalın
05 Nisan 2013
@cngzkync