21 Nisan 2011

Nükleer Romantizm

Japonya'da şimdiye kadar meydana gelmiş en büyük depreme şahit olduk . Hemen sonrasında meydana gelen korkunç Tsunaminin Depremden daha da etkili olup onbinlerce can aldığına da tanık olduk eş zamanlı olarak. Tüm dünya halkları olarak elbette derin üzüntü yaşadık yiitip giden canlar ve tüm olan biten karşısında. Hemen belirtmeden geçemeyeceğim, Japon halkının bu büyük afet karşısındaki, o olgun ve dik duruşunu da asla gözardı etmemeli ve hatta örnek alınmalı diye düşünüyorum.

Deprem ve tsunami nedeniyle meydana gelen yıkımlardan etkilenen en önemli lokasyon ise elbette Japonya'daki Fukuşima Nükleer Santrali oldu. Nükleer Santralde meydana gelen hasar tüm insanlık için elbette ciddi kaygıları gündeme getirdi. Elbette nükleer bir felaket tüm insanlık için istenmeyen sonuçlar doğurabilecek oldugundan fazlasıyla önemsenmelidir. Ancak bu durumun özellikle de ülkemizde tam da Nükleer Santral yapılması gündemde iken, adeta bilinçli bir şekilde bazı çevreler tarafından, anti-nükleer propaganda malzemesi yapılmasını şaşkınlıkla izliyorum.

Akıllarda ciddi soru işaretleri yaratacak şekilde ne hikmetse ülkemizin bazı medya yayın organlarında, nükleer santraldeki problemlerin, deprem ve tsunamiden daha öne çıkması ise ilk bakışta oldukça düşündürücü. Biraz daha detaylı olarak bazı medya kurluşlarının ticari faaliyetleri mercek altına alındığında ise, enerji sektöründe yatırımcı olduklarını görüyoruz. Tabiidir ki bu tespit yapıldıktan sonra, ülkemizde Nükleer Santral yapımı öncesinde, Japonya'da ki afeti fırsat bilip, bu nükleer enerjiyi karalama telaşı daha derin bir anlam kazanıyor.

Ticari kaygılarla ülkesini enerji darboğazı tehlikesiyle karşı karşıya bırakabilme mantığının hangi vatandaşlık parametresine sığdırılabileceği ise ayrı ve önemli bir tahlilkonusu olsa gerek. Peki ya toplumumuzun diğer katmanlarındaki Nükleer Santral karşıtlığına ne demeli ? Elbette yukarıda bahsettiğim gibi, bazı medya organlarının bilinçli ajitasyon ve dezenformasyon çabaları ile toplumun bir kesimini ikna edebilmiş ve kendi lehine taraftar kılabilmiş olması da gayet doğal, ve fakat bir o kadar da üzücü elbet.

ABD:104, Fransa;59, Japonya;55, Rusya;31, G.Kore; 20, İngiltere;19, Almanya;17 adet Nükleer Santrale sahip iken, hemen yanıbaşımızda sınırımıza yakın lokasyonlarda Ermenistan ve Bulgaristan gibi ülkelerin bu tesislere sahip oldukları bir gerçek iken, Türkiye'de bir tane dahi Nükleer Santralin bugüne kadar yapılamamış olması sizce de manidar değil mi? Üstelik Ermensitan'da Metsamor'daki santral oldukça eski ve Igdır'a yaklaşık 30 km mesafede ve Ermenistan'dan çok ülkemiz için ciddi bir tehdit. Bu nedenle de Enerji Bakanımız Sayın Taner Yıldız geçtiğimiz günlerde bu santralin kapatılması için girişimlerini hızlandıracaklarını da açıklamıştı. İfade etmek istediğim Türkiye'de yaygara koparan Nükleer Enerji karşıtı çevrelerin öncelikle bu ve benzeri tehlikelere karşı duyarlı olmalarıdır.

Nükleer Santral ın kendisi tehlike değildir, ancak bakımsız ve gerekli tedbirleri alınmamış eski teknoloji olarak kalmış santraller elbette tehlike arz edeceklerdir. Yapılması gereken Nükleer Santrale karşı durmak değildir. En üst seviyede güvenlik donanımlarına haiz nükleer santraller inşaa etmek ülkemiz için gerekli ve kaçınılmazdır. Tehlikeli olan Nükleer Enerjinin kendisi asla değildir. Tehlike ve risk yaratan durum, teknik açıdan yetersiz, bakımsız ve tam anlamıyla tüm güvenlik ile ilgili ayrıntılar düşünülerek yapılmamış tesislerdir.

Türkiye Nükleer Enerji Santrali yapma kararını keyfiyetten ve Nükleer Enerji hayranlığından değil, ancak gün geçtikçe daha da belirginleşen enerji ihtiyacı sorununu kalıcı ve uzun soluklu olarak çözmek adına almıştır. Nükleer Enerjisi olmayan bir Türkiye enerji darboğazı ile çok yakında karşı karşıya kalacaktır. Türkiye olarak bu darboğazı göze almaya bizleri kimsenin zorlama hakkı yoktur.

Ülkemiz toprakları güneş ve rüzgar gibi alternatif enerji kaynaklarından da olabildiğince yararlanmaya çalışmakla birlikte, ülkemizin konumu bu enerjilerden enerji ihtiyaclarını karşılayacak düzeyde fayda sağlayamayacak durumdadır. Unutmamalıyız ki doğalgaz ve petrol kaynakları dünya genelinde oldukça kısıtlıdır ve giderek azalmaktadır.

Eknomisi ve hatta demokrasisi hızla gelişmekte ve büyüme trendinde olan ve bölgesinde etkin, söz sahibi ve model ülke konumundaki Türkiye, enerji sorunları olması durumunda, bu sıfatlarını asla uzun süre taşıyamayacaktır. Türkiye'nin Nükleer Enerji dışında enerji sorunlarını aşabileceği başka bir alternatifi şu an itibari ile zaten yoktur. Nükleer Santral Türkiye için gereklidir.

2005-2009 yılları arasında % 4.7 bileşik büyüme oranıyla artan elektrik talebi, 2009-2018 yılları arasında % 6.3 ile % 7 bandında artması öngörülmekte iken, Türkiye’nin Avrupa ortalamasının üzerindeki yüksek büyüme potansiyeli açık bir şekilde görülmekte iken ve bölgesinin ''süper gücü'' olma yolundaki ülkemizi enerji darboğazına sürükleyecek şekilde, adeta ''Nükleer Romantizm'' yaparak, ülke gelişimine köstek olmanın hiç ama hiç akılcı olmadığı aşikardır.

ATO (Ankara Ticaret Odası) tarafından, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK) ve Türkiye Elektrik İletim AŞ'nin Türkiye'nin 10 yıllık üretim kapasite projeksiyonuna yönelik çalışmalarını dikkate alarak hazırladığı rapora göre yapılan projeksiyonlarda, 2014-2015 yıllarında ciddi bir enerji darboğazı öngörülmektedir.

Ocak 2010 itibariyle dünyada, Tayvan dahil 30 ülkede toplam 439 nükleer santral faaliyette bulunmaktadır. Aralarında İran'ın da bulunduğu 15 ülkede ise toplam 56 santralin yapımı sürmektedir. Türkiye'nin de içinde yer aldığı 27 ülke ise toplam 142 adet nükleer elektrik santrali kurmayı planlamaktadır.

Toplam 59 Nükleer Santralin üretim yaptığı Fransa elektriğinin % 76,2'sini, Litvanya % 72,9'unu, Slovakya % 56,4'ünü, Belçika % 53,8'ini, Ukrayna % 47,4'ünü, İsveç % 42'sini, Slovenya % 41,7'sini, İsviçre % 39,2'sini, Macaristan % 37,2'sini, Bulgaristan % 32,9'unu, Almanya % 28,8'ini, İngiltere % 13,5'ini Nükleer Santrallerde üretmektedir.

104 santralle dünyanın en fazla Nükleer Santraline sahip bulunan ABD, elektrik üretiminin % 19,7'sini nükleer enerjiden elde edilmektedir. 31 santralin üretim yaptığı, 9 santralin de inşa halinde bulunduğu Rusya ise % 16,9'unu, 20 santrali bulunan Kore üretiminin % 35,6'sını, 54 nükleer santralin üretim yaptığı Japonya üretiminin % 24,9'unu, 18 santralin faaliyette bulunduğu Kanada üretiminin % 14,8'ini Nükleer Santrallardan elde etmektedir.

Toplam 11 Nükleer Santralin üretim yaptığı Çin'de 20 yeni Nükleer Santralin inşası devam etmektedir. Rusya 9, Kore 6, Hindistan'da 5, Bulgaristan, Japonya, Slovakya, Tayvan ve İngiltere 2'şer, ABD, Pakistan, İran, Fransa, Finlandiya ve Arjantin ise birer Nükleer Santralin inşası devam etmektedir.

Şimdi lütfen bu yukarıda adı geçen ülkelerin, dünya üzerinde ne kadar etkin ülkeler oldukları sorusunu zihinlerinizde cevaplayınız.

2023 yılını yani Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100.ncü yılını mum ışığında kutlamak istemiyorsak, bir değil hatta bir kaç adet Nükleer Santral inşaasına bir an evvel başlamalı ve ''Nükleer Enerji Karşıtlığı Romantizmini'' bir kenara bırakmalyız.

26 Mart 2011
Twitter : @cngz_kync